/ Bayramlar - yortular - kutlamalar / “Ey Oğul günahların bağışlandı”

“Ey Oğul günahların bağışlandı”

“Ey Oğul günahların bağışlandı”

 

Metropolit Pavlus Yazιcı’nın eski vaazlarından

Büyük Oruç Devresinin ikinci haftası: İncil açıklaması

 

Bazı Yahudiler İsa’ya bir felçli getirip ona şifa vermesini istediler. Ama İsa bu felçliye dönüp baktı ve bu hastalık diğerleri arasında insan gözüne en açık şekilde görünen bir hastalıktır ve sanki yalnızca şifa vermek istediği hastalıktan başka bir şey görmüyordu, ve felçliye şöyle dedi: Günahların bağışlandı. Ve Yahudiler hayretle baktılar. Bu nedenle Yahudilerin günahın sorumluluğu konusunda ki takdirlerini ve günaha ilişkin anlayışlarını bilmemiz gerekir. Bu iki durum onların hayrete düşmelerinin sebebiydi. İsa’nın günah konusunda ki bu şiddetli tutumu kendi kendimizi sorgulamamızı da gerektirir. Bizim anlayışımızda günah nedir? Bu birinci açıdan. İkinci açıdan ise, Kilise bugün orucun ikinci pazarında Aziz Gregoryos Palamas’ın anısını kutlamaktadır. Bu aziz ondördüncü yüzyılda Hıristiyanlık yaşamını tehdit eden Barlaam Rasyonalizmi hareketine karşı mücadele etmiştir. Palamas ve Barlaam arasındaki bu mücadele teorik ve düşünsel bir mücadele değil, Allah ile olan ilişkinin yolu, ona tapınmada ki alakanın cevheri ve onunla yaşam ve ona doğru yürüme konularında ki ihtilaftı.

Evet yaşamımızı ve imanımızı tehdit eden şey Allah’ın varlığı konusunda ki imansızlık değil, Ateizmin bulanık metni işte budur. Çağdaş ateizm bu imanın değiştirilmesi ve öz anlamının bozulması sahteciliğinde gizlidir. Bu nedenle artık imana yönelik tehlikeler, ideolojilerden ve dış baskılardan kaynaklanmamakta, aksine bu imanın saflık derecesi ve gerçek Hıristiyanlık ideolojisinin içten yaşanmasından kaynaklanıyor. Günah konusundaki anlayışımıza bir bakarsak bu konunun Allah ile olan ilişkimiz ve kurtuluşumuz ile ilgili çok önemli bir konu olduğunu ve belki de bu batı kaynaklı Barlaam Rasyonalizmi sebebiyle bozulmuş olduğunu görürüz. Öyleyse günahın ne olduğuna bakalım?

Bu günün insanı akılcı olarak sorguluyor, neden bizler din açısından bazı davranışları günah olarak adlandırıyoruz? Madem ki bu durumlar bazen çok miktarda oluyor ve bana yarar sağlıyor, benim için münasip ve rahat oluyor ve hiçbir kimseye zarar vermeden arzularımı yerine getiriyor ve bazen karşımdaki için de yararlı olabiliyor, o halde günahla ilgili bu eski ve çözümsüz anlayış nedendir?

İnsanların çoğu bugün günah mefhumunu bu rasyonalist üslup ile analiz ediyor. Ve günahın eski dinsel mefhumuyla bir travmaya maruz kalıyorlar. Ve bunlar bütün ahlaki engelleri çiğnemek istemektedirler. Hatta bazen iç vicdani seslerini susturmak pahasına da olsa bunu yapmaktadırlar. Bu analiz yönteminin bıraktığı birçok dahili belirsizlikleri de çiğneyerek bunu yapıyorlar. Ve bundan sonra da bu davranışlarına haklılık kazandırmak amacıyla yeni isimlendirmeler vermektedirler. İnsanların en önemli davranış ve gidişatlarının ele alıp, çağdaş insanın bunlarda ki günah konusunu belirlemesini sorgularsak şunu görmekteyiz, insanlar bu durumlarda bir tanımlama değişikliğine giderek mesela rüşvete maharet diyorlar, aşk ile zinayı birbirine karıştırıyorlar hizmet etmeyi hizmet edilmeye dönüştürmüşler, sevgi yerine çıkar ilişkileri gelmiş, mutluluğu refah ve rahatlık ile sınırlamışlar…Ve mademki bütün bunları rasyonalist bir görüşle analiz ediyoruz öyleyse bunlar doğrudur şeklinde düşünüyoruz.

Bu günün insanı gibi akılcı olarak ve çağdaş normlarla düşünelim. Söylendiği gibi: Her tarafın işi görüldüğünde rüşvetin zararı var mı? Mesela zina olayı iki tarafın iştahını giderdiğinde ne zararı var? Herkesin dengesini sağlıyor ise insanları kullanmanın neresi hata? Çıkarımızı istemek ayıp mı? Özveri, sevgi ve benzeri İncil’den gelen bu ağırlıklar ne uğruna? Dinlenip rahatlamanın bir insana zararı var mı? Ve bunun gibi birçok soru ve konular da günah nasıl ve nerede?

Akıl açısından yalnızca “Dindar” olmak – ki bu eylem, içinde birçok tehlikeleri ihtiva eder ve çok yanlış anlaşılmaya katlanır – günahın yorumlanmasında bizi hataya düşürür. Ve biz günahı ilahi vasiyeti çiğneme şeklinde belirleriz. Ve sanki burada zarar gören Allah’mış gibi bir anlam çıkmaktadır. Ve akabinde zarar gören tanrının adaleti ve belki de bencilliği ve saygınlığı sanki bizi cezalandırarak daha bu yaşamda iken ve cehennem yaşamından önce bizden hakkını alması gerektiği gibi bir durum anlaşılmaktadır. Ama daha derin bir şekilde düşünürsek, günahın Allah’ı etkileyemeyeceğini ve ona dokunamayacağını anlayabiliriz. Ve Allah bizi günahtan sakınmak için yasalar koymuşsa bunu kendi çıkarı için yapmamıştır. Bizim için yapmıştır. Sevap kazanıp yaşamamız için yapmıştır. (Tensiye 6:26). Kutsal Kitabın ilahı, Apikorilerin ilahı gibi veya dünya ile insanın durumunu önemsemeyen Aristo’nun ilahı gibi değildir.

Hıristiyanlık bakış açısıyla günah amelidir. Ve Aziz Balamas’ın tanımladığı gibi günah Allah’ın bir baba olarak ret edilmesidir. Babalık sevgisinin ret edilmesidir. Yani ilahi nimetin reddidir. Akılcı bir yalnızlık içinde yaşamaktır. Kaybolan evlat meselinde babayı üzen şey oğlunun gidişidir ve oğul gidişiyle babasını kendi varlığından mahrum etmiş ve ona eziyet etmiştir. Bu nedenle bu günah yalnızca geri dönüşle affedilebilir. Ve eğer tabiri caizse dökülen ilahi sevgi Allah’ı “Yaralanabilir” kılmıştır. Nur bize gelince onu ret edip karanlığı sevmemiz günahtır. Oğulun günahı, her zaman için yalnız olduğunu düşünmesindedir. Babaya yapılacak en büyük kötülük onun sevgisinin farkında olmamaktır. Rasyonel bir şekilde yaşayıp geleceğimizi analizlerimizle belirlememiz mümkündür. Ama imanla Allah ile birlikte yaşamamız da mümkündür. Ve burada yalnızca Babaya hakkını vermemiz gerekir. Adem özünde bir günah işlemedi, yalnızca Allah olmadan yaşamayı, düşünmeyi ve kendi planını yapmayı istedi. Allah’tan uzaklaşmamız, aynı zamanda onu uzaklaştırmaktır. İşte gerçek ateizm bu değil midir? Baba ve oğul arasında, biz ve Allah arasındaki günah budur. Günah sonuçta, içimizde baba sevgisi olmadığı halde oğullar olduğumuzu iddia edip yaşamaktır. Allah ile hayat, yalnız onun varlığını kabul etme veya var olduğuna dair birçok bilgiye sahip olduğumuz anlamında asla değildir. Allah ile hayat, onunla yaşamaktan mutlu olmak demektir. Diğer bir deyişle, Allah’ın mutluluğumuz olmasıdır. Örneğin, ilahiyatı yalnız bilgi için okumak yanlıştır. Çünkü biz eğer ilahiyatı okuyup sevinmezsek, dua edip yaşamazsak bize hayat veren Allah’a hakaret etmiş oluruz. Çünkü Allah aklımızı değil yüreğimizi alevlendirmeye geldi. Allah ile yaşam bilgiler değil deneyimlerdir. Allah idrak edilmez ve araştırmalar vasıtasıyla da tanımlanamaz. Deneyimler sonucu hakkında bilgi edinilebilir. Deneyimleri arttırdıkça araştırmalar iyidir. Barlaam, dinin bir bilgi olduğu aldatmacasını temsil eder. Aziz Balamas ise dini deyimlerin bir yaşam olduğunu bize haber verir.

Allah bize sevgisini vasiyet eder. Çünkü yalnız onunla yaşadığımızı bilir. Ortodoksluk açısından insan yalnızca göksel helva ile yaşar. Yani ilahi nimet ile yaşam bulur. İnsan yalnız ekmekle yaşayamaz, Allah’ın ağzından çıkan ilahi söz ve nimet ile yaşar. İlahi nimet dışında, bugünün felçli durumdaki insana vereceğimiz her tür serum bozuktur ve öldürücüdür, çünkü yaşam vermemektedir. Bu esas üzerine, bize verilmiş olan nimeti ret edip aklın sınırlılığıyla yaşayarak günahı bir “Zarar” olarak tanımlarız. Bize dökülen ilahi sevgiye hayır demek günahtır. İlahi nimet taşarak bizleri bir tanrı olarak yaşamaya çağırdığı bir anda yalnızca bedenin sınırları içinde kalan bir insan olarak yaşamak günahtır. Bu bakış açısından yola çıkarak Mesih’in o felçli insana şifa vermeden önce onun neden günahlarını bağışladığını anlayabiliriz.

Akılcı bir bakışla orucun sebeplerini haklı bir şekilde sorgulayabiliriz. Orucun bedene yapılan bir eziyet mi olup olmadığı daha iyi anlaşılır. Ama eğer biz ilahi nimeti istersek o zaman bu soru tersine dönüşür. Neden oruç tutmayalım, neden dua etmeyelim şekline gelir. İman eder misin? İmanın macerası budur. Bizler imanın rüzgârına güvenerek denizlere açılırız ellerimizin hızına güvenerek değil. Her imanın boyutları vardır. Akılcılığın da bedensel, beşeri ve geçici sınırları aşmayan bir çerçevesi vardır. Ama imanın boyutları başka bir durumdur. Çünkü tanrısallaştıran ilahi nimete açılır. Ve bizi azizlerin cennetine götürür. Allah ile olan yaşamı nazari bilgi belirlemez. Çünkü Allah bir araştırma konusu değildir. Onu şahsi deneyimler ile biliriz. Ve Allah ile aramızda ki bu ortaklığa karşı biz nasıl günah işleriz? Ve sonuçta günah olgusu nedir?

Her iman ve gidişat ile her amacın günahına ilişkin özel bir tarifi vardır. Aziz Serafim Sarof Hıristiyan kişinin amacını şöyle belirler: “Kutsal Ruhu edinme” dir. Bu nedenle, bu gidişatı engelleyen her şey günahtır. Rüşveti, çıkarı ve diğer bütün arzuları bu terazi kefesin de tartmalıyız. Bu çağın insanlarının akılcılığı kefesinde değil. Bizim büyük hatamız budur. Bu günkü Risalede söylendiği gibi: Meleklerin lisanı üzerine gelen bu mesajı ihmal edenler yargılandılar. Böylesi bir kurtuluşu ihmal eden bizlerin günahı ise kim bilir ne büyüktür.

Aziz Balamas’ın bu gün haykırışı budur. Rasyonalizme meydan okuyarak nimetin peşinden koşalım. Bu da oruçla, duayla ve uyanık kalarak sınırlı yersel akılcılığın üstünde yükselelim. Doğru kişi imanda yaşar. İlahi nimeti paklanmış olarak kabullenmekle Mesih’in sözünü idrak edip hak ederiz. Ey oğul günahların bağışlandı işte şifa buldun tekrar günah işleme.

 Amin.

 

“Ey Oğul günahların bağışlandı”