/ Pazar Vaazlarι / Beklenmedik bir misafir

Beklenmedik bir misafir

 

Beklenmedik bir misafir

Nain şehrine doğru yönelen İsa Mesih, tek oğlunu kaybeden dul bir anneye refakat eden bir insan topluluğunun yanına uğradı. Bu olay karşısında kadının acısını hisseden Rab, ona yaklaşarak ağlamamasını söyledi. Sonrasında gence dokunan Rab, ölüm yatağından kalkmasını isteyerek onu diriltti. Orada bulunan, bu mucizeye tanıklık eden ve derin bir huşu içinde olan halk, “Tanrı, halkının yardımına geldi!” (Luka 7:16) diyerek O’na övgüler sundu.

Rabbimizin, genç çocuğun ölü bedenini ve dul annesine eşlik eden kalabalığı görünce, üzüldüğünü gözlemliyoruz. Böyle bir sahne karşısında Rab’bin duymuş olduğu üzüntü, O’nun iki doğasından (insani ve tanrısal) birisi olan insan doğasıyla ilgilidir. Bir gencin cenazesine tanık olan her insanda olduğu gibi, Rab’bin insani duyguları da aynı şekilde ifade buldu. Apaçık biçimde görülüyor ki, ölen bir gencin arkasından aileler ve akrabalar teselli edilemez durumda.

Her Kutsal cumartesi günü Oğlunun ölü bedeni önünde Pek Kutsal Tanrı Doğuranın ağıtını dile getirerek “Tatlı baharım, tatlı çocuğum, Güzelliğin nasıl soldu?” ağıtını söyleriz. Genç bir bireyin ölümü karşısında ailelerin acısını biraz olsun hafifletmek zor olabilir ama yas tutan kişilerin destekçisi olmak, yanlarında bulunmak bile, daima büyük bir insani değer taşır.

Mesih ve insan acısı?

Birisi, İsa Mesih’in Tanrı doğasına ilişkin, Tanrı olarak genç insanı dirilteceğini bildiği halde hangi sebeple üzüntü duyduğunu merak edebilir. Bunun yanı sıra Mesih’in arkadaşı Lazar’ın ölümü sırasında yaşananları Yeni Ahit’ten biliyoruz. Rabbimiz, kutsal metinlerde bahsedildiği üzere, Lazar’ın ölümüne ağıt yakan halkı ve kız kardeşlerini gördüğünde de çok üzülmüş ve gözyaşı döküp ağlamıştı. Onu diriltebileceğini bildiği halde, duygularını neden bu şekilde dışa vurmuştu?

Üzüntü ve gözyaşları sadece insani doğasıyla değil ama aynı zamanda O’nun Tanrısal doğasına da ilişkindir. Her şeyin Yaratanı, yaratılan her şeyi bereketleyen ve kutsayan, iyilik hazinesi ve yaşam veren, öz yaşam olanın ölüm ve bozulma ile uzlaşması kabul edilemez. İnsanın ölümlü doğası, Üçlü Tanrı’nın bizlere yaratılışta bahşettiği bozulmama durumu ile çelişmektedir. İlk Atalarımızın günahı ile yaratılışa bozulma nüfuz etmiş ve Tanrı’nın sureti karartılmıştı. İnsan, Tanrı’yla iletişimi sayesinde Tanrı’ya benzemek için yaratıldı. Ölüm, yaşamın karşı kutbunda yer alır. İsa Mesih, yarattığı insanın doğasının bozulmasından dolayı, yaşamın mezarda tükendiğini gördüğü için üzüntü duymuştu. Eğer biz insanlar, sevgi ve gayret ile güzel ve kayda değer şeyler yapmış olsaydık ama sonuç olarak, tüm bu emek ve çabalarımızı çöp sepetinde görmüş olsaydık, bu bize keder getirmez miydi? Çok daha fazlası, her şeyi sadece sevgi ile yaratan, sevginin bizzat kendisi olan Tanrı için de geçerlidir.

Sonsuz Yaşamın katiyeti

Yaratılışın bozulmaya uğraması Tanrı’nın sevgi ve kurtuluş tasarısının tam karşısında bulunmaktadır. Dirilmiş Tanrı’nın kanı ve bedeni olan Kutsal Komünyon’a katılmamız, ölümü tolere etmeyen, Kendini Kurban ederek onu ortadan kaldıran ve kararan suretini yenileyen, Tanrı’nın bizlere sonsuz yaşam için sunduğu bir armağandır. Rahip, Kutsal Gizemleri imanlılara verirken “Günahların bağışlanması ve sonsuz yaşam için”, der.  Öyleyse, Kutsal Komünyon için Kutsal Kase’ye saygıyla, imanla ve sevgiyle yaklaşalım, günahlarımızı itiraf ederek ve Tanrı’dan uzaklaşmama amaçlı daim uyanıklıkla (nipsisle) kendimizi ruhsal olarak hazırlayalım ve İsa Mesih’in bedeni ve kanına iştirak ederek kutsal olalım.

Arhimandritis A.A. Foni Kiriou (Rab’bin Sesi) 41 numaralı broşüründen alıntılanarak tercüme edilmiştir. 09 Ekim 2022

 

Beklenmedik bir misafir