/ Manevi yaşam / Günah sunusu

Günah sunusu

Günah sunusu

Nasıl oluyor da bizler bilinçli olarak günah işlediğimiz halde, günahı bilmeyen Rab “günah sunusu” yapılıyor? Farkında olarak günahkar olmak, farkında olmadan günahkar(günah sahibi olmaktan) olmaktan daha ağır bir suç değil midir? Çünkü şöyle der: “Günahı bilmeyen O, bizim için günah sunusu kılındı.”(Bakınız 2. Korintliler 5:21)

Cevap: Adem’in hür seçiminin tabii kudreti bozulur bozulmaz, dokunulmazlık lütfunu kaybederek kendisiyle birlikte tabiatı da bozmuştur. Ve böylece hür iradenin iyi yerine kötü kullanımı ilk ve kınanmaya değer günah olmuş oldu. İlk günahın sonucu olarak ortaya çıkan ikinci günahın sonucuysa, doğanın bozulmamışlıktan bozulmaya doğru haksız şekilde değişimiydi. Böylece atamızın ilahi buyruğu çiğnemesiyle iki sonuç ortaya çıkmıştır: birincisi kınanmaya değerdi, ama ikincisi birincisinin neden olduğu haksız bir sonuçtur. Birincisi gönüllü olarak iyiyi terk eden hür bir iradenin günahıydı, ancak ikincisi istemeden ve hür iradenin bir sonucu olarak ölümsüzlüğünü kaybeden tabiattı.

     

Rabbimiz ve Kurtarıcımız, tabiatımızın tamamını üstlendiğinde, doğanın bu karşılıklı bozulmasını ve değişimini düzeltmiştir. Ve varsayılan tabiatı sayesinde O da hür seçiminin bozulmazlığını daim kılma imkanına sahip olmuştur.

 

Ve bizim uğrumuza tabiatın faniliğinden yararlanarak günah sunusu oldu, ama hür iradesi sayesinde kasıtlı günah işlemedi – aksine, hür iradenin doğanın bozukluğunu düzeltti ve doğanın bozukluğunun sonunu, yani ölümü, tabiatımızın bozulmazlığa dönüşümünün başlangıcı haline getirdi.

 

Bu şekilde, doğanın bozulmazlıktan bozulmaya dönüşmesi nasıl ki hür iradesini kasıtlı olarak kötülükten yana kullanan tek bir insan aracılığıyla tüm insanlara ulaştıysa, aynı şekilde hür seçimini iyiden yana kullanan tek bir insan, İsa Mesih aracılığıyla da tabiatın bozulmuşluktan bozulmazlığa dönüşmesi tüm insanlara ulaşmıştır.

 

Öyleyse Rab, hür iradem sonucu olan günahımı tanımadı. Ne günahımı saydı ne de günahımı üzerine aldı fakat günah sunusu oldu öyle ki, hür irademin sonucu olarak ortaya çıkan tabiatın bozulmuşluğunu üzerine alsın. Ve bizim uğrumuza insan oldu, bizim yüzümüzden ortaya çıkan günahı, günah sunusu olarak yok etti.

 

Ve nasıl ki Adem’de kötülüğe yönelik bireysel hür irade tabiatın bozulmazlığının ululuğunu yok ettiyse, zira Allah hür iradesini kötülük için kullanan insanın ölümsüz bir tabiata sahip olmasının doğru olmayacağına hükmetmiştir, aynı şekilde hür iradenin sonucu olan diriliş sayesinde tüm doğanın yeniden bozulmaz biçimde yaratılışıyla Mesih’te, hür iradenin doğru seçimi bozulmuşluğun ortak utancını ortadan kaldırdı. Çünkü Allah, hür iradesine karşı gelmediği için insanın yeniden ölümsüz tabiatı almasına hükmetti.  İnsan derken, kutsal üçlemede paydaşlığı bulunan ve beden almış Kelam olan Allah’ı kastediyorum. Çünkü eğer hür iradenin kötüye kullanımı Adem’in doğasına bozulmuşluk ve fanilik getirdiyse aynı şekilde çok tabiidir ki Mesih’in de dirilişi doğamıza aynı çürümezliği, bozulmazlığı ve ölümsüzlüğü getirir.

 

Adem’in hür iradesiyle seçtiği günahın sonucu, tabiatının yozlaşma ve ölüme doğru değişimiydi. İnsan bunu başlangıçta Allah’tan almadı, aksine bunu yapan ve bilen insandı, itaatsizliğiyle hür biçimde seçmiş olduğu günahı bunu yarattı, özgür iradesini günah aracına dönüştürdü, bunun sonucu olarak da açıkça ölüme mahkûm edildi. Benim hür irademle seçtiğim günahın sonucunun mahkumiyeti -yani insan doğasının bozulmuşluğu, çürümüşlüğü ve faniliği-, benim uğruma bozulmuş, çürümüş ve fani sayılan ve “günah sunusu” olan Rab tarafından üstlenildi,

 

Benim hür seçimim ve tabiatımın günahını ve benim mahkûmiyetimi mahkûm edebilmek, aynı zamanda günahı, çürümeyi ve faniliği doğamdan uzaklaştırmak, itaatsizlik yoluyla düşmüş olan benimle ilgili yeni bir gizem ortaya çıkarmak için, doğası gereği mahkûmiyetimi gönüllü olarak üstlenen – hür seçiminde mahkûmiyetten muaf olmasına rağmen, benim uğruma ve insanlığa olan sevgisinden ötürü, ölümüyle benim mahkûmiyetimi gönüllü olarak üstlenen ve bu sayede geri çağrılmamı ve ölümsüzlüğe kavuşmamı sağlayan O’nun kurban edilişidir. Birçok yönden, Rab’bin “günahı bilmeden(hiç günah işlemeden)” nasıl “günah sunusu haline geldiği” ve insanın nasıl günahları uğruna mahvolmadığı, aksine hem kendisinin başlattığı hür iradesiyle hem de doğası gereği günah işlediği ve bildiği halde, Rab’bin ikincisini kendi adı uğruna kabul ettiği, ancak birincisinden tamamen hür olduğu kısa ve öz bir şekilde gösterilmiştir. O halde, argümanımın anlaşılır amacıyla ve “günah” kelimesinin iki anlamı arasındaki doğru ayrımla tutarlı olarak, günah işlemenin ve bilmenin hiçbir şekilde günah sunusu olmaktan daha üstün olmadığını söyleyebiliriz. Birincisi, hür iradenin gücünün ilahi şeyleri kendisinden gönüllü olarak uzaklaştırması nedeniyle Allah’tan ayrı düşmeye neden olurken; ikincisi, hür seçimimizin kötü niyetinin eylem düzeyine ilerlemesine izin vermeyerek, genellikle kötülüğü engeller.

 

                                                                      Iman ikrarcısı Maksimos

Notlar:

[1] Ona göre tabiatın cezası ölümdür, buna göre irademiz dışında da olsa varoluştan çekiliriz. Öte yandan hür iradenin cezasıysa, doğaya aykırı olan şeyleri seçmektir, buna göre isteyerek esenlikten uzaklaşırız.


[2] Rab’bin beden aldığında bozulabilir olmasına rağmen (insan olduğu için), yine de hür seçiminden dolayı günahsız olduğundan ötürü tabiatının bozulamaz olduğunu söyler. 

[3] Rab’bin ölümünün tüm doğa için çürümezliğin başlangıcı olduğunu söyler. 

[4] Nedeni olduğumuz mahkumiyet doğanın bozulmasıdır, kendi cezamız ise hür irademizden yüz çevirmektir. Bu nedenle insan, hür iradesinin zayıflığının yok edilmesi için doğal ölümün adil yargısına maruz kalarak ölümlü oldu. 

[5] İlk günahın hür iradeye sırt çevirmek olduğunu söyler; Rab, Adem’in hür irade yetisine sırt çevirmesinin cezası olan insan doğasının pasifliğini gerçekten üstlenmiş olsa bile, buna sahip değildi. Bu nedenle O, “ölüler arasında hürdü”, çünkü ölümün meydana geldiği günah O’nda yoktu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Günah sunusu