/ Makaleler / Tanrı’yı ararken

Tanrı’yı ararken

Tanrı’yı ararken

 

Evet Tanrı’yı arıyordum. Ben de, karım Meri de, mutlu hayatımızda bir şeyin eksik olduğunu hissediyorduk. Ve bu boşluk dayanılmazdı.

Bugünün çok yönlü modern Amerika’sındaki dinler, hem Batı hem Doğu dinlerinin hepsi, Tanrı’dan bahseden binlerce parçadan oluşan bir yapboz oluşturuyorlar… Ama Tanrı tüm parçalarda olamaz. Doğru olanı bulmaya çalışmak, samanlıkta iğne aramaya benzer. İçimizden bir ses, sadece tek bir parçanın doğru olduğunu söylüyordu(…)

Yeni evimizin yakınlarında küçük bir Ortodoks Kilisesi keşfetmiştim. Kilisenin Papazı Rusya’dan gelen sempatik bir İhtiyardı. O Kiliseyi de deneyeyim dedim. İşten önce Kiliseye gidebilmek için sabahları daha erken uyanıyordum. Ama hissetmeyi umduğumu hissedemedim.

O dönemde üçüncü çocuğumuza sahip olmuştuk. Yaptırdığımız tahlillere göre tamamen sağır olan sevimli bir kız çocuğuna. Haberleri alınca yıldırım çarpmışa döndük. Bunun hayatımızı ne kadar değiştireceğini yeni yeni anlamaya başlamıştık. Kızımızın sağır olduğunu soğukkanlılıkla karşılamaya karar verdik. Engelli bir çocuğumuz olacağını kabul etmemiz gerektiğine karar vererek özel okullar ve özel eğitim hakkında bilgi toplamaya başladık. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım.

O sabah son kez Ortodoks Kilisesine gitmeye karar verdim. Hiçbir beklentim yoktu. Sadece, bana karşı her zaman çok nazik olan yaşlı Rahibe veda etmek ve bir daha gelmeyeceğimi haber vermek istedim. Ben ona herhangi bir şey diyemeden önce o bana yaklaştı ve konuştu.

Sam, çok üzgün görünüyorsun. Neyin var evlat?” Böylece ona bebekle ilgili sorunu anlattım. “Vah vah çok üzüldüm. Bebeği getir de bir dua okuyalım” dedi. Kaba görünmemek için karşı çıkmadım. “Tamam,” dedim kendi kendime, “bir gün daha buraya gelirsem dünyanın sonu olmaz. Rahibe yarın veda ederim.” Böylece ufaklığı Kiliseye götürdüm ve Rahip ona duayı okudu. Geç kaldığımdan Kiliseden aceleyle ayrıldım. Ona ertesi gün veda edecektim.

Öğleden sonra bebek için bir kontrol muayenesi planlanmıştı. Hiçbir şey beklemiyorduk, sadece zaten tespit edilmiş hasarın son bir teyidini alacaktık. Öğleden sonra 4’ te telefon çalıp Meri’nin bana “ufaklığın test sonuçları normal” dediğini duyduğumda, bana Meri sayıklıyormuş gibi geldi. Ona neredeyse kızdım.

-“Meri! Lütfen!” dedim ona sert bir ses tonuyla. “Bunu binlerce kez konuştuk ve çocuğumuzu olduğu gibi kabul etme konusunda anlaştık. Aklımızı yitirmeden!”

-“Sam!” diyerek sözümü kesti Meri. “Anlamıyorsun. Ani duyuyor!!!”

Meri’nin dediklerinin tek kelimesine bile inanmadan, şimşek hızıyla eve döndüm. Böyle bir şeyin olması mantıklı değildi. Bütün öğleden sonrayı, küçük Ani’ye sesler çıkararak geçirmeyi de beklemiyordum. Ama Ani işitsel uyaranlara artık karşılık veriyordu! Tarif edilemez bir sevinç yaşarken, Rahibi ve o günün sabahında Ani için okuduğu duayı hatırladım. Koşarak Rahibe teşekkür etmeye gittim. Ama o şöyle cevap verdi:

-“Hayır, ben bir şey yapmadım evladım. Ani’yi iyileştiren Tanrı’dır ve ikimizin de O’na teşekkür etmesi gerekir.”

Bu cevabın üstüne şöyle düşündüm: “Bu adam gerçekten alçakgönüllü. Tanrı ancak burada ikamet ediyor olabilir.”

Kısa bir süre sonra Sam, ikinci bir Kornelius gibi, Vaftiz olup Ortodoks oldu. Bütün ailesi de öyle. Birkaç yıl önce, Amerikaya Ortodoks bir Rahip olarak dönme niyetiyle, teoloji okumak üzere Yunanistan’a geldi. Çünkü Sam’in dediği gibi: “Tanrı’yı aradığında , O gelip seni bulur.”

MARTİNİANİ (“Apolitrosis” dergisinden alıntılanarak çevirilmiştir)

 

 

Tanrı’yı ararken