/ Kutsal Kitap / Eski Ahit’in bir Hıristiyanın hayatındaki yeri nedir?

Eski Ahit’in bir Hıristiyanın hayatındaki yeri nedir?

Eski Ahit’in bir Hıristiyanın hayatındaki yeri nedir?

Bugünlerde hararetli bir tartışma var: Yeni Ahit Rab’bin bütün öğretilerini mükemmel ve tam olarak içerirken, bugünkü Hıristiyanlar Eski Ahit’i ne ölçüde kabul etmeli?  Yani  günümüzde “Musa’nın Yasası”nın yeri nedir?

Öncelikle şu açıklamayı yapmamız gerekir: “Musanın Yasasından” bahsederken üç ayrı bölüm olduğunu görüyoruz.

  1. Ahlaki öğreti kısmı: Eski Ahitin ahlaki öğretisi eksik olabilir, ama tek başına bu bile Rab’bin azametini gösterir. Nasıl ki bir anne bebeğini sadece sütle besler ve bebeğini sevmediği için değil, bebeğin diğer besinleri özümseyemeyecek evrede olduğunu bildiği için onu diğer besinlerden mahrum bırakır, büyüdüğünde ise kademeli olarak yediklerini zenginleştirir, Rab de aynısını yapar. Sevgi dolu bir anne gibi ahlaki açıdan ilkel, kaba ve işlenmemiş insanın üzerine eğilir ve besin olarak sadece anlayabileceği ve özümseyebileceği şeyleri verir; sabırla insanın gelişmesini ve olgunlaşmasını bekler (örneğin kabul gören uygulamanın, yapılan bir kötülüğün cezasının aynı kötülüğün yedi katı olduğu bir toplumda, insanlık olgunlaşıp Rab onlara mükemmel emri yani “düşmanını sev ve onu affet” emrini verene kadar, “göze göz” emrini vermesi, çok büyük bir gelişmedir).

B: Kehanetler kısmı: Kehanetlerin varlığı bile insan mantığı için açıklanamazdır. Kehanetler çok ve çeşitlidir. M.Ö 1500-1400 yılları arasındaki farklı dönemlerde, çoğunluğu birbiriyle hiç karşılaşmamış yüzlerce farklı insan tarafından kaydedilmiştir. Buna rağmen, bu kehanetler, belirli zaman koordinatlarında yaşamış tek bir kişide gerçekleşir (o zaman koordinatları da daha önceden kehanet edilmişti). Dahası bu saptama, deneyimle sonradan elde edilmiş bilgilerle yapılmaz. İbraniler, Mesih’in gelişini beklerken bu metinleri zaten kehanet niteliği olan metinler olarak kullanıyorlardı. Küçük bir doğrulama olarak, (Matta 2.6) bazı yıldızbilimciler Yeruşalem’e gelip yeni doğmuş Kral’ı aradıklarında, İsrailli Hirodes kimi aradıklarını hemen anladı, nereye başvurması gerektiğini biliyordu. Baş kahinleri ve ulusun din bilginlerini yanına çağırdı. Onlar da zorlanmadan cevap verdi: Mesih’in Beytlehem’de doğması bekleniyordu.

İşte bu nedenle Rab: «Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim” dedi ( Matta 5.17). Rab’bin bu sözünün iki anlamı var. “ Tamamlama”

Hem “tamamlama” hem de “gerçekleştirme” anlamına gelir. Yani Rab nettir.  Kusurlu olan ahlaki kısmı “tamamlar”, ve Peygamberlik kısmını “gerçekleştirir”.

Ama biri çıkıp “Eski Ahit’in iptal edilen veya geçersiz kılınan bir üçüncü kısım var”  diyebilir.

  1. Ritüel kısmı: Hayvanların kurban edilmesi, arınma törenleri ve Rab’bin Yahudilere verdiği diğer ritüeller, O’nun ilk seçimi değildi. Kanlı hayvan kurban etmekten zevk aldığı için değil, Yahudileri bu ritüellerden uzaklaştırmak için, onlara putperestlerinkine benzer, gözle görülen ve hissedilebilen bir tapınma şekli vermek zorunda kaldı. Sadece görkemli değil aynı zamanda anlamlı da olan Çarmıhın üstündeki tek ve eşsiz kişisel kurbanından sonra, başka hiçbir kurbanın olmazsa olmaz değildir, hiçbir kurban bize bir şey sunamaz ya da katamaz. Rab dünyanın sonuna kadar, işlenmiş ve işlenecek olan günahları yüklendi ve bedelini bizim adımıza ödedi. Ritüel kısmı, tıpkı bir inşaattaki tahta kalıplar gibi, son kullanma tarihi olan geçici bir tavizdi. Bu tahta kalıplar da inşaata çimento dökülene kadar ve kolonlar yapılana kadar gereklidirler. Sonrasında işe yaramazlar ve projenin ilerlemesi için sökülmeleri gerekir.

Peygamer Hoşea, M.Ö tam 800 yıl önce “Çünkü ben kurbandan değil, bağlılıktan hoşlanırım, yakmalık sunulardan çok beni tanımanızı isterim” derken ( Hoşea 6,6), bize bunu söylüyordu. Bu ayeti Rab’bin kendisi İncillerde tekrar eder: “Gidin de, `Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını öğrenin (Matta 9,13) der ve Şabat günü kutsamasından bahsederken de bu ayeti söyler: Eğer siz, “Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını bilseydiniz, suçsuz kişileri yargılamazdınız” der. (Matta 12,7)

Rab’bin çarmıhtaki fedakarlığından sonra, iman, Tanrı’nın  her zaman olmasını istediği gibi oldu: ruhani ibadet. Yahudi ritüeli resmi olarak kaldırılmadı ama kullanılmaz oldu. Elçilerin  Konsilinin kararının bize gösterdiği  şey budur. (Elçilerin işleri 15,22-28).

Pavlus Galatyalılara bunu anlatır (Galatyalılar 3,19 ve 3,24-25).  Pavlus, Musa Yasası’nı, Mesih’ e giden yolda “okula giden küçük çocuklara eşlik etme görevi verilmiş “eğitimci” gibi gösterir. Yani Musa Yasası insanlar tarafından yapılan korkunç ihlaller nedeniyle verildiği şekliyle, Mesih’e ulaşma yolunda bir elçi olarak hizmet eder. İnsanlığın yetişkinliğe geçmesiyle, bu hizmete artık ihtiyaç kalmamıştır: “Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın eğiticiliği altında değiliz” (Galatyalılar 3, 25).

Aynı zamanda İbraniler’e mektubunda da Pavlus (İbraniler 10, 1-18) Musa Yasasını, “gelecekteki iyi şeylerin gölgesi” olarak tanımlar, “Kutsal Kanunda gelecekteki iyi şeylerin aslı yoktur” der. Rab’bin bir ve yegane kurban edilişinin aksine, Eski Ahit, günahları ortadan kaldırmıyordu “Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir”. (İbraniler 10,14).

Peki Eski Ahit’in Hıristiyanların hayatındaki yeri nedir? Onu hükümsüz mü kılalım? Bu, imanımızı büyük ölçüde  tamamen değiştirirdi. Eski Ahit’ten bire bir alıntılanan ayetlerin bile 281 adet  olduğunu  göz önüne alırsak, bu ayetlerin Yeni Ahit’ten kaldırılmasının mümkün olmadığı anlaşılır.

Peki Eski Ahit’in cezalandırıcı Tanrı’sıyla Yeni Ahit’in sevgi Tanrı’sının aynı Tanrı  olması mümkün mü? İki noktanın altını çizmemiz gerekir:

  1. Doğru ve güzel olan, Tanrı’nın söylediğidir. Aksini söylemek, kusurları ve sınırları olan insanın, Tanrı’dan daha iyi bildiğini ya da söylediklerinin Tanrı’nın söylediklerinden daha ahlaklı olduğunu söylemek gibi olur.
  2. O dönemin insanlarını, iki bin yıl boyunca büyük oranda İncil’in öğretilerinin uygulanmasıyla duyarlılaşmış 21. Yüzyıl insanının kriterleriyle yargılamak haksızlık olurdu.

Bunları aklımızda tutarak, Tanrı’nın insanlara, onların ölçülerine göre, onların kabul edebileceği bir varlık olarak görünmeye «mecbur» kaldığını daha iyi kavrayabiliriz. İnsanın o dönemdeki barbar ve kaba mantalitesi  net ve ihlal edilemez bir antlaşma (Musa Kanunu) gerektiriyordu. Kötülük anında cezalandırılır ve bastırılır, iyilik ödüllendirilir. “İbraniler! Beni takip ettiğiniz zaman üzerinize bereketler gelecek, inkar ettiğiniz zaman üzerinize felaketler getireceksiniz”. Ama Tanrı’nın bu dar kalıp içinde “zorlandığını” ortaya çıkaran zamanlar vardır. Ninova örneğinde olduğu gibi: Tanrı Ninovalılara sadece Peygamer göndermekle kalmaz aynı zamanda onların tövbelerini kabul eder ve cezalarını iptal eder.

Ancak Tanrı’nın sert, intikamcı ve kötü göründüğü zamanlar da vardır. Eriha örneğinde olduğu gibi: Tanrı sadece Erihadaki  bütün insanların değil aynı zamanda bütün hayvanların da katledilmesini emreder, tek bir canlının bile hayatta kalmamasını, taş taş üstünde kalmamasını emreder. Ama neden?

Eski Ahit’te İsrailliler pek çok ihlaller yaparak Tanrı’ya sadık kalmamışlardı. O zamanlar Eriha ileri derecede yozlaşmış bir halkın yaşadığı ileri derecede yozlaşmış bir şehirdi. Tanrı’nın Eriha’yı yok etmek istemesinin sebebi yozlaşmış Erihalıların “mayası” bile kalırsa sonrasında İsraillilerin yoldan çıkmasına ve kendi ahlakları yerine Erihalıların ahlaksız ahlaklarını izlemelerine neden olacağını biliyordu. Tek bir hayvan bile canlı kalmasın emrini vermesinin sebebi, Eriha’da hayvanlarla cinsel münasebetin kabul gören bir uygulama olması ve hayvanların da bu  sapkınlığa bağımlı olmalarıydı. Taş taş üstünde kalmasın demesinin sebebi, binaların duvar süslemelerinde bile bu sapık uygulamaların yansıtılmasıydı. Tanrı nefret etmez, halkını korur, unutmayalım ki kendi Οğlu yüzyıllar sonra bedenen bu halktan doğacaktı. İşte bu yüzden Tanrı, katliamdan kurtulmuş, Tanrı’yı sevmiş ve İsraillilerle birlikte yaşamak isteyen fahişe Rahav’ı kabul eder  (Yeşu 2,1).

Tanrı’nın  buna benzer yıkım  emirleri verdiği  durumların hepsinde aynı şey oldu. Kötülüğü kökünden vurur ki gelecekte kötülük olmamasını güvence altına alsın. Eski Ahitin dikkatli bir incelemesi, İsraillilerin “kraldan da daha kralcı” görünüp, her “Tanrı’nın yıkım emrini” uygulamadıklarında,  geride kalan kökün nasıl onların gelecekteki acılarının kaynağı haline geldiğini, palazlanan köklerin İsrail’e karşı nasıl cephe alıp onu  köleleştirdiklerini ortaya koyar.

Ve ortaya atılan son bir soru: neden sadece ve özellikle İsrail? Tanrı neden etnik bir seçim ortaya koyarak  diğer ulusları umursamıyor?

Eski Ahit, bazılarının sandığı gibi, Yahudilerin tarihi değildir. Eski Ahit, insanlığın tarihidir, her birimizin tarihidir. Dünyanın ve insanın Yaratılışıyla başlar, Adem ve Havva’nın cenetten kovulmasıyla devam eder. O an,  ilk  kehanet bizzat Tanrı’nın kendi ağzından yapılır. Tanrı yılana: ”Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu, birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın” der. (Yaratılış 3,15) Kadının soyu bütün insanlıktır. Ama maalesef asi, imansız, ve O’nu inkar edip, “işine gelen” sahte Tanrılara  meyilli bir insanlık. Yaratılışta Tanrı’nın insanları hizaya getirmeye   çalıştığını ama insanların yanaşmadığını görüyoruz, örnek olarak tûfan. Dikenlerle dolu uçsuz bucaksız bir çayırın bir kısmına, Tanrı bir çit çekmek ve çayırın küçük bir bölümünü çitle kapatmak  zorunda kalır. Çitle kapattığı küçük alanda, çitin dışında kalanlara göre daha yüksek bir ahlaki seviyesi olan, Kurtarıcı-Mesih’i beklemeye devam edecek, sadece gerçek Tanrı’ya ibadet edecek halkı tutacaktır. Eski Ahit’te Tanrı’nın bütün çabası, bu Kurtarıcıyı misafir edebilecek bir rahim yaratabilme mücadelesidir. Eski Ahitin bütün anlamı, insanlık en iyi ve en değerli meyvesini verebilsin diye bazı şartların oluşturulmasında  yoğunlaşır, bu meyve Kutsalllar Kutsalı Meryem Anadır.

Görüyoruz ki amaç herkesin kurtuluşu ve  İsrail “çayırı” da mecburi bir ara aşamadır. Böyle olmasaydı mezmurun “Ey bütün uluslar, Rab’be övgüler sunun” diye haykırmasına gerek olmazdı (Mezmurlar 116). Böyle olmasaydı Tanrı’nın Kendisi İbrahim’e: “Seni kutsayanları kutsayacağım, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim, yeryüzündeki halkların hepsi, senin aracılığınla kutsanacak” demezdi (Yaratılış 12.3).  Şimon, Mesih’in tapınağa sunuluşunda,  dolaylı bir yoldan ama açıkça buna tanık olduğunu anlatıyor : “Çünkü senin sağladığın ve tüm halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, ulusları aydınlatıp halkın İsrail’e yücelik kazandıracak ışığı gözlerimle gördüm” ( Luka 2:  30-32).

Bizi rahatsız eden Rab’bin “etnik” seçimi ise (İsrail), gelin “Yaratılışı” inceleyelim. Tanrı sonunda bu çiti çeker ve İbrahimi seçer. Tanrı’nın İbrahim’i seçmesinin sebebi onun güzelliği, boyu posu, zekası yani DNA’sı değildi. Tanrı’nın kriteri  İbrahim’in imanıydı. İbrahim benzersiz bir iman örneği gösterdi. Unutmayalım, iman demek güven demektir. Tanrı İbrahim’e bütün eşyalarını toplayıp bilinmeyen bir yöne doğru yola çıkmasını söylediğinde, İbrahim “Rab’bim nereye gidiyoruz?” diye sormaz bile. Rab’bin onu götürdüğü yere gider. Pek çok kez Tanrı İbrahim’e onun çocuklarının gökteki yıldızlar ve denizin kumu gibi çok olacağına söz verir ama İbrahim çocuğu olmadan yaşlanmaktadır. Karısı Sara da öyle. Buna rağmen İbrahim bir çocuğun saflığı ve güveniyle Tanrı’nın söylediklerini kabul eder. Ve arzuyla beklenen halef gelip Tanrı İbrahim’den onu kurban etmesini istediğinde, İbrahim tepki vermez, isyan etmez, “Rab’bim binbir güçlükle bana bir oğul bağışladın şimdi onu öldürmemi mi istiyorsun?” demez. Tanrı’nın dediğini yapar. Tanrı bu imanla gurur duyar ve İbrahim’i, halkının atası olarak seçer.

Eski Ahitin bu seçilmiş halkının etnik karakteristik özellikleri olduğu gibi, manevi karakteristik özellikler edineceği  zaman da gelir. Elçi Pavlus bunu bize  Galatyalılara mektubunda anlatır:«İbrahim Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı.» Öyleyse şunu bilin ki, İbrahim’in gerçek oğulları iman edenlerdir.  Kutsal Yazı, Tanrı’nın diğer ulusları imanlarına göre aklayacağını önceden görerek İbrahim’e, «Bütün uluslar senin aracılığınla kutsanacaktır» müjdesini önceden verdi.  Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim’le birlikte kutsanırlar” (Galatyalılar 3, 6-9). Tanrı İbrahim’i sahip olduğu Dna  için değil imanı için seçtiğine göre, Tanrı’nın halkı, yani yeni İsrail halkı, dna aracılığıyla değil, iman aracılığıyla akraba olan insanların toplamıdır.

İşte bu yüzden eski Ahitin incelenmesi bizim için gereklidir. Eski Ahit olmadan Yeni Ahit bütün derinliğiyle kavranamaz.

 

                Selanik Üniversitesi Profesörü Steryios Sakkos’un notlarından…

 

 

 

 

 

 

 

 

Eski Ahit’in bir Hıristiyanın hayatındaki yeri nedir?