/ Konuşmalar, aziz pederlerin sesi / Ortodoks Kilisesi’nin öğretileri

Ortodoks Kilisesi’nin öğretileri

Ortodoks Kilisesi’nin öğretileri

 

 

Büyük Iman acıklaması

Bir tek Allah’a inanıyorum. Yerin ve göğün, görünen ve görünmeyen tüm varlıkların yaratanı , her şeye kadir Peder Allah’a inanıyorum.Tüm asırlardan önce Peder’den doğmuş olan, Allah’ın biricik Oğlu, bir tek Rab olan Mesih İsa’ya inanıyorum. O, Allah’tan Allah, Nur’dan Nur, gerçek Allah’tan gerçek Allah’tır. Yaratılmış olmayıp, Peder ile aynı özdedir ve her şey onun aracılığıyla yaratılmıştır. Biz insanlar ve kurtuluşumuz için gökten inmiş, Kutsal Ruh’un kudretiyle bakire Meryem’den vücut alıp insan olmuştur. Pontius Pilatus zamanında bizim için acı çekerek çarmıha gerilmiş, ölmüş, gömülmüş, ve Kutsal Yazılara göre üçüncü gün dirilmiş. Göğe çıkmış ve Pederin sağında oturmaktadır. Dirileri ve ölüleri yargılamak için şanla tekrar gelecek ve onun hükümdarlığı son bulmayacaktır. Peygamberler aracılığıyla konuşmuş olan, Peder’den çıkıp, Peder ve Oğul ile birlikte tapılan ve yüceltilen, hayatın kaynağı ve Rab olan Kutsal Ruh’a inanıyorum. Elçisel, evrensel ve kutsal olan tek Kilise’ye inanıyorum. Günahların affedilmesi için tek bir vaftizi kabul ediyorum. Ölülerin dirilişini ve ebedi hayatı bekliyorum. Amin

Bir Tek Allah’a inanıyorum

İmanımız birinci ve ikinci sinodlarda yani konseylerde (İznik 325 ve İstanbul 381) kilise azizleri ve babaları tarafından Kutsal Ruh ‘un aracılığıyla hazırlanmış ve bu günkü imanımız yazılmıştır. Birinci maddesi olan “Bir Tek Allah’a İnanuyorum” bizi Tanrı’ya iman etmemizi ve yalnız O’na tapınmamızı davet eder. Bununla birlikte imanlı sadece Allah’ın varlığına değil, görünen ve görünmeyen bütün varlıkların yaradanının Tanrı olduğuna imana davet edilir. Öyleki her şey ve her varlık Tanrı tarafından Mesih’in aracılığıyla yaratılmıştır. ‘Var olan hiç bir şey O’nsuz olmadı’ . Lakin her toplumda ve her devirde olduğu gibi şeytan kolları sıvamış ve bazı insanları düşüncesi altına alarak onları kendisine köle etmiştir. Bu insanlar kibirli, sadece dünyevi ve maddi şeylere inanan Tanrı’dan uzak ve şefkatsız insanlardır. Bu insanlara bizim birer cevap vermemiz gerekecek olursa bu aşağıdaki gibi olmalıdır.

1. Etrafımızda evren vardır. İçinde milyonlarca gezegen olan ve bilime göre de bir zamanlar her şeyin yaratıcısı ve kaynağı olan madde de yoktu. O halde bu kadar mükemmel bir şekilde çalışan bu gök cisimlerini ve bütün dünyayı yaratan kimdir. Madde bir zamana kadar uzanabiliyorsa, ondan sonrasıda açıklanamıyorsa bunu kim yapabilir. Bu kadar milyon yıl önce bu güce ve teknolojiye kim sahipti? Tabiki her şeye kadir Rab Allah’tır. Davut peygamberinin dediğine göre ‘O kelam etti ve her şey oluştu, emir verdi ve varlıklar yaratıldı.’
2. Bilim admaları fizikçilere göre hatta gerçek mantığa bile dayanan bir görüş vardır ki bir madde kendiliğinden hareket edemez, ama başka bir güç tarafından harekete geçirilirse de önünde başka bir engel olmazsa kendiliğinden durmaz. Bu gerçekten öyleyse sonsuz uzay sistemine baktığımızda orada milyarlarca yıldız, gezegen ve gök cisimlerinin olduğunu ve bunların belirli bir ahenk içinde hareket ettiklerini görürüz. Bütün bu cisimler nasıl oluyorda kendi aralarında çarpışmıyor ve bir felakete sebeb olmuyorlar. Bütün bu düzeni kuran ve sağlam tutan kimdir? Buradan da bize sadece Tanrı cevabı aklımıza gelmektedir.

3. Çok uzakğa gitmeyelim: Yeryüzü canlı organizmalarla doludur. Bunların bazılarını görünür bazılarıda görünmez küçük canlılardır. Bununla birlikte milyarlarca insan yaşamaktadır. Bilim adamlarının bilgisine göre yeryüzü bir zamanlar bir fırın gibi yanmaktaydı. O zamanlar yeryüzünde hiç bir canlı yaşamamaktaydı. Öyleyse bu kadar sıcaklığın bulunduğu bu fırından hayat nasıl türedi? Bunun için bilgin Fleming der ki: ”Hayat kendiliğinden değil bir yaratandan gelmiştir”.

4. Kendimiz ve vücudumuz büyük bir sır olmakla birlikte mükkemmeldir. İnsan vücudunu incelediğimizde bunun kalp, gözler, kulaklar, eller, sinir sistemleri, bağışıklık sistemleri ve buna benzer bir sürü mükemmel bir sistem içinde çalıştığını görürüz. Kusursuz olarak çalışan bu vücudu kim bu kadar mükemmel olarak yaratabilir? Yanıt yalnızca her şeye kadir Rab Allah’tır. İmansızın biri bir rahibe ”Hani Tanrı nerede ben O’nu göremiyoum” diyerek ona bir soruda bulundu. Rahip o adama ”Atomları veya hücreleride göremiyorsun ama bunların varlığına inanıyorsun” diye cevap verdi. Daha sonra ona güneşe çıplak gözle bakmasını istedi adam ”Bakamam çünkü gözlerim acır” dedi . Bunun üzerine rahip ona ”yaratılmış bir şeye bakamıyorsan Tanrı’yı nasıl görebilirsin?” diye cevap verdi. Büyük şair ve peygamber olan Davut ve büyük bir filozof olan Aristotelis Tanrı’ya inanmayan insanları deli olarak nitelediler. Yalnız yukarıdaki örneklerden de insan Tanrı’ya inanabilir. Burada biz hristiyan ortodoksların iman ettiği Tanrı’dan bahsediyoruz. Öyleyse Bir tek Allah’a inanıyorum.

Bir tek Rab Mesih’e inanıyorum

Büyük iman açıklamasında ”Bir Tek Allah’a İnanıyorum” maddesinden hemen sonra ”Bir Tek İsa Mesih’e inanıyorum” maddesi vurgulanmaktadır. Mesih’in doğumundan itibaren yeryüzünde O’nun sıfatını belirlemek için korkunç bir savaş başlamıştır. Bazı insanlar O’nun varlığına inanmayıp Tanrı Özü’ne sahip olmadığını savunurlar. Hatta buna inanan insanlarla alay ederler. Bizler bunu bir açıklığa kavuşturmak için ve imanımızı kuşkusuz kılmak için bir kaç husustan bahsedelim ve yeryüzü tarihindeki yerini görelim.

İsa’nın varlığını geçmişte veya bugün reddetenler O’ndan binlerce yıl önce yaşamış olan kişilerin varlığını reddetmezler. Örneğin İsa’dan 800 yıl önce yaşamış olan Homerus’un varlığını reddetmezler. Eski Yunan bilginlerinden olan Sokrates Platon ve daha bir çok kişinin varlığını kabul ederler. Aynı şekilde İsa’dan yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış olan ilk çağ kavimlerini yani Asurlar Babilliler Persler Mısırlılar ve buna benzer bir çok kavimi kabul ederler. İsa’dan 1200 yıl önce yaşamış olan Musa’nın varlığını kabul ederler. İsa’dan birkaç yüzyıl önce yaşamış olan hazreti Davut’u ve diğer peygamberleride kabul ederler. Üstelik gerçek olup olmadığını kontrol edemediğimiz bir çok ilk çağ ayrıntısınıda kabul ederler. Çünkü tarihçiler ve o zamanın başka kişileri bundan bahsederler. Sırf bunun için bunları kabül ederler. Lakin iş İsa’ya varınca o zaman kuşkular ve teredütler ortaya çıkar ve O’nun varlığını kabul etmezler. Fakat İsa’nın yaşadığına ve o devirde bir çok mucize yaptığına tanıklık eden tarihi olaylar ve kalıntılar mevcuttur..

  1. Dört incil ve yeni ahidin tümü Mesih’in varlığından şahsiyetinden ve eserlerinden bahseder. Bu kitapların prestiji ve otoritesi tartışılamaz. Çünkü:

    a. Bunları yazan kişiler namuslu, kendilerini Tanrı’ya adamış ve bunun için yani gördükleri Rab İsa Mesih için şehit olan insanlardı. Eğer ki Mesih gerçek değil de bir yalan olsaydı bu insanlar kendilerini bir yalan uğruna feda ederler miydi?  Tabiki hayır (Petrus 2 1:21).

  2. İsa’dan bahseden yeni ahit kitaplarının M.S. 50 ve 95 yılları arasında yazıldığı günümüz bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır. Yani İsa’nın çarmıha gerilmesinden ve dirilmesinden bir kaç yıl sonra yazılmıştır. O devirde İsa’yı görenlerin çoğu hala yaşıyordu. O halde yazarlar hayali bir şey için yazamazlardı. Var olan ve gerçek olan bir şahıs için yazdılar. Unutmayalım ki Mesih halk önünde vaaz verirdi ve yine halk önünde çarmıha gerildi.

    c. İsa’nın dirilişinden hemen sonra O’nu Allah olarak kabul eden küçük bir toplum oluştu. Bu toplum yavaş yavaş büyüdü ve bu gün 1 750 000 000 kişi buna iman etmektedir. hayali ve yalan olan bir şahıs için bu kadar insan O’na inanır mıydı? O zamanda İsa’yı dirildiğinden hemen sonra görenler de oldu. Bunların başında havrilerden Tomas O’nun çarmıh izlerini de görmüştü. Evet İsa dirildi evet bu gerçekten oldu çünkü O bunu yapabilecek güce sahip olan Allah’ın ta kendisidir.

  3. İncillerin bahsettiği deviri ve İsa’nın varlığını destekleyen tarihçilerde bunu kendi yazıtlarında bazen birer kanıt olarak kulanmıştır. Örneğin büyük tarihçilerden biri olan Yosipos bazı İbrani metinleri İsa’yı ölüme mahküm eden kurulun tutanakları diye adlandırır. Romalı tarihçilerden Tavitus Suetonius ve genç Pilinius olan bu tarihçiler M.S. 120 yılında yaşamış olup yazılarında İsa’ya dayanan kanıtlardan bahsetmetkedirler. Bununla birlikte o devirde yaşayan bir çok putperest İsa’nın varlığını inkar etmezler fakat O’nunla alay ederler. Buna örnek olarak Lukianos Mesih’le alay eder ama O’nun varlığını inkar etmez.
  4. İncillerde ve yeni ahitte İsa’nın şahsıyla birlikte başka şahısların adlarıda geçer. Kral Hirodes Vali Pontius Pilatus Romalı komutanlar Festus Feliks ve Galileon ve bir Romalı komutan olan Aziz Pavlos bütün bunlar tarihsel şahıs olarak kabul edilirler. Öyleyse bunları kabul eden İsa’yı nasıl reddedebilir? Dünya tarihinde İsa kadar nefret ve kin kokusu olan yoktur. Hiç bir peygamber bu kadar alay konusu olmamış ve çarmıha gerilmemiştir. En büyük savaş İsa’ya karşıdır. Çünkü O yeryüzünün kanunlarını yani kişisel kanunları değil ebedi hayatın konunlarını öğretti. Mesih’in tarihsel bir şahıs olduğundan hiç şüpheniz olmasın. O bir insan şeklini alarak Tanrı’nın biricik olğlu olduğunu ve bizlere yaşam vermeye geldiğini söyledi. Yeryüzünde ve bir ülkenin vatandaşı olarak yaşadı. Öyleki bizler bir tek Mesih’e inanalım. ”Bana iman eden asla mahvolmayacaktır ama ebedi hayata kavuşacaktır”.

 

Yukarıda İsa Mesih’in tarihsel bir şahıs olduğunu açıkladık. Öyleyse bu şahısı Tanrı’nın biricik Oğlu’nu yakından tanıyalım. Mesih Tanrı’nın biricik Oğlu’dur. Baba ezelden beri vardı O’nun varlığı ezelden ebediyete kadar mevcuttur. O’nun Oğlu ”Nur” dur çünkü Baba’sıda “Nur”dur. Oğul gerçek Allah’tan gerçek Allah ve gerçek insandan gerçek insandır. Yani Oğul Tanrı Özü’ne sahiptir. Tanrı Özü’ne sahip olan Oğul Tanrı’dır. O hiç bir zaman yaratılmamıştır. O ezelden beri var olup insan olarak doğmuştur.

  1. Önce eski ahidi iyice okuyup inceleyen kilise babaları M.Ö. yaklaşık 1500 yıl önce yazılmış olan bu ilahi kitapların bir kurtarıcının geleceğinden bahsettiklerini gördüler. Orada beklenen şahısın Tanrısallığı net bir şekilde görünmekle birlikte eski yazılardan vahiy olarak doğmaktadır. Mesih’in doğacağı her şekilde ve her peygamber tarafından belirtiliyor. Önce yaşadığı bölgede daha sonrada bütün dünyada etki bırakacağı O’nun zulm göreceği ve en sonundada çarmıha gerileceği önceden bildiriliyor. Başka bir peygamber olan İşaya  O’nu ”Emmanuel” diye bildiriyor. Emmanuel ‘Tanrı bizimle demektir’ analamına gelir.  Ayrıca O’nu ”Güçlü Allah ve gelecek asırların Pederi” olarak nitendiriyor. Davut ise O’na ”Rab” diyor. Yani onun Allah’ı olarak görüyor. Başka bir yerdede O’nu ”Tanrısal taht” üzerinde oturmuş olarak görüyor. Bununla birlikte çarmıha gerileceği zaman olacak olan olaylardan bahsediliyor. Amos, Zekeriyai Obadya ve başka peygamberler O’nun gelişinin başka yanlarını tarif ediyorlar. Eğer ki İsa Tanrı olmasaydı kendisinden yaklaşık 1500 önce yaşayan bu kadar peygamber tarafından Tanrı olarak belirtilirmiydi? Unutmayalım ki peygamber keniliğinden konuşan veya tasvir eden değil ama Tanrı’nın sözlerini söyleyen ve O’nun  istekleklerini tasvir eden bildiren Tanrı gözünde beğenilen elçilerdir.

    2. İsa’nın hayatının bir kısmını eylemlerini sözlerini ve öğretisini incillere yazdılar. Annesi olan Meryem mucizevi bir şekilde hamile kaldı. Doğumunda bütün bölgeyi donaltan yüce bir ışık doğdu, bunlar meleklerdi. Vaftizinde ”Kutsal Üçlü Birliğin” diğer iki şahısı hazır bulundu. Bu Göklerden gelen ”Sen benim biricik oğlumsun O’nu dinleyin” sözleriyle birlikte Kusal Ruh’un bir güvercin şeklinde üzerine inişiyle oldu. Dirilişi ise tarihin en şaşırtıcı ve etkileyici olaylarından biridir. Bütün bunlar normal bir insanla ilgili olamaz. Mesih Babası gibi kadirdir. Mucizelerinde Babasının adını kullanmıyordu. Olsun dediğinde her şey istediği gibi oluyordu. Oysa bütün peygamberler mucizelerinde  Allah’ın adını kullanıyorlardı. Allah’ın adıyla mucize yapıyorlardı. Bu İsa’nın Baba ile aynı öze ve güce sahip olduğunu gösterir. O ki hastaları  uzaktan bile iyileştiriyordu ve hatta ölüleri bile diriltiyordu. O ki bir seferinde 4 000 bir seferindede 5 000 kişiyi iki balık ve bir ekmekle doyurmuş ve doğuştan kör olan bir insanın hayatına ışık açarak görmesini sağlamıştır. O ki her şeyi biliyor ve insanın kalbini okuyordu. O ki Tanrısal güçle günahları affediyordu. Kutsal Yazıda bu hak yalnızca Tanrı’ya aittir. Onun için Ferisiler karşı koyup sen bunu hangi yetki ile yapıyorsun diyorlardı. O ki insanların dualarını kabul ediyordu. Çok etkileyici bir şekilde konuşup dinleyicilerini O’na hayran bırakarak onları O’nu Tanrı olarak izlemeye davet ediyordu. Tanrı’ya eşit olduğunu dinleyicilerine temin ediyordu çünkü O gerçekten Tanrı’ydı. Sonunda da bir insan olarak çarmıha gerilmeyi ve bütün insanlığın günahlarını kaldırmayı kabül ederek dirilişiyle ölümü yendi.

    3. Bundan sonra Tanrı tarafından Kutsanmış havariler gelmektedir. Havarilerin diğer yazılarında İsa’nın Tanrısal görkemin ışığı olduğunu ve kendi gücüyle her şerye kadir olduğunu ve de bütün yaratılışın kendi aracılığıyla yaratıldığını yazmaktadırlar (İbranililer 1 1-3). Bunu en iyi açıklayan ve İsa’nın en çok sevdiği havarisi olarak bilinen Yuhanna inciline başlarken İsa’dan şöyle bahseder. ”Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı.” Bundan daha net ve daha açık bir ifade olamaz. Bunu böyle kabul edenler olduğu gibi kabul ederler, kabul etmeyenlerse hiç bir şekilde kabul edemezler. ”Söz et ve vücut alarak yanımıza geldi” (Yuhanna 1 : 1ve 14) Timoteos kitabında Kutsal Ruh’un aracılığıyla şöyle der:” Kuşkusuz Tanrı yolunun sırrı büyüktür. O bedende görüldü, Ruh’ça doğrulandı, Meleklerce görüldü, Dünyada O’na iman edildi, Yücelik içinde yukarı çıkarıldı”(Timoteos1 3:16).
    Matta da incilinde ”Babam her şeyi bana teslim etti. Oğul’u Baba’dan başka kimse tanımaz. Baba’yı da Oğul’dan ve Oğul’un O’nu tanıtmak istediği kişilerden başkası tanımaz” (Matta 11:27). Yuhanna incilinde ” Tanrı’yı hiç bir zaman kimse görmedi. Baba’nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğlu O’nu tanıttı”. ”Ben ve Baba biriz”. ”Beni gören beni göndereni de görür” der. Aziz Pavlos’un Koloselilere birinci mektubunda der ki: ”Çünkü Tanrılığının bütün doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor” (Koloseliler1 2:9). ”Çünkü Tarı bütün doluluğunun O’nda bulunmasını uygun gördü” (Koloseliler1 1:19).  Bu ayetler Rabbimiz Mesih’in Tanrı olduğunu açıklayan ayetlerden sadece bir kısmıdır.
    İsa insan şeklini alarak dünyaya geldi. O bizi ve bütün insanlığı günahlarından kurtarmak ve Baba’ya daha yakın getirmek için çarmıha gerilerek hayatını bizler için feda etti. Daha sonra dirilerek ölümü ve karanlığı yendi. Öyleki O’na iman edenlerin hiç biri mahfolmasın ama hepsi edbedi hayata kavuşsun.

Yukarıda Mesih’in varlığını ispat eden yorum ve maddelerden bahsettik. Ayrıca O’nun Tanrısal varlığından ve tarihsel varlığından bahssetik. Şimdi Mesih’in Tanrısallığına dair iki ispatta ele alacağız.

  1. İsa’nın ölülerden dirilmesi: İsa’nın dirilişi temel ve esas bir gerçektir. Onun için Büyük İman Açıklamasında ”Ölmüş gömülmüş ve üçüncü gün dirilmiştir” diye açıklarız. Bu iman temel olduğu için Aziz Pavlos şöyle der:” Eğer Mesih dirilmediyse yaydığımız müjde boş imanımız da anlamsızdır” (Korentililer 15:14). Yani dirişsiz hristiyan imanı olamaz. Bununla birlikte her devirden farklı insanlar İsa’nın varlığına inanır ama O’nun dirilişine inanamıyor. Bunun için hem bu insanlar hemde bizim için bunu ispatlamak için ciddi kanıtlar bulunmaktadır. İsa’nın çarmıh üzerinde kaldığı mutlak ve kesindir. Kendisini çarmıha geren askerlerin subayı O’nun ölümünü vali Pontius Pilatus’a teyidle bildirdi.

    O zaman Pilatus kurul üyesi Yusuf’a, ölüyü çarmıhtan indirip gömmesi için izin verdi. O halde ilk teyid edilen olay İsa’nın ölümüdür.  Bu ölünün bir yerde gömülmesi tabi bir olaydı. Yusuf ile Nikodimos ve bir kaç dindar kadın İsa’yı yakın bir mezara defnettiler. Bu mezarı Yusuf kendisi ve ailesi için yaptırmıştı. İsa’nın ölü vücudunun bu belirli bir mezarda gömüldüğü ikinci ve kesin bir olaydır. Emin olduğumuz diğer bir hususta şudur: Din bilginleri ve Ferisiler Pilatus’tan mezarın başına bekçi askerler dikmesini istediler. Bunun bir çok nedeni vardı, özellikle Rab üç gün sonra dirileceğinden bahsettiği için din bilginleri ve Ferisiler havarilerin İsa’yı çalabileceklerini ve dirildi diyeceklerini öne sürerek bu işlemi yapmışlardı. Böylece Pilatus’un izniyle mezarın başına Romalı askerlerden oluşan bir askeri birlik mezarı gece gündüz nöbet bekliyordu. Bu da teyid edilmiş üçüncü olaydır. Ama büyük Vasilyos’un da dediği gibi:”Hayatın önderinin mezarda ve hebada kalması mümkün olmadığı için” üç gün sonra Mesih mezardan dirildi. Lakin dirildiğine dair kanıtlarımız nelerdir?  Önce mezarın boş kalmasıdır. Eğer dirilmediyse mezar nasıl boş kalırdı? Ölü nereye gider? Ölü İsa’yı havarilerin kaçırdığı söyleniyor. Oysa bu çok saçma bir düşüncedir. Çünkü mezarın başında Romalı askerler gece gündüz nöbet tutmaktadır. Nöbetlerini terk edemezlerdi çünkü o zamanda Roma hükmünde nöbette yerini ve nöbetini terk eden büyük bir cezaya çarptırılıyordu. Hem ölüyü kaçırsalar bile ne kazanırlardı? Üstelik O’nu başka bir yere gömmeleri gerekecekti ve bunu gizlice yapmaları mümkün değildi. Çünkü Ferisiler her yerde onları gözlüyorlardı. Bunun yanısıra ölüyü kaçırmış olsalardı bu ölü için bu kadar yazı yazılmaz ve bir ölü için kendi öz canlarını tehlikeye atmaz hatta feda etmezlerdi.

    Buna göre İsa gerçekten dirilmiştir. Dirilişinden sonra da O hem havarilirine hemde mezara gelen kadınlara hemde bir defasında beşyüzden fazla kişiye bir anda göründü (Korentililer 15: 6).  Buna katkı alarak incil yazarları ve Aziz Pavlos yazılarında İsa Mesih’in dirilişinden bahsettiklerinde O’nun dirilişini gören insanlar daha hayattaydılar.  Bu yazılara hiç biri itiraz etmediler çünkü O gerçekten dirilmişti. O’nun dirilişi O’nun Tanrısal Öz’e sahip olduğunu açıklar. Buna bir ispat daha verecek olursak o da şudur.

    2. Hristiyanlığın bütün dünyaya yayılması: Bu hayret edeci bir olaydır. Hristiyanlığın yayılması büyük ve şidetli zulümler ve baskılar altında olmuştur. Bunun uğruna memeleketinden ayrılanlar zulm ve şidet görenler, hapse girenler hatta canlarını feda edenlerde olmuştur. Bu tarihsel kanıtlarla kanıtlanmaktadır. M.S. yaklaşık 300 yıllarına kadar yaklaşık 11 milyon imanlı canlarını bu gerçek için ve bu gerçeği yaymak için feda etmişlerdir. Bu durum günümüzde hala devam etmektedir. Hristiyanlık günümüzde de hızla her yerde yayılmaktadır fakat o günden bu güne dek değişmeyen tek şey bu yayılmaya karşı olan baskı hoş görüsüzlük ve şidettir. Ama buna rahmen günümüzde yaklaşık 1.750.000.000 kişi hristiyan yaşamaktadır. Öyleki O’nun doğumu bu güne dek bütün dünya tarihini iki kısıma çevirmiştir. Bu kadar büyük bir devrim yapan bu gerçek dirilmemiş olamaz

    Ortodoks alemi yüzyıllar boyunca inanmış ve bu günde inanıyorki Rab İsa Mesih gerçekten vardı aramızda yaşadı mucizeler yaptı ölüleri diriltti ve sonunda günahlarımızın affı için çarmıha gerilerek öldürüldü. Ama O bütün doluluğu ve gücüyle üçüncü gün ölümü yenerek dirildi. Bu bizler için hayatın tek anlamı ve kurtluş yoludur. Öyleki O’nu sonsuzlara dek övelim ve yüceltelim. Çünkü O Gerçekten dirilmiştir.

Biz insanlar için göklerden indi

Büyük İman Açıklamasında şu ifadeyi ”Biz insanlar için ve bizim kurtuluşumuz için göklerden indi” kullanırız. Göklerden inerek insan şeklini aldı ızdırap ve acı çekerek çarmıha gerildi öldü ve üçüncü gün dirilerek göklere alındı. Ebedi hükümdar olmak ve dünyayı tekrar yargılamak üzere tekrar gelecektir. Kilise babaları bunları yazarken neye değinmek istediler? Buna cevap vermek için bu konuları biraz daha derinden ele alalım.

Bunun için başlangıçta cennette durumun nasıl olduğuna bir göz atmak gerekir. Orada Tanrı ilk erkek ve kadını kendi surettinde yarattı. Yani Tanrı insana kendisine ait olan bütün özellikleri verdi ki bu özellikler doğru yolda kullanıldığında insan Tanrı’nın sevgisi ile Tanrısallaşabilsin. Bütün bu nimetlerin yanında Tanrı insan özgürlüğü ve hür iradeyi verdi ki bunu kullanarak kendi iradesi ile Tanrıssallaşsın. Lakin Tanrı onalara verdiği bu hürriyette, Yaratan olarak bazı kanunları ve emirleri öngörmüştü. İlk insan olan Adem ve Hava bu hürriyeti suistimal ederek Tanrı’nın emirlerini hiçe saydı ve saygısızlık ederek bunları uygulamadı. Bu, insana değil, Tanrı’ya yapılmış büyük bir hakaretti. Aziz Nikodimos bunun için şöyle der: ”Günah büyüktü çünkü sonsuz ulu Tanrı’ya karşı hakaretti”. Böylece ilk insan olan Adem ve Hava ilk günahı işleyerek Tanrı’nın yanınadan uzaklaştı. Bu günah miras yoluyla onların bütün çocuklarına da geçti. Bu günah atalarımız olan Adem ve Hava’dan kalmaydı.

İnsan, Tanrı’nın sevgisi ve yardımı olmadan günaha daha fazla battığından yüzyıllar geçtikçe insanlığın nerede bulunduğunu ve hangi duruma düştüğünü görmekteyiz. Sefil, günahkar ve kirli olan insan Tanrı ile olan mesafesinin ne kadar uzaklaştığını ve büyüdüğünü anlamaktayız

Ama Tanrı sevgidir. Bunun içinde insanı sever ve Tanrısallaşması için yaratılmış olduğu insanın Kendisi’nden uzaklaşmasına ve yavaş yavaş O’ndan kopmasına izin veremezdi. Bunu durdurup insan ile Tanrı arasındaki mesafeyi koparacak olan şahıs kimdi? Bunu hangi yolla yapabilecekti? Çünkü Tanrı insan ile tekrar yakınlaşmak ve onu himayesi altında tutmak için bir çok peygamber göndermiş ama hiç biri bunu bu kadar yakınlaştıramamıştı. Bunun için bu görevi Tanrı’nın biricik Oğlu olan Rab İsa Mesih üstlendi. Öyleki O Aziz Pavlos’un dediği gibi ”Yaptığımız adil davranışlar için değil kendi özünde bulunan sevgi için kurtardı”(Titus 3:5) . Yuhanna’ya göre de: ”Tanrı’nın Oğlu Mesih’in kanı bizi her türlü günahtan temizler”(Yuhanna 1:7).

Bu gerçeği gerek eski Kutsal Yazılar’da  gerekse Yeni Ahid’te gerekse de kilisenin ilahilerinde görmek mümkündür. O bütün sevgisi ile günahlarımızı üstüne alarak çarmıha gerildi ve dirilişi ile sonsuza dek bütün günahlarımızı sildi. Aziz Pavlos şöyle der: ”O, bütün günahlarımızı affetti. Borç senedimizi bütün koşullarıyla üstüne yüklenerek iptal etti” (Koloseliler 2:14). Yani O insanlığın günahlarını üstüne aldı. Böylece mahküm olduğumuz şeytan ve ölümün bayrağını yırttı. Bize atalarımızın kovulduğu cennet kapılarını tekrar açtı. Bunun için altın ağızlı Aziz Yuhanna şöyle der; ”Rab’in haçı ile ölüm yenildi. Bizlerde Tanrı’nın evlatları ve sevgi mirasçıları olduk”.

Mesih çarmıha gerilmekle birlikte  kendisini ölüme bizim için fidye olarak verdi. Öyleki bizler manevi ölümden O’nun aracılığıyla kurtulduk. Kudüs Patriği Kirillos şöyle yazar :”Mesih bizim için çarmıh izdirabını çekti. Kendisini Kutsal bir kurban olarak Tanrı Baba’ya sundu ve böylece kanıyla bütün insanlığın kurtuluşunu sağladı”.
.

Kilise Büyük Perşembe (Paskalya pazarından bir önceki perşembe) akşamı çarmıha gerilmiş Mesih’in önünde şu ilahiyi sevinç ve berraklıkla söyler. ”Bizi kanunun lanetinden kuratardın haça gerilmen ve kama ile dürtülmenle insanlara ölümsüzlüğü verdin. Sana şükranlar olsun ya Rab İsa”.

”’Biz insanlar ve bizim kurtuluşumuz için” Tanrı’nın biricik oğlu dünyaya geldi. Büyük hakaretlere uğrayarak tarihin en korkunç ölümüne mahküm oldu. Bunu tanıyın, anlayın ve sonsuza dek itiraf ederek her gün O’na hamdedin. O’nun varlığına inanan ve gücüne dayanan asla kaybolmayacaktır.

Kutsal Ruh’a da inanıyorum

Büyük İman Açıklamasında yalnız Baba ve Oğul’a değil Kutsal Ruh’a da inandığımızı açıklarız. ”Kutsal Ruh’a da inanıyorum”. O hükümrandır hayat vericidir ve Baba’dan önce gelir. Baba ve Oğul’la birlikte ayinlerde hamdedilir ve peygamberler aracılığıyla konuşmuştur. Büyük İman Açıklamasında büyük ve Kutsal Şahıslar, basit bir şekilde açıklanmıştır.

1. Kutsal Ruh, var olan bir şahıstır. Bunu Kutsal Kitap’tan da rahatlıyla görebiliriz. Mesih vaftiz olduğunda bir güvercin şeklini alan Kutsal Ruh O’nun üzerine kondu (Mat 3: 16). İsa, öğrencilerine gidin ve müjdeyi bütün dünyaya yayın öyleki iman edip inananları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin (Mat: 28: 19) dedi. Burada Mesih’in Kutsal Ruh’a verdiği değeri ve anlamı anlamaktayız. Aziz Pavlos mektuplarında değişik bölgelerdeki toplulukları şöyle selamlıyor.
” Rabbimiz Mesih’in nimeti Peder Allah’ın sevgisi ve Kutsal Ruh’un şefkati sizinle olsun.” Burada da Kutsal Ruh’un Tanrısal Öz’e sahip olduğunu ve Baba ve Oğul’la eşdeğer olduğunu anlamaktayız.

2. Büyük İman Açıklamasında Kutsal Ruh’a verilen değer ve dikkat eski ahid ve yeni ahidtten alınan bilgilere dayanmaktadır. Eski ahidte Kutsal Ruh’un peygamberleri aydınlattığını ve onları kutsadığını görmekteyiz. Kutsal Ruh ”Peygamberler aracılığıyla konuşmuştur” (İşaya 59: 21 Hezekiel 11: 5  2: 2  3: 14 Mihaya 3: 8 Zekeriya 1: 6 Angeus 2: 5 6).

Yeni ahidte Kutsal Ruh bir şahsıyettir. O, havarilere ve birçok imanlıya öğreti verir, istediği yerde belirir, duyulan sesi vardır, sistem eder, kılavuzluk yapar, haber verir, kilise kurar, konuşur, davet eder, düşünür, engel olur, şikayet eder, havariler seçip gönderir, episkoposlar tayin eder, insanı kutsallaştırır ve niğmetler dağıtır, bizimle temasa geçer, üzülür hatta Tanrı’nın derinliklerini bile inceler (Yuhanna 5: 9  14: 26  16: 7-9  16: 12-16  Korentililer II 13: 13 Efesliler 4:30  Korentililer I  2: 10).  Bu ayetler Kutsal Ruh’un varlığından bahseden ayetlerden bazılarıdır. İlahiyetçi aziz Grigoryos ” Bütün bunları gerçekleştiren Kutsal Ruh’tur, O her yeri doldurur ve her şeyi içine alır.”

3. Vaftizimzde üzerimize Kutsal Yağ sürünür, bununla birlikte Kutsal Ruh içimize gelip orada kalır. Böylece aziz Pavlos’un yazdığına göre “Tanrı’nın Kutsal Ev’i oluruz.”  “Tanrı’nın Kutsal Ev’i olduğumuzu biliyor musunuz? Tanrı’nın Ruh’u içinizde ikamet ediyor (Korentililer 3: 16).” Bunun yanısıra Kutsal Ruh bizlere ilham verir ve bizlere yardım eder. Aziz Pavlos mektuplarında “Kutsal Ruh meyvesi sevgi, sevinç, barış, hoşgörü, iyi ahlak, iyilik, iman, yumuşak başlılık ve şefkatliktir.” (Galatyalılar 5: 22).

Kudüs Patriği Aziz Kirillos Kutsal Ruh için şu sözlerde bulunur: “Kutsal Ruh suya benzer aynı kaynaktan gelmesine ve her şeyi aynı şekilde sulamasına rağmen zambağa beyaz, güle kırmızı, menekşe ve sümbülede ayrı renkler verir… Kutsal Ruh’un kendisi basit ve bölünmezdir, lakin insanlarda farklı farklı sonuçlar doğurur.”

Her duamız Kutsal Üçlü’ye hamd ile başlar daha sonra Kusal Ruh’a sesleniriz “Ey semavi hükümdar…” sözleri ile başlayan bu duayı her ayinde tekrarlarız. “Gel içimizde yuva kur ve bizi temiz kıl.” Amin.

 

Bir tek kiliseye inanıyorum

Kilisedeki yerimiz hakkında konuşalım ki birer hristiyan olarak nerde bulunduğumuzu bilelim.

  1. Kiliseyi kuran Mesih’tir. Bunun için kilise O’nun kutsal kanıyla canlanır ve Kutsal Ruh’tan
    nimet alır. Buna dayanarak kilise kısa zamanda “Mesih’in kilisesi” adını aldı. Mesih’in ta kendisi kiliseyi “göklerin krallığı” diye anmıştır. O kilisenin yenilmez bir hükümdarlık ve egemenlik olduğunu ve yer altı güçlerinin kiliseyi hiç bir zaman alt edemiyiceklerini belirtti. (Matta 16:18). Bunun böyle olduğuna en açık ispat olan kilisenin iki bin yıllık tarihidir. Kilise iki bin yıl boyuca sarsılmaz bir şekilde gücüne güç katarak bu güne kadar bizleri himayesi altında tutmaktadır. Altın ağızlı ve Şam’dan alan Aziz Yuhanna bunu şöyle açıklamaktadır. “Kilise hücumlara rahmen galib gelir kendisine karşı kötülüklere rağmen yaşar dinlediği hakaretlere rağmen muhteşem olur… Sarsılır ama batmaz mücadele eder ama yenilmez dövüşür ama hiç bir zaman mağlup olamaz. Çünkü O Mesih’in Kilisesidir ve Mesih’e hiç kimse karşı koyamaz.”

    2. Tanrı tarafından kutsanmış olan Aziz Pavlos kiliseyi Tanrı’nın tarlası ve Tanrısal yapı olarak adlandırmaktadır. Yine başka bir yerde O’na gerçeğin sütunu ve temeli Mesih’in gelini olarak seslenir. Mesih kiliseyi sever öyleki onun için hayatını feda etti. Böylece kilise Tanrı’ya adanmış olamaya laik olsun öyleki vaftiz suyu ile arınmış ve temizlenmiş kilise temiz bir gelnin esvabı gibi kusursuz olsun.

Pavlos kiliseyi “Mesih’in Vücudu” diye ve Mesih’i de kilisenin başı olarak nitelendirir. “Kilise Mesih’in devamıdır. Başı tamamlayan vücut vücudu tamamlayan da baştır.” Mesih ile kilise arasında o kadar güçlü bir bağlılık var ki vücud ve baş bir olur yani kilise başka bir değişle imanlılar ve Mesih bir olur. İşte o zaman kilise mükemmelleşir. Çünkü bir araya gelen vücut kutsallaşır Mesih bu vücudun başı olduğuna göre de kilise Mesih’le birlikte görkemli krallık olur.

3. Kilise babaları “Tanrısal Kurum” olan kiliseyi açıklamak ve tasvir etmek için farklı ama aynı öze sahip açıklamalar ve değimlerde bulunmuştur. “Kurtuluş Gemisi” diye adlandırdıkları kiliseyi Nuh’un gemisine benzetirler Nuh’un gemisi nasıl Nuh’u ve çocuklarını tufandan kurtardıysa kilise de bizleri tarihte ve her devirde yaşanan zorluk ve baskılardan imanlılarını kurtarır. Altın ağızlı ve Şam’lı olan Aziz Yuhanna “Nuh’un gemisi nasıl sularda içindekilerini kurtardıysa Kilisede aynene bütün yolunu şaşımış ve kaybetmiş olanları kurtarır.

İskenderiye Patriği Aziz Kirillos kilise için: “Kilise bir gemi veya tekne olarak düşünülmeli ve deniz yolcularıda kutsallaşan hrıstyanlardı” der. Aziz Kipriyanos ise kilise için “Rab’in evi” veya “Anne” “Rab’in evi yeganedir kurtuluş kilisenin dışında mümkün değildir… Hiç kimse kilise olan anne olmazsa Tanrı’yı Baba saymaz.” Bir anne nasıl evlatlarını korur besler ve büyütürse kilise de evlatları için böyle koruyucudur. Latin kilise babaları da kilisenin dışında kurtuluş olmadığını savunur. Kilise azizlerin toplumudur. Aralarında sıkı bir bağ olan ve sükunet veren bir diyalog içinde olan imanlı ve dindar kişilerin toplumudur. Öyleki vefat etmiş ve daha yaşamda olan bütün azizler ve biz imanlılar kiliseyi oluşturmaktayız. Bizler bu azizler için dualar ve anmalar ve de ilahilerle onları anarız. Onlar da dualar mucizeler ve sonsuz sevgileriyle bizleri korurlar.

Yol gerçek  ve hayat olan Mesih kilisede ikamet ediyor. Buna göre kilise Aziz Augustin’e göre “ebediyen devam eden İsa Mesih’tir”. Bununla beraber Kutsal nimet ve gerçek bize Mesih yoluyla ulaşmıştır. Buna göre kutsallaşmamız ve nurlanmamız sadece kilise içinde mümkündür. Bunu anlayan ve kabul eden her imanlı Baba’nın şefkati Rab İsa Mesih’in iradesi ve Kutsal Ruh’un aracılığıyla ebedi kurtuluşa varcaktır.

                     
Büyük İman Açıklamasında “Bir tek kiliseye” inandığımızı ve bunun “yegane ve evrensel” (apostolik) olduğunu açıklar ve kabul ederiz. Böylece bütün imanlılar bu beyan ve itirafla kilisenin bütün özelliklerini kabul ettiklerini tasdik eder.

1. Kilise tek ve yeganedir. Ekümenik konseyde bulunan Tanrısal babalar bunu doğru bir şekilde ifade etmişlerdir. Madem ki Mesih birdir kilise de birdir. Kilisenin başı birdir: Mesih. Vücududa birdir: Kilise. Böylece mucizevi bir şekilde İsa’nın adıyla araya gelen her üç kişinin yanında İsa da gelmektedir. (Matta 18:20). Gerek evdeki kilisede (bir hrıstiyanın evinde) bulunan aile fertleri gerekse bir cemaatin imanlıları gerekse bir hristiyan gurubunun bireyleri ya da farklı ülkelere dağılmış olan bütün hristiyan bireyleri bir araya gelip kiliseyi oluştururuz. Böylece bütün dünyaya yayılmış olan hristiyanlar Mesih tek imanla kiliseyi oluştururlar.

2. Kilise kutsaldır. Kilise kutsaldır, çünkü kurucusu ve başı olan Mesih kutsaldır. Mesih kiliseyi sevdi ve onun için hayarını verdi öyleki kilise muhteşem, pak ve kutsal olsun. Kilise kutsaldır, çünkü Tanrı’ya adanmıştır ve böylece bireylerini kutsallaştırma gayesi vardır. Bunun için imkanlarını o şekilde kullanır ki bütün bireylerini kutsallaştırsın. Antakyalı Aziz İğnatiyus’a göre : “Kilise kutsallaşmış azizlerin ve velilerin cemaatidir.” Altın ağızlı Aziz Yuhanna kiliseyi “manevi bir tadavi merkezi” olarak nitelendirir. Öyleki bizler de bu aziz kilisenin bireyleri olmaya çağrılmış bulunuyoruz.

3. Kilise evrenseldir. Bir çok kilise babası kiliseyi evrensel katolik yani bütün dünyaya ait ortak olarak kabul eder. Aziz Vasilyos’a göre”Kilise bütün dünyayı içine almayı gaye edinmiştir.” Öyleki her kes bir tek çoban olan İsa’yı ve koyun olan biz imanlıları teşkil etsin. Kudüs Patriği Aziz Kirillos’a göre: “Kilise bütün dünyaya yayılmış evrensel ve ortak değerlere sahiptir. Öyleki bütün dünyada bulunan kilise toplulukları ve kiliseler Kutsal Ruh’un aracılığıyla bir kilise olurlar. Buna ek olarak kilise babaları kilisenin dışında olan ve kendilerine hristiyan adı veren bütün diğer topluluk ve tarikatları evrensel kiliseye mensup olarak kabul etmez. Bunlar bencil ve kişisel görüş ve çıkarların ortak olduğu kutsal kılınmayan ve imanlı sayılmayan topluluk veya tarikatlardır.

Kilise apostoliktir. Kilise apostoliktir, çünkü apostolların yani havarilerin ve peygamberlerin koyduğu temel taştır. Bunun kenar taşıda Mesih’in ta kendisidir. (Efesliler 2: 20). Yani kilisenin prensibinin ve apostollarının (havarileri-öğrencileri) öğretisine dayandığını görürüz. Onun için Vahiyde ortodoks kilisesinin oniki temel taşı olduğunu görürüz. Bunların üzerinde on iki isim vardır, bunlar havarilerin isimleridir. O halde gerçek kilise ortodoks kilisesidir, ve böyle temellenmiş olmakla Mesih’in ve havarilerinin öğretisini hiç değiştirmeksizin katlısız olarak bu güne dek iletir. Kilisemiz apostoliktir çünkü Mesih’in zamanında ki ilk kiliseler gibi aynı prensib ve organizasyonla birlikte bütün özelliklerini katkısız ve eksiksiz bir şekilde taşır. Havarilerin zamanından itibaren diyakozlar, pederler ve episkoposlar vardır. O zamanda da bu günde de episkopos olmadan hiçbir şey yapılamaz. O zamanlarda olduğu gibi şimdide imanımızın esası Kutsal Şükran yani Efkaristiya sırrıdır. Bu sır Kurtarıcımız olan Mesih’in anılması için ayin töreniyle yapılır.

Kutsal kilisemiz yaklaşık iki bin yıl boyunca nice zorluklara ve baskılara boyun eğmeden bu güne dek bütün özellikleri ve ciddiyetiyle gelmiştir. Biz imanlılara burada düşen görev bunu üstlendiğimiz gibi büyük titizlik ve imanla Mesih’in istediği gibi bütün dünyaya yaymak ve kaybolmuş olan kardeşlerimize yardım eli uzatarak onları tekrar aramıza amaktır. Büyük İman Açıklamasında “Kutsal, evrensel ve apostolik olan bir tek kiliseye inanıyorum” sözleriyle işte bunu açıklamış oluyoruz.

Günahlarımın affı için bir tek vaftizi Kabul ediyorum

Her hristiyan Büyük İman Açıklamasını okurken Tanrısal vaftize inandığını beyan eder. Vaftiz, imanı teyid eder. Kutsal üçlü adıyla vaftiz olmayan yani Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz olmayan imanlı sayılamaz. Bu bölümde kutsal vaftiz hakkında bir kaç fikir ve öğretiyi yakından ele alacağız.

Hristiyan Ortodoks talimine göre, vaftiz bütün sırların başlangıcı ve giriş kapısıdır. Vaftiz olmayan biri kilisede kutsal ayin törenine yalnızca seyirci olarak katılabilir. Ayin sırasında komünyom alamamakla birlikte vaftizsiz birinin nikahı kılınamaz ve günah itirafı yapamaz. Kilise babaları vaftizi: “ölümsüzlük damgası, Epifanıos, Tanrıbilim, armağan, nurlanma, helak olmayan giysi, yeniden doğuş, değerli olan her şey, tutsaklık fidyesi, borç affı, günahın ölümü, göklere doğru aracılık, nurlu giysi, yok olmayan ebedi mühür, egemenlik yolu, ” olarak açıklamaktadırlar. Vaftiz Mesih’in vaftizini taşır, şeytanları kovar, meleklerin gücünü davet eder, hastlığı giderir, Tanrı’nın nimetini getirir. Bunun için Mesih’i Tanımak ve Mesih’le birlikte yaşamak isteyen vaftiz olarak bu yola bilet alır. Vaftiz bir defaya mahsustur.

Büyük Vasilyos vaftizin “evlatlık ihsanı” olduğunu yazar. Bunun içinde papaz vaftiz esnasında bu sözleri tekraralar.  Bu gerçeğin vaftiz töreninde söyleniş nedeni, vaftizle hristiyanlığın temel gayesi gerçekleşir. Bu Rab Mesih’in dünyaya geliş gayesidir. O insanlığın Tanrı’nın evlatları olması gayesiyle dünyaya gelmiştir. Bunu kilisenin en önemli iki bayramlarında okunan Kutsal Kitap bölünlerinden de anlayabiliriz. Aziz Pavlos şöyle diyor: “Ama zaman dolunca  Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlu’nu gönderdi. Öyleki bizler oğulluk hakkını alalım.” (Galatyalılar 4:4-5). Bu sözler Noel bayramında okunur Paskalya bayramında ise Aziz Yuhanna’nın incilinden şu bölüm okunur. “Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi.” (Yuhanna 1:12). Böylece Tanrı Baba’nın evlatları olmamız vaftizle başlar ve adlarımız O’nun egemenliğine kaydedilir. O andan itibaren taş yürekten kurtularak yeni bir yüreğe sahip oluruz. Bununla birlikte atalarımızdan ve anne ve babamızdan miras olarak üzerimize geçen asli günahtan kurtulmuş oluruz artık tertemiz günahsız ve saf bir yüreğe  sahip oluruz. Başka bir ifade ile vaftizle yeniden doğarız bu gerek küçük bir bebek için gerekse büyük yaşta olan bir insan için olsun aynıdır. Küçük olan ve daha günahla tanışmayan çocuk asli günahtan kutularak Tanrı sevgisi ve şefkati ile büyür, büyük yaşta olan biri ise hem asli günahından ama hemde o güne dek yapmış olduğu bütün günahlarından kurtulur ve yeni tertemiz bir hayata adım atar.

İmanlı vaftizden sonra hayatı boyunca bu sırrın doluluğu içinde kalması için vaftiz sırasında görkemle şu ilahi okunur: ” Mesihe vaftiz olan sizler, Mesih’i giymiş oldunuz.” (Romalılar 6: 3). Bu şu anlama gelmektedir: Cesur ol ey imanlı Mesih’in yardımıyla günaha ve kötüye karşı olan mücadelede mağlup olamayacaksın.

Vaftizsiz kalan kilisenin dışında kalır, bununla birlikte Mesih’in uzağında ve O’nsuz kalır. Kilise kurtuluş gemisi olduğuna göre, vaftizsiz bir insan kurtuluşa kavuşamaz. Vaftiz olup Mesih’e inanan bizler ise sonsuz hayata kavuşma davetini ve Tanrı egemenliğine katılma hakkını kazandık. Öyleki bu sır ve müjde Rab İsa Mesih’in dediği gibi bütün dünyaya yayılsın ve buna inanıp Mesih’in adına iman eden herkes Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edilsin. Amin.

Ölülerin dirilişini ve ebedi hayatı bekliyorum                        

Yukarıda büyük harflerle yazılan sözler aslında Büyük İman Açıklamasında iki maddeden oluşmaktadır. Bu dünyanın sonu ile ilgilidir. Yani Mesih’in, insanın kurtuluşu için öngördüğü misyon ve eylemin sonu kastediliyor. En son gaye insanın kurtuluşudur.

Bu iki maddeyi incelersek, bunların kıyamet günü ve ölülerin dirilişi ile yargı ve ceza ile ilgili olduklarını görürüz. Maddi dünyanın ve yeryüzünün çok yavaş olsa bile, bir sona doğru ve ölümün kapıda olduğu tartışılamaz. Rab bunu bir konuşmasında şöyle dile getirmektedir. “Size doğrusunu söyleyelim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacaktır.” (Matta 5:18). ” Yer ve gök ortadan kalkacak ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır. “(Matta 24: 35). “Ya Rab başlangıçta dünyanın temellerini sen attın. Göklerde senin ellerinin yapıtıdır. Onlar yok olacak ama sen kalıcısın. Hepsi bir giysi gibi eskiyecek, bir kaftan gibi düreceksin onları, bir giysi gibi değiştirilecekler, ama sen hep aynısın, yılların tükenmeyecek.” (İbranililer 1: 10-12). “Şimdiki yer ve gökler, ateşe verilmek üzere aynı sözle saklanıyor, tanrısızların yargılanarak mahvolacağı güne dek korunmaktadır. Ama Rab’in günü hırsız gibi gelecek. O gün gökler büyük bir gürültüyle ortadan kalkacak, maddesel öğeler yanarak yol olacak ve yeryüzünde yapılmış olan her şey yanıp tükenecek. Ama biz Tanrı’nın vaadi uyarınca doğruluğunun barınacağı yeni gökleri ve yeni yeryüzünü bekliyoruz.” (Petrus II 3: 7,10,13). “Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm. Çünkü önceki gökle yeryüzü ortadan kalkmıştı. Deniz de yoktu artık.” (Vahiy 21: 1). Kutsal Yazıdan alınan bu bölümler dünyanın ve yeryüzünün ortadan kalkacağını ve her şeryin yeniden yapılacağını açıklayan ayetlerden sadece bazılarıydı. Bu olay bilim tarafındanda onaylanmakta ve buna ısısal son denmektedir. Bilim adamları dünyanın milyarlarca yıl sonra ısı fazlalığından ve küreselleşmeden yok olacağını açıklamaktadırlar.

Mesih’in ikinci gelişi incilde açıkça görülmektedir. (Matta 25: 31-46, Selanikliler I 4: 14, 17).  Bu ayetler yeni müjdede Mesih’in kendisi ve öğrencilerinin Kusal Ruh aracılğıyla yazdıkları sözlerle ıspatlanmaktadır. Tanrı ise Ölülerin dirileceğini ve yargı gününü Eski Ahittede bildirmektedir. (Hezekiel 37:1, Yeşeya 26:19,  Daniel 12:2 Tarihler II 7:9 ,14). Rab der ki o gün, “mezarda olanlar Mesih’in sesini duyup dışarı çıkacaklar ve yaşayacaklar”. (Yuhanna 5:28-29). Rab “Ben onu son günde dirilteceğim” diyor. Ölülerin dirilişi aynı şekilde Korontililer I 15:42, 51-52, Selanikliler I 4:14, 16-17 ve Elçilerin işleri 4:2 bölümlerinde açıkça görülmekte ve Aziz Pavlos bunları Korontililer I 15:35-38 ve 42-44 ayetlerinde açıklayarak netleştirmektedir. Aynı zamanda ünlü bir profösör olan Hristos Andruços bunun için: “Ölülerin dirilişi Tanrı’nın yaratıcı eyleminin gücü ve gösterisidir. Tanrı nasıl her şeryi sıfırdan yani hiç ten yarattıysa ölüleri olan yaratıklarını aynı şekilde ve güçte tekrar diriltecektir” der.

Lakin bunlar bu sefer ölümsüz ve yok olamayacak bir şekilde dirileceklerdir. Tanrı her şeye kadir olduğuna göre ve bütün yaratılışı hiçten yani sıfırdan yarattığına göre bunu yapmaya da kadirdir. Her şeye kadir olan Rab tekrar geldiğinde ve bütün ölüleri dirilttiğinde bütün dünyayı yargılayacak ve O’nun yargısı adildir. İşte o zaman her insan hayatının ve eylemlerinin meyvesine göre yargılanacak ve buna göre ona sonsuz yaşam ve Tanrı egemenliğinde yer olarak ödül ya da sonsuz cehennem ateşinde ızdırap olarak ceza verilecek. İnsan yaşamı boyunca yaptıkları için yani yaşadığı süre boyunca yaptıkları eylemler ve imanına göre yargılanacak bu süre boyunca ruh vücutla beraber olduğu için sedece ruh değil, vücut şekil alarak ikisi beraber bir bütün olarak yargılanacak ve karşılınıda bir bütün olan beden ve ruh beraber alacak.

Dikkatli olun. Yalnız bu dünya ve bu hayatın zevkleri için değil ebedi hayatın zevkleri ve Tanr’nın sonsuz egemenliği için yarıtılmış olduğumuzu unutmayanız. Bunun için Mesih’in dediği gibi o gün bizim için hırsızızın geleceği bir vakit gibi olmasın haytta daima hazır ve kandillerimiz yanar şekilde olalım ki O’nun adına inan ve vaftiz olmuş olan bizler her zaman O’nun yolunda ve kanunlarında yürüyelim. Öyleki O’na iman eden hiçkimse mahvolmasın, ama hepsi ebedi hayata kavuşsun.

 

Kaynak: www.ortodokluk.org

 

Ortodoks Kilisesi’nin öğretileri