/ Konuşmalar, aziz pederlerin sesi / Krallığın gelişi

Krallığın gelişi

 

 

Halka göründüğü ilk andan itibaren İsa Mesih’in vaazının hülasası, yeni bir hakikatin gelişinin sevinçle ilanından başka bir şey değildi yani Tanrı’nın Krallığının Müjdesinin. Ama o devrin insanları, her dönemin insanları gibi, bu umut vaat eden ilanın özünü tamamıyla kavrayacak ruhani olgunluğa sahip olmadıkları için, İsa Mesih, bugünkü İncil alıntısında yaptığı gibi, değişik benzetmeler kullanıyordu. Bu benzetmelerdeki tasvirler, halkın, İsa Mesih’in ilan ettiklerini  daha derinden kavramasına yardımcı oluyordu.

 

 Borçlar ve borçlular

 

Öncü Peygamber Yuhanna’nın vaazı nasıl başlıyorsa,  İsa Mesih’in kurtarıcı vaazı da öyle açılış yapar: “Tövbe edin! Göklerin Egemenliği yaklaştı.» (Matta 4.17).  Ancak Tanrı’nın Krallığının hayatımıza gelişi sadece iyilik dolu bir bağış değil, aynı zamanda bağışı alanın, bu bağışla  gelen sorumluluktan payına düşen kısmı da üstlendiği bir eylemdir. Bugünkü İncil alıntısı tam olarak bunu öğretmeye geliyor.

İsa Mesih anlatıyor: Adamın biri, zaman içinde borç verdiği kişilerden parasını tahsil etmeye karar verir. Ama zamanında çok büyük  bir meblağ  verdiği birisinin, bu borcu geri ödeyecek gücü yoktur. O dönemin adaletine uygun olarak, borcu veren, borçlunun ve ailesinin köle olarak satılmalarını emreder. Ve parasını tahsil edebilmek için borçlu adamın bütün mal varlığının da satılmasını emreder. Ancak borçlu adam ondan merhamet dilemeye başladığında, adam kararından vazgeçer ve insanoğlunun kriterleri göz önüne alındığında  garip sayılabilecek bir karar alır. Adama sadece kolaylık sağlamak,  borcu taksitlendirme, ödemeyi ertelemek istemez ve borcu tamamen silmeye karar verir. Borçlu, ağırlığından kurtulmuştur ama                       -görünüşe göre- ruhunun derinliklerinde bir değişiklik olmamıştır Böylece bu olayın hemen sonrasında,  bu sefer kendisi  bahsetmeye bile değmeyecek, cüzi bir borç verdiği  bir adama rastladığında, onun boğazına sarılır ve borcunu ödemesini talep eder. Bununla da kalmaz, borçlu adamı hapse attırır. Bu olay, zamanında onun borcunu silen iyiliksever adamın  kulağına gittiğinde iyiliksever adam, büyük bir borcu silerek yaptığı iyiliği feshederek  cüzi bir meblağ için bir adamı hapse attıran adamın hak ettiği şekilde cezalandırılmasını emreder.

 

Bizim sorumluluğumuz

 

Bu İncil alıntısı kaç anlam içermiyor ki! Öncelikle bizi şunu öğretiyor: Bizim olduğunu zannettiğimiz hiçbir şey, az ya da çok, bize ait değildir, her şeyi, iyiliklerin kaynağı olan Tanrı’dan ödünç alırız. Aynı zamanda, Tanrı’nın sadece adaletli değil şefkatperver de olduğunu gösteriyor. İşte tam da bu yüzden insanoğlunun algısına göre Tanrı’nın adaleti çoğu zaman skandal niteliğinde, hatta adaletsiz görünür, çünkü sonsuz bir sevgiyle yoğrulmuştur. Kaldı ki İncilin ahlakı, bu kavramı araç değil amaç sayan ahlakçılıktan ve ortaçağın skolastik felsefelerinden uzaktır. Kuru ve esnekliği olmayan katı bir kuralcılıktan feyz almaz. Ama bu şefkatperver Tanrı’nın bizden makul bir isteği var: mümkün olduğunca, birbirimize, onun bize davrandığı gibi davranmamız.  Ve bu sadece zenginlik ve güce sahip olanlar için geçerli değildir.   Ayrıca senin kısıtlı, düzenli ve sıradan hayatında böyle çarpıcı ve korkunç şeyler yok diye de rahatlamamalısın.

 

Sanki biz kendimiz de üstlerimize yağcılık yapıp, gücümüzün yettiğine merhametsizce davranmıyor muyuz? Dünya tarihinde kaç kere, ve maalesef günümüzde bile, geçmişlerinde pek çok yolla hayırseverlikten yararlanmış  ulusların, ülkelerin, kurumların, aynı kudrete sahip olduklarında, her şeyi unutup bu kudretlerini başkalarına zor kullanarak empoze ettiklerini gözlemlemiyor muyuz? O halde bu anlatılanlarda ders çıkaralım ve dikkat edelim ki, korkusuzca dua edebilelim: “Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.” (Matta 6,12). Amin!

 

Arhim A.A

Foni Kiriou (Rab’bin Sesi) 35 numaralı broşüründen alıntılanarak tercüme edilmiştir. 28.8.2022

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Krallığın gelişi