/ ikonalar / Kutsal İkonalar

Kutsal İkonalar

 

 

Ortodoks olmayan bir ziyaretçinin bir Ortodoks kilisesinde ilk dikkatini çeken şeylerden biri Kutsal  ikonalara ayrılan dikkat çeken yerdir. Kutsal sunağı kilisenin geri kalanından ayıran ikonostasis bu ikonalarla kaplıdır, diğer ikonalar ise kilise binası boyunca göze çarpan yerlere yerleştirilmiştir. Bazen  duvarlar ve tavan bile fresk veya mozaik biçiminde ikonalarla kaplanır. Ortodoks müminler onların  önünde secde eder, onları öper ve önlerinde mum yakarlar. Papaz tarafından buhurlanır ve tören  alaylarında taşınırlar. Kutsal İkonaların bariz önemi göz önünde bulundurulduğunda, onlarla ilgili  sorular sorulabilir: İkonalara karşı yapılan eylemler ne anlama gelmektedir? Bu ikonaların önemi nedir? Bunlar Eski Ahit tarafından yasaklanmış put ve benzeri şeyler değil midir? 

Bu soruların yanıtlarından bazıları, 8. Yüzyılın ortalarında Kilise’deki ikonoklazm (ikona kırıcılık)  tartışmalarının en yoğun olduğu dönemde yazılan ve büyük ölçüde 7.  Ekümenik Konsil (787) esnasında çözüme kavuşturulurken faydalanılan Aziz Şamlı Yuhanna’nın yazılarında  bulunabilir. 

Aziz Yuhanna’nın işaret ettiği gibi, eski zamanlarda Allah, cisimsiz ve erişilemez olduğu için asla  tasvir edilmemiştir, çünkü maddi olmayan, şekli olmayan, tarif edilemeyen ve erişilemeyen bir şeyi  temsil etmek imkansızdır. Kutsal Yazılar belirtir: Hiç kimse Allah’ı görmemiştir  (Yuhanna 1:18) ve Benim [Allah’ın] yüzümü göremezsiniz, çünkü insan Beni görüp yaşayamaz (Çık.  33:20). Rab, İbranilere Allah’ın herhangi bir benzerini yapmalarını yasaklayarak şöyle demiştir:  “Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir  canlıya benzer put yapmayacaksın.” (Çık. 20:4). Sonuç olarak, Kutsal Elçi Pavlus da şöyle demektedir:  “Allah’ın soyu olduğumuza göre, Allah’ın öz varlığının insan sanatı ve düşüncesiyle işlenmiş altına,  gümüşe ya da taşa benzetilebileceği sanısına kapılmamalıyız.” (Elçilerin İşleri 17:29). 

Bununla birlikte, ikonaların Hristiyanlığın ilk yüzyıllarından beri dua için kullanıldığını biliyoruz. Kilise  Geleneği bize, örneğin, Kurtarıcı’nın hayatı sırasında bir İkonasının (Eller Olmadan Yapılan İkona) ve  O’ndan hemen sonra En Kutsal Allahdoğuran’ın İkonalarının varlığından söz eder. Gelenek, Ortodoks  Kilisesi’nin en başından beri İkonaların önemi konusunda net bir anlayışa sahip olduğuna tanıklık  etmektedir; ve bu anlayış hiçbir zaman değişmemiştir, çünkü Kutsal Teslis’in İkinci Şahsı Rabb’imiz ve  Kurtarıcımız İsa Mesih’in Beden Almasına ilişkin öğretilerden türetilmiştir. İkonaların kullanımı  Hristiyanlığın özüne dayanır, çünkü Hristiyanlık beden almış İnsan-Allah tarafından sadece Allah’ın kelamının değil,  aynı zamanda Allah’ın suretinin de ifşa edilmesidir; çünkü Müjdeci Aziz Yuhanna’nın bize söylediği  gibi, Kelam beden aldı ve aramızda yaşadı (Yuhanna 1:14). 

Allah’ı hiç kimse görmedi; Baba’nın bağrında olan biricik Oğul O’nu tanıttı (Yuhanna 1:18), diye  duyurur Müjdeci. Yani O, Allah’ın görüntüsünü, suretini ifşa etmiştir. Çünkü [Allah’ın]  izzetinin nuru ve [Allah’ın] kişiliğinin öz görünümü (İbr. 1:3) olan Allah Kelamı, beden alarak,  kendi uluhiyeti içinde, Baba’nın Görüntüsünü dünyaya açıklamıştır. Aziz Filipus İsa’ya, “Rab, bize  Baba’yı göster” dediğinde, İsa ona şöyle cevap verir: “Ey Filipus, bunca zaman sizinle birlikte  bulundum. Beni tanımadın mı?” diye yanıtladı, “Beni görmüş olan Baba’yı görmüştür. Sen nasıl, bize  Baba’yı göster, diyorsun?” 

(Yuhanna 14:9). Böylece Oğul, Baba’nın bağrında olduğu gibi, beden alışından sonra da Baba’yla  özdeştir, teolojik anlamda Baba’nın suretidir ve O’nunla eşit onurdadır. 

Yukarıda ifade edilen ve Hristiyanlıkta açığa çıkan gerçek, böylece Hristiyan resim sanatının  temellerini oluşturur. Resim (ya da İkona) sadece Hristiyanlığın özüyle çelişmekle kalmaz, aynı zamanda onunla şaşmaz bir şekilde bağlantılıdır; ve bu, en başından beri Müjde’nin Kilise tarafından  hem söz hem de resim olarak dünyaya getirildiği geleneğinin temelidir. Bu gerçek o kadar aşikardı ki,  Eski Ahit’in yasaklamasına ve çağdaş muhalefete rağmen ikonalar Kilise’de doğal yerlerini buldular. 

Aziz Şamlı Yuhanna ayrıca, Kelam beden aldığı için (Yuhanna 1:14), artık bebeklik çağında  olmadığımızı; büyüdüğümüzü, Allah tarafından bize ayırt etme gücü verildiğini ve neyin tasvir  edilebileceğini ve neyin tarif edilemez olduğunu bildiğimizi söyler. Cisimsiz, şekilsiz, niceliksiz olan, doğasının üstünlüğü nedeniyle kıyaslanamaz olan, Allah’ın suretinde var olan O, bir  kul biçimine bürünüp bize bedende göründüğü için, O’nu tasvir edebilir ve görülmeye tenezzül eden O’nu tefekkür için yeniden üretebiliriz. 

O’nun tarifsiz inişini, Kutsal Bakire’den Doğuşunu, Ürdün’deki Vaftizini, Tabor Dağı’ndaki  Başkalaşımını, acılarını, ölümünü ve mucizelerini tasvir edebiliriz. Kurtuluş Çarmıhı’nı, Kabir’i, Diriliş’i  ve Göğe Yükseliş’i hem sözlerle hem de renklerle tasvir edebiliriz. Görünmez Allah’ı görünmez bir  varlık olarak değil, etimizi ve kanımızı paylaşarak bizim uğrumuza Kendisini görünür kılan biri olarak  güvenle resmedebiliriz. 

Kutsal Elçi Pavlus’un dediği gibi: O’nun göze görünmeyen nitelikleri –başlangıcı, sonu olmayan gücü  ve allahlığı– dünyanın yaratılmasından bu yana yaptığı işlerden anlaşılmakta ve açıkça görülmektedir.  Onun için, hiç özürleri yoktur (Rom. 1:20). Böylece, tüm yaratılmışlarda, örneğin Ezeli Teslis’in güneş,  ışık ve ısıyla ya da içimizdeki akıl, söz ve ruhla ya da bitki, çiçek ve gülün kokusuyla temsil  edilebileceğini söylediğimizde, bize İlahi Vahiy’e dair loş bir iç görü veren imgeler görürüz. 

Böylece, Eski Ahit’te sadece bir gölge olan şey şimdi açıkça görülmektedir. Trullo’daki Konsil (691-2),  82. Kuralında şöyle demiştir: 

Bazı kutsal ikonalarda, Öncü’nün(Vaftizci Yahya’nın) parmağının işaret ettiği bir kuzu resmi vardır. Bu kuzu, yasanın  haber verdiği Gerçek Kuzu’yu, Allahımız Mesih’i temsil eden lütuf imgesi olarak kabul edilir. Böylece eski imgeleri ve gölgeleri, Kilise’ye aktarılan gerçeğin öncülleri ve sembolleri olarak sevgiyle kabul  ederek, lütfu ve gerçeği tercih eder, onu yasanın yerine getirilmesi olarak kabul ederiz. Bu nedenle,  sadece resimler aracılığıyla da olsa, bu gerçekleşmeyi tüm gözlerin görebilmesi için, bundan böyle  ikonaların eski kuzu yerine, dünyanın günahlarını üzerine almış olan Kuzu’nun, Allahımız Mesih’in  insan suretini temsil etmesini emrediyoruz, öyle ki bu sayede Kelamullah’ın zilletinin yüksekliğini  algılayabilelim ve O’nun bedendeki hayatı, bizim kurtuluşumuz ve ardından gelen dünyanın  kurtuluşu için Çilesini ve ölümünü hatırlamaya yönlendirilelim. 

O halde Ortodoks Kilisesi, ilahi dünyanın vahyini iletmek için maddi dünyadan alınan imgeleri ve  biçimleri kullanan, ilahi olanı insan anlayışı ve tefekkürü için erişilebilir kılan, biçim ve içerik açısından  yeni bir sanat yaratmıştır. Bu sanat İlahi Ayinlerle yan yana gelişti ve Ayinler gibi Kilise’nin öğretisini  Kutsal Yazıların sözüne uygun olarak ifade etti. Yedinci Ekümenik Konsil’in öğretilerini takiben, İkona  basit bir sanat olarak görülmez, ancak İkonanın Kutsal Yazılarla tam bir uyumu vardır, çünkü [İkona]  [Kutsal Yazılar] tarafından gösterilirse, [Kutsal Yazılar] [İkona] tarafından tartışılmaz bir şekilde açıklığa  kavuşturulur [7. Ekümenik Konsil’in Eylemleri, 6]. 

Kutsal Yazıların sözü bir imge olduğu gibi, imge de bir sözdür, çünkü Aziz Büyük Vasilios’a (379) göre,  sözün kulak aracılığıyla aktardığı şeyi, resim sessizce imge aracılığıyla gösterir [Söylev 19, 40 Şehit  Üzerine]. Başka bir deyişle, İkonalar İncillerle aynı gerçeği içerir ve ikrar eder ve bu nedenle İncil  gibi kesin verilere dayanır ve bir insan icadı değildir, çünkü aksi olsaydı, İkonalar incili açıklayamaz  ya da onlara karşılık gelemezdi.

İlahi olanı tasvir ederek kendimizi putperestlere benzetmiyoruz; çünkü tapındığımız şey maddi  sembol değil, bizim uğrumuza bedene bürünen ve onun aracılığıyla insanlığı kurtarabilmek için  bedenimizi üstlenen Yaratıcı’dır. Aynı zamanda kurtuluşumuzun gerçekleştiği maddi nesnelere de  hürmet ederiz: Haçın kutsal tahtası, Kutsal İncil ve hepsinden önemlisi, lütuf bahşeden özelliklere  ve İlahi Güce sahip olan Mesih’in En Saf Bedeni ve Değerli Kanı. 

Aziz Şamlı Yuhanna’nın belirttiği gibi: Ben maddeye tapmıyorum ama maddenin Yaratıcısına  tapıyorum, O ki benim uğruma maddeleşti ve maddede hayat sürmeye tenezzül etti, O ki madde  aracılığıyla benim kurtuluşumu sağladı. Kurtuluşumun aracılığıyla gerçekleştiği maddeye hürmet etmekten vazgeçmeyeceğim [İkonalar Üzerine, 1,16]. Onun öğretilerini izleyerek, Ortodoks Hristiyanlar olarak  bizler, Mesih’in bir ikonasına ahşabın ya da boyanın doğası nedeniyle hürmet etmeyiz, aksine  Mesih’in cansız imgesine, onun aracılığıyla Allah’ın Beden Almış hali olarak Mesih’in Kendisine  tapınma niyetiyle hürmet ederiz. 

Allah’ın Oğlu’nun Annesi olarak Kutsal Bakire’nin ikonasını öperiz, tıpkı günaha karşı savaşan, O’nun  için kanlarını dökerek Mesih’i örnek alan taklit eden ve O’nun izinden giden Allah’ın dostları olarak Azizlerin  ikonalarını öptüğümüz gibi. Azizler, Allah tarafından yüceltilmiş ve Allah’ın yardımıyla Düşman’a karşı  korkunç ve imanda ilerleyenlere hayırsever olmuş kişiler olarak saygı görürler, ancak kendileri ilahlar  ve hayırseverler olarak değil; daha ziyade Allah’ın kulları ve hizmetkarlarıydılar ve O’na olan sevgileri  karşılığında ruhun cesareti verilmişti. Onların kahramanlıklarının ve çektikleri acıların tasvirine, onlar  aracılığıyla kendimizi kutsamak ve kendimizi gayretli bir şekilde öykünmeye teşvik etmek için bakarız. 

Azizlerin İkonaları, Kilise’nin hala yeryüzünde yaşayan ve mücadele vermeye devam eden üyeleri ile Cennet’teki Zafer Kilisesine göç etmiş Azizler arasında bir buluşma noktası görevi görür. İkonalarda tasvir edilen  Azizler geçmişten gelen uzak, efsanevi figürler değil, çağdaş, kişisel dostlardır. Cennet ve dünya  arasındaki buluşma noktaları olarak Mesih’in, Annesinin, Meleklerin ve Azizlerin İkonaları, inananlara  sürekli olarak tüm Cennet topluluğunun görünmez varlığını hatırlatır; yeryüzündeki Cennet fikrini  görünür bir şekilde ifade ederler. 

O halde Ortodokslar İkonalara saygı gösterirken, Hristiyan inancının temelini, Allah’ın Beden Almasını,  dolayısıyla kurtuluşu ve Kilise’nin yeryüzündeki varlığının anlamını savunmaktadırlar; zira Kutsal  İkonaların yaratılışı Hristiyanlığın kökenine kadar uzanmaktadır ve Allah tarafından vahyedilen  gerçeğin devredilemez bir parçasıdır ve beden almış olan Allah, İsa Mesih’in şahsında temellenmiştir. Kutsal  İmgeler Hristiyanlığın doğasının bir parçasıdır ve İkonalar olmaksızın Hristiyanlık Hristiyanlık olmaktan  çıkar. Kutsal İncil bizi Mesih’te hayat sürmeye çağırır, ancak bize bu hayatı tasvir eden İkonadır. 

Eğer Allah, insanın ilahileşmesi için insan olduysa, İkona, ilahi tapınma ve doğru ilahiyatla tam bir  uyum içinde, beden alışın meyvelerine ve insanın kutsallığına ve ilahlaşmasına tanıklık eder. Onu  günahtan arınmış ve Allah’a paydaş olmuş biçimde dünyevi doğasının bütünlüğü içinde gösterir,  insan bedeninin kutsanmasına tanıklık eder ve lütufla Allah’a benzeyen insan imgesini dünyaya  sergiler. İkona, tasvir edilen azizin kutsallığını dışa vurur ve bu kutsallık bedensel görüşe açıktır. 

Bu nedenle, Aziz Şamlı Yuhanna’ya göre, bir İkona’ya hürmet göstermeyi reddedenler, Görünmez  Allah’ın görünen tasviri ve değişmeyen yansıması olan Allah’ın Oğlu’na tapınmayı da reddederler.  Bilinsin ki, der, Mesih’in ya da Annesinin, Kutsal Allahdoğuran’ın ya da Azizlerden herhangi birinin  İkonalarını yok etmeye çalışan herkes, Mesih’in, Allah’ın Kutsal Annesinin ve Azizlerin düşmanıdır ve  Şeytan’ın ve cinlerin savunucusudur.

            (Aziz Tikhons Manastırı’nın bir kişişi tarafından kaleme alınmıştır)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kutsal İkonalar