/ Azizlerimizin hayat hikayeleri / Tyranus Rufinus’un Kilise tarihinden

Tyranus Rufinus’un Kilise tarihinden

Tyranus Rufinus’un Kilise tarihinden

Kitap I , bölüm 10 :

 İberya Halkı’nın bir “Esir Kadın” tarafından gerçekleştirilen Hıristiyanlığa geçişi.

O zamanlarda Pontus ikliminde yaşayan İber Halkı da, Allah’ın kanunlarını kabul etti ve göklerin Krallığı’na iman etti. Bu mükemmel iş aralarına düşmüş olan inançlı, itidalli ve erdemli bir yaşam süren, günler ve geceler boyu kesintisiz olarak Tanrı’ya dualar sunan esir bir kadın tarafından gerçekleştirildi. Bu yeni durum barbarları büyüledi özen ve sebatle bunun ne olduğunu araştırdılar.

Azize onlara işin gerçeğini; yani adet olduğu gibi Rab Mesih’e ibadet ettiğini söyledi. Bütün bu işler içinde barbarlara en tuhaf gelen şey bu isim oldu. Bununla beraber; sıklıkla olduğu gibi, Azize’nin inancınında ısrarı özellikle kadınlar arasında böyle bir adanmışlığın bir ödülü olup olmayacağına yönelik bir merak uyandırdı.

Onların arasında bir adet olduğu söylenir; eğer bir çocuk hastalığa yakalanırsa annesi onu kapı kapı  her eve götürür ki, eğer ev halkından biri güvenilir bir çare biliyorsa bunu hastaya uygulasın.

Buna göre, böyle bir kadın hastalanan çocuğunu gelenek olduğu gibi herkesin kapısına götürdü fakat ziyaret ettiği hiçbir evde bir şifa bulamadı. En sonunda, o da bildiği bir şey varsa açıklasın diye Esir Kadın’ın kapısına geldi. Esir Kadın insandan kaynaklanan bir çare bilmediğini ancak ibadet ettiği Allah’ı olan Mesih’in insanın kaybettiği umut olan kurtuluşu çocuğa verebileceğini söyledi.

Bebeği saç örtüsünün üzerine koydu ve Rabbe bir dua sundu. Sonrasında iyileşmiş olan çocuğu annesine verdi. Bu olay bir çok kişi arasında yayıldı ve bu muhteşem iş çok ciddi bir bedensel şikayetten muzdarip olup büyük bir umutsuzluk içinde olan kraliçenin de kulağına gitti. Esir Kadın’ı yanına getirmelerini emretti. Ancak, Azize kendisine uygun olan, gündelik yaşamdan el etek çekmiş yaşam biçiminden uzaklaşmamak için gitmeyi reddetti. Bunun üzerine, Kraliçe kendisini Azize’nin  hücresine götürmelerini emretti. Azize aynı şekilde onu da Mesih’e seslenerek başörtüsünün üzerine yatırdıktan sonra dua eder etmez onu sağlıklı ve hayat dolu bir şekilde ayağa kaldırdı.

Azize, kraliçeye her şeye kadir olan Allah’ın oğlu Mesih’in ona bu tedaviyi  bağışlayanın Allah olduğunu,  bundan ötürü Mesih’i hayatının ve sağlığının kaynağı olarak kabul etmesi gerektiğini öğretti. Çünkü o Krallara krallıklarını, ölümlü insanlara da yaşamı dağıtandır.

Kraliçe mutluluk içinde eve döndü. Kocasının durumu sorup soruşturmasına karşılık olarak sağlığındaki ani düzelmeyi cevap olarak ortaya koydu. Kral, karısının iyileşmesi nedeniyle mutluluk içindeyken karısının bahsettiği o kadına hediyeler gönderilmesini emretti. Ey kral! Esir kadın bunların hiçbiriyle ödüllendirilemez! O altını reddeder, gümüşü  hor görür. O kendini sanki gıdası oruçmuş gibi oruçla besler. Onu ödüllendirebilmenin tek yolu onun duasıyla  iyileşmemizi sağlayan Mesih Allah’a ibadet etmemizdir.

O zamanlar kral bunu hiç umursamadı ve meseleyi kapattı. Ancak karısı bunu sık sık onun aklına getirdi. En sonunda bir gün, hizmetçileriyle ormanda avlanırken gün ışığı katran karası koyuluğunda karanlık bir bulutla kaplandı ve zifiri karanlığın dehşeti içinde kayboldu. Bu ilerlemeyi imkansız hale getirdi. Ona eşlik edenler değişik yönlere dağılıp yollarını kaybettiler. Aşılmaz bir kasvetle sarılmış şekilde tek başına kaldı. Ne yapacağını, nereye döneceğini bilmeden..!

Kurtarılma umudu olmadığından umutsuzlukla acı çeken ruhu aniden bir düşünceyle aydınlandı:

“Eğer Mesih Esir Kadın’ın karısına vaaz ettiği Allah ise; o zaman şimdi onu bu karanlıktan kurtarsın! o da ona ibadet etmek için diğer tanrıları terk etsin!.” ve hemen o daha  bu düşünce içinde yeminini edip ancak daha kelimelerle ifade etmeye vakit bulamadan gün ışığı belirdi ve kralı zarar görmeden şehre götürdü.

Olanları hemen karısını anlattı ve Esir Kadın’ı davet ederek ona kendisine ibadet ritüelini öğretmesini teklif edip bundan böyle Allah’tan başka tanrıya tapmayacağını onayladı. Esir Kadın kralın huzuruna çıktı ve efendimize dua ederek, ayinler ve ibadet şekillerini  bir kadın tarafından doğru dürüst bilinebildiği  kadarıyla açıkladı. Buna ek olarak, onlara bir kilise inşa etmelerini söylerek bunun şeklini tarif etti.

Kral bu duruma göre kendi ulusunun bütün halkını bir araya topladı ve kendisi ile karısının başından geçenleri en başından itibaren onlara anlattı. Onlara inancı öğretti ve henüz kendisi kutsal ayinlere dahil olmamış olsa da halkının havarisi oldu. Erkekler kral sayesinde, kadınlar da kraliçe sayesinde iman ettiler ve tek bir akılla kiliseyi inşa etmek için çalışmaya başladılar.

Dış duvarlar hemen yükseldi ve sıra sütunları yerleştirmeye gelince birinci ve ikinci sütunlar yükseldi ancak üçüncü sütunu kaldırmak için her türlü alet, öküz ve insanların gücünü kullandılar ancak bunu çok az bir kaldırabilseler bile geri kalan kısmını ayağa kaldırmanın imkansız olduğu gücün her türlüsü denenmiş olmak yoluyla ispat edilmiş oldu. Arttırdıkları ve sıklıkla tekrarlanan çabaları bunu yeniden oynatmada başarısız oldu. Herkes bitip tükendi. Halk şaşkınlığa uğradı. Kralın verdiği karar başarısızlığa uğramaya başlamıştı. Kimse ne yapılması gerektiğini bilmiyordu.

Fakat gece  herkes gidince hem emek harcayıp zahmet çekenler hem de onların zahmetleri huzur buldu. Esir kadın o noktada yalnız başına kalarak bütün geceyi dua ile geçirdi. İşte bakın! Sabahleyin kral ve halkı kaygı içinde geldiğinde bir sürü alet ile  bir çok adamın yerinden oynatamadığı sütun yukarı doğru kaldırılarak kaidesi üzerinde serbest bir şekilde havada asılı duruyordu. Kaidesinin üstüne yerleşmiş şekilde değil; yaklaşık 30 santim yukarda havada asılı olarak duruyordu. Tüm insanlar buna şahit olur olmaz Allah’ı yücelttiler ve bunun kralın imanını ile  Esir Kadının inancının gerçekliğinin kanıtı olduğunu beyan ettiler.

Ve işte! hepsi şaşkınlıktan felç olmuşken; sütun herkesin gözlerinin önünde kimse tarafından dokunulmaksızın yavaşça kaidesi üzerine indi ve mükemmel bir dengeyle yerine yerleşti. Bundan sonra kalan sütunlar o kadar kolaylıkla dikildik ki kalanların hepsi aynı gün yerine konuldu.

Kilise gereken ihtişamla inşa edildikten sonra halk şevkle Allah’a imanı arzuluyordu. Bu yüzden Esir Kadın’ın  tavsiyesine uygun olarak İmparator Kostantin’e  tüm ulus adına bir elçi gönderildi. Yukarıdaki olaylar ona iletildi ve bir dilekçe ile Allah’ın başlamış olduğu işi tamamlamak için rahipler talep edildi.

Onları (elçileri) coşku ve törenle yollarına uğurlayan imparator bu haberleri duymuş olmaktan Roma İmparatorluğu’na bilinmeyen halklar ve diyarlar katmış olmaktan çok daha fazla memnun oldu.

Bu olayları bize ileten Bakur en güvenilir adamlardan olup kendisi tam da o milletin kralıdır ve mahkememizin muhafızlarının komutanı (Din ve hakikat konusunda çok titiz bir kişi) olup  bizimle Kudüs’te samimi bir şekilde ikamet ettiği sırada Filistin sınırının komutanlığını yapmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tyranus Rufinus’un Kilise tarihinden