/ Azizler ve din adamlarımız hakkında tanıklıklar / 7. Dünya milletlerine açılması

7. Dünya milletlerine açılması

                                     7. Dünya milletlerine açılması

 

 

İlk misyon gezisi

“Bu adam, benim adımı öteki uluslara, krallara ve

İsrailoğulları`na  duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdır.”

                                                                                                                                   (Elç.İşl.9:15)

   İki Havari, Barnabas ve Pavlos, Antakya’daki Hristiyanlar’dan topladıkları yardımı Kudüs Kilisesi’nin din büyüklerine, cemaatin yoksullarına dağıtmaları maksadıyla teslim ettikten sonra, Hristiyanlığı evrenleştirme projesinde Antakya’nın Kudüs’ten daha uygun olacağına kanaat getirdiler. Böylece, Antakya’ya geri döndüler. Barnabas, bu sefer beraberinde yeğeni Markos’u almayı uygun gördü. Markos, henüz Hristiyan Kiliseleri mevcut değilken, Havarilerin toplandıkları ve Hristiyanların Kutsal Komünyon için  bir araya geldikleri, ferah evin sahibesi Meryem’in (Maria’nın) oğluydu. Markos, İncili’nde bahsettiği gibi, Rab’bi takip eden, fakat O’nun Getsemane bahçesinde askerler tarafından tutuklanmasından sonra, başkaları kendisini yakalamak isteyince kaçan gençti (Mar.14:51-52). Μarkos, Havariler’in çevresinde büyümüştü, dolayısıyla Rab’bi de tanımıştı. Mesih İsa’nın sözlerini ve faaliyetlerini çok iyi tanıyordu. İleride, uzun yıllar boyu yanında yürüdüğü Aziz Petrus’un (Saint Peter) vaazlarına dayanarak, İncil’i tüm ayrıntılarıyla yazdı ve bilindiği gibi Matta ve Lukas’ın İncillerini yazmalarına yardım eden bilgi kaynağı olmuştu. Barnabas genç yeğenine tüm umudunu bağlamıştı. Markos’un Antakya ile ilişkisi sayesinde İncili’nin ”Evrensel ”diye tanınması hiç de tesadüf eseri değildir.

  Antakya Kilise’si Havariler’in misyon gezileri sayesinde geniş faaliyetlerde bulundu. Diğer uluslara ulaşmakta Grek dili, Hristiyanlığın evrenselleştirilmesinin aracısı olmuştu. Kutsal Ruh, Grek kültürünün hükmettiği değişik ülkelerden, mesela Kuzey Afrika Cyrene’sinden Lukius, Nijer diye anılan Simeon(Simon) ve Tetrach Herodot ile Kraliyet sarayında büyüyen Manasis gibi müminler arasında peygamberler ve öğretmenler ortaya çıkardı. Zamanla içlerinde İsa’nın İncili’ni hem öz yurtlarına, hem de dünyanın çeşitli ülkelerine duyurma arzusu uyanmaya başladı. Amaçları, asırlar boyu devam edecek olan, Havariler’e ve Kilise’nin tüm üyelerine yönelik, “Dünyanın her yanına gidin, Müjde`yi bütün yaratılışa duyurun” diye buyruk veren İsa Mesih’in buyruğunu yerine getirmekti (Mar.16:16).

 M.S 45’in baharında bulunuyoruz, Antakya Kilisesi’nin büyükleri oruç ve duadan sonra, Tanrı’ya, dünya ulusları arasında gerçekleştirmeleri gereken misyon gezileri hakkında kendi isteğini açıklaması için yalvarıyorlardı. Kutsal Ruh bir anda, Komünyon için toplandıkları o kutsal anda, peygamberler aracılığıyla kendini gösterdi ve “Barnaba`yla Saul`u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.” (Elç.İşl.13:2) mesajını verdi. Antakya Kilisesi bu mesajı aldı ve Kutsal Ruh’un önderliğinde Hristiyan dinini yaymak maksadıyla bu muhteşem ve eşsiz misyon gezilerine başlamış oldu (Elç.İşl. 13:3).

   Pavlos’un, misyon gezilerinin hikayesi, Havarilerin en eskisi, baş sorumlu Barnabas ile başlamış oldu. Rab tarafından misyonerlik görevleri için aldıkları çağrı tam onların isteklerine göreydi. Barnabas’ın dünya uluslarına açılan bu misyon gezilerinde yanına aldığı genç yeğeni Yuhanna Markos’un (John Mark) yetenikli bir yardımcı çıkması, onu oldukça mutlu ediyordu.

 

Κıbrıs’taki misyon gezisi

Barnabas kendi vatandaşlarının psiklojisine yakın olmasından ve onların yeni mesajları algılama gücüne sahip olduklarını bilmesinden, üstelik coğrafi açıdan yakın bir bölge olmasından dolayı ilk misyon gezisi için durak noktası olarak vatanı Kıbrıs’ı önerdi. İleride dünya milletlerine açılan bir kapı haline gelen, Kıbrıs’ın en büyük limanı Salamis’ten karaya çıktılar.

 Bugün bu antik kentin sadece kalıntıları ayakta duruyor. Burası Barnabas’ın memleketiydi. Akrabaları ve arkadaşları bu seçkin vatandaşlarını candan karşılamaya koştular. Stefanos’un taşlanması yüzünden memleketlerini terk etmeye mecbur kalarak Antakya ve Kıbrıs’a yerleşen müminler arasında tanıdık bir sima olan Pavlos’u da Barnabas’ın sayesinde sıcak karşıladılar (Elç.İşl.11:19).

  Yeni dini yaymak için üstlendikleri görev çok sayıdaki sinagog yüzünden yorucu ve zaman alıcıydı. Neyse ki, buradaki Yahudiler hoşgörülü ve anlayışlıydılar ve hiçbir tepki göstermediler. İncil’in tohumları meyve vermeye başlamıştı. Bu vesileyle bu Büyük Ada’nın diğer şehirlerini de ziyaret ettiler. Salamis kentinin bulunduğu Kıbrıs’ın doğu yakasından, Baf şehrinin bulunduğu Kıbrıs’ın batı yakasına kadar düz çizgi üzerindeki mesafe 150 kilometredir. Havariler, İsa Mesih’in İncili’ni ara istasyonlar üzerinden,  adanın en büyük 15 şehrini ziyaret edip yaydıysalar da dönemin İdari Merkezi olan Baf ‘a ulaşıncaya kadar birkaç ay geçmiştir şüphesiz.

Yeni Baf, meşhur Afrodit (Venüs) Tapınağının bulunduğu Eski Baf Kenti’ne yakın mesafede bulunuyordu ve ibadete gelenler çevre sakinlerini etkiliyordu. Yeni Baf, Roma Genel Valisi’nin merkeziydi. Eyalet amirine verilen bu ünvan Roma Senatosuna bağlıydı. Kıbrıs genel valisi olan Sergius Pavlus (Sergius Paul) Roma’nın asil ailelerinden geliyordu, felsefi ve dini konulara eğilim gösteren çok kültürlü bir kişiydi. Avlusuna düşünürlerin, filozofların, Büyücülerin bile sığınmaları bunun göstergesiydi. Kutsal Kitap  yazarlarından Luka (Lukas) onu gurur okşayıcı sözlerle ”sağduyulu insan” diye karakterize ediyordu (Elç.İşl.13:7). Genel Vali ”bu bilgin adamların” Antakya’dan şehre geldiklerini ve öğretilerinin Baf sakinleri üzerinde nasıl bir etki yarattığını haber alınca, ilgi göstererek vaaz verdikleri genç Tanrı hakkındaki konuşmalarını duymak için çağrıda bulundu. Böylece Hristiyanlık Romalıların yüksek sosyete sınıfına ilk defa girmiş oluyordu. Barnabas, Pavlos’un ”ilk etapta” orada konuşması için Roma vatandaşı arkadaşına yolladı. Onun bu hareketi, misyonerliğin tarihinde yegane ilahi bir ilham, aynı zamanda büyük bir insanın başarısı olarak geçiyordu. Pavlos’un Helenist Tarsus’ta yakından tanıdığı putperestlerin alemi üzerine misyoner olarak, kullandığı yöntemi pekala biliyoruz. ”O’nun sayesinde yaşıyor, hareket ediyor ve varlığımızı sürdürüyoruz” diye bahseden şair Aratus gibi (Elç.İşl.17:28) Sergius Pavlus’a muhtemelen tanıdık filozoflardan ve şairlerden de bahsederek ve Tanrı’nın yarattıklarının yoluyla, onun doğal bilgisinden bahsederek söze başladı. Pavlos’un, İsa hakkında verdiği vaazlar, O’nun mucizeleri, O’nun çarmıha gerilmek suretiyle kendisini feda etmesi, O’nun Dirilişi, genel olarak Mesih İsa hakkındaki konuşmasının odak noktasıydı. Genel vali muhatabının akıcı konuşmasından etkilenmişti. Fakat tüm bunlara karşı bir konuşma duymak istiyordu. Bu yüzden sözü, dini konularını olasılıkla danıştığı aynı zamanda kendisini bir kahin olarak da gösteren büyücü Baryeşu’ya verdi. Büyücü anlamına gelen ”Elimos” diye de tanınan bu büyücü itirazlarla ve konudan saparak valiyi kaygılandırmaya ve onu yeni dinden uzaklaştırmaya çalıştı. O zaman Pavlos, Elimas’ın gerçeği kabul etmek istemediğini görünce, onun ne kadar hilebaz biri olduğunu ortaya çıkarmak için karşılıklı konuşmadan vazgeçti ve “Ey İblis`in oğlu!” dedi. “Yüreğin her türlü hile ve sahtekârlıkla dolu; doğru olan herşeyin düşmanısın. Rab’bin düz yollarını çarpıtmaktan vazgeçmeyecek misin? İşte şimdi Rab`bin eli sana karşı kalktı. Kör olacaksın, bir süre gün ışığını göremeyeceksin.” (Elç.İşl.13:9-11) diye şiddetle ona karşı çıktı. Elimas hemen o anda kör oldu. Genel vali bu olağanüstü olayı görünce, Pavlos’un sözlerinin gücü karşısında hayrete düştü ve İsa’ya iman etti. Görünüşte insanı cezbeden büyünün ne kadar yetersiz kaldığını ve aynı zamanda hile ve dümenlerle dolu olduğunu anladı. Böylece Hristiyanlık, genel valinin iman etmesiyle, Roma toplumuna mensup elit sınıf içerisinde ilk şanlı zaferini kazanmış oluyordu. Bu olayın ve Genel Vali Sergius Pavlus’un muhteşem değişimi sayesinde, Saul adını Pavlos olarak değiştirmeye karar veriyordu. Tarihe bu isimle, Ulusların Havarisi olarak geçti.

  Böylece Barnabas’ın ve Pavlos’un Kıbrıs’ta giriştikleri misyonerlik çalışmaları tamamlanmış oldu. O zaman Adada, ileride Barnabas’ın Kilise cemaatinin içinde sistemli olarak kurduğu Hristiyanlardan oluşan gruplar ortaya çıktı. Barnabas, ilk misyon gezileri sona erdiği zaman Kıbrıs’a geri döndü ve temelli olarak oraya yerleşti. Orada, 57 yılında Sinagog’taki Yahudiler tarafından feci bir şekilde öldürülünceye kadar yeğeni Markos ile misyonerlik çalışmalarına devam etti. Havari Barnabas, bu Büyük Ada’nın ilk Başpiskopos’u ve Kıbrıslı imanlıların koruyucu Aziz’i olarak tanınmaktadır.

 

      Ses kaydιnι dinleyiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=mufav_I5Vew

Havari Aziz Pavlus’un Hayatı – Bölüm 7

 

SOTİRİOS TRAMPAS, PSİDYA METROPOLİTİ,  AZİZ PAVLOS, DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

 

                                      7. Dünya milletlerine açılması