/ Azizler ve din adamlarımız hakkında tanıklıklar / 14.Veria’dan Atina’ya

14.Veria’dan Atina’ya

14.Veria’dan Atina’ya

 

                

                                          “Çünkü herkes iman etmiş değildir.” (B.Selanikliler 3:2)

 Gece’nin koruması altında Pavlos, Timoteos ve Silas kovuldukları şehir Selanik’i geride bıraktılar. Ertesi gün, oniki saatlik bir yürüyüşten sonra Veria’ya ulaştılar. Makedonya’nın üçüncü idari bölgesinde yer alan bu sakin kasaba, Büyük İskender’in vatanı Pellas’ın yakınında bulunuyordu. O cesur komutan Yunan kültürünü ve klasik Yunan eğitim sistemini Asya’ya yaymak için buradan yola çıkmıştı. Havari Pavlos da, o çağlarda neredeyse tanınan tüm ulusların eğitim ve kültürüne tesir eden Yunan dilini kullanarak, Hristiyan kültürünü, tek ve gerçek Tanrı’ya tapmayı Batı dünyasına iletmek için Asya’dan yola çıkmıştı.

Veria’da küçük bir Yahudi topluluğu ve Sinagog’u mevcuttu. Pavlos sık sık oraya gidiyordu ve Eski Ahit’in temellerine dayanarak, kehanetlerin Rab İsa’nın şahsında gerçekleştiğini kanıtlamaya çalışıyordu (Elç.İşl.17:11). Veria’daki Yahudiler, Selanik’teki soydaşlarından daha görgülüydüler. Havari’nin öğretilerini memnuniyetle kabul ettiler. Aralarından birçok kişi ve şehrin ileri gelenlerinden eski putperest kadın ve erkekler iman etti. İleride, Pavlos’a sadık bir yol arkadaşı olacak olan Sopater bunların arasındaydı (Elç.İşl.20:4).

  Ne yazık ki burada da kötü, iyinin yolunu kesmeye kalktı. Selanik’teki Yahudiler Pavlos’un Veria’daki başarılarını duydukları zaman, onun havarisel çalışmalarına son vermek için yöreye kargaşa yaratacak gruplar yolladılar. Bunu gören Hristiyanlar Pavlos’u daha emin bir yere götürmeyi uygun buldular. Fakat Pavlos aynı görüşte değildi. Kilise kurulana kadar Silas ve Timoteos’un Veria’da kalarak çalışmalarına devam etmelerine ve kendisinin de (çünkü saldırganlar onu kovalıyordu) Makedonya’dan orta ve güney Yunanistan’a doğru ilerlemesine karar vermişti. Sadık dostların refakatinde en yakın limana indi ve oradan gemiye binerek Pire limanına çıktı.

  Antik çağların en eski ve en görkemli şehri, önünde uzanıyordu. Atina şehrine ismini veren, akıl tanrıçası’nın şehri… Bu, büyük filozofların, trajik şairlerin ve sanatkârların şehriydi. Dünya tarihinde, Yunanlılar gibi az popülasyondaki bir halkın, ikibin beşyüz yıl öncesine kadar bilim, sanat, felsefe ve siyasi alanda doruğa ulaşması benzersiz bir olay olarak kabul edilmekteydi. Yunanistan’da insanlık zekâ seviyesinin en üst sınırına ulaşmıştı. Bu Yunan mucizesidir. İnsan Atina’yı ziyaret ettiği zaman eski anıtların kalıntıları önünde kendinden geçiyor ve bu halkın eşsiz güzelliğine ve zerafetine hayran kalıyordu. Havari Aziz Pavlos, Akropol ile Parthenon Tapınağı ve ”putperestlerin” şehri Atina’nın muhteşem eserleriyle karşılaştığı anda hiç şüphesiz derin duygular hissetmiştir (Elç.İşl.17:16). Atina bilginin, sanatın ve medeniyetin merkezi olmaktan başka, insani değerlere tanrı gibi tapacak kadar derin dini duygular besleyen bir şehirdi. Tabii ki Havari Aziz Pavlos Atina’ya ayak bastığı zaman şehir Perikles’in Altın Çağını yaşamıyordu. Roma’nın sade bir vilayeti olarak, Roma’nın işgali altında bulunuyordu.

Her şeye rağmen bu şehir, tarihinin bu zor döneminde bile herkesi, aristokrat sınıfını ve Roma Hükümdarlarını büyülüyordu. Sezar, Pompeus, Augustus ve diğer Roma İmparatorları Yunan Halkına ve Atina şehrinin muhteşem eserlerine saygı göstermişlerdi.

  Pavlos, Atinalıların ruhunu ve bireyselliğini tanımak amacıyla şehirde günlerce dolaştı. Her gittiği yerde putların çokluğunu gördükçe içi burkuluyordu ve bu mükemmel insanların tek ve gerçek Tanrı’yı tanımaktan mahrum kalmalarına üzülüyordu. Derken, agorada (pazar yeri) ve açık tartışma yerlerinde, Sinagog’taki az sayıdaki Yahudiler’e ve Tanrı’ya saygı gösteren pagan etnik gruplara, kendi dillerinde vahiydeki Tanrı, tek ve gerçek Tanrı hakkında konuşmaya başladı. Arius Pagus’un hemen altında bulunan ve şimdiye kadar kalıntıları korunmakta olan agora (eski pazar yeri ) yabancıların toplantı yeriydi. Havari Aziz Pavlos, ahali ile dialogu sürdürmek için bu ”pazar alanını” seçmişti. Orada bir çok insanla ve o devirde halkın üstünde büyük etkisi olan bazı epikürist ve stoacı  filizoflarla bile karşılaşmıştı (Elç.İşl.17:18).

Havari Pavlos’un tarihi bir şahsiyet olan İsa’nın ve O’nun Dirilişi hakkında konuştuğunu duymuşlardı fakat sözlerinden bir anlam çıkartamıyorlardı. Bazıları onun, tanımadıkları yabancı ilahlardan bahsettiğini, bazıları da teolojilerinin ”Ölümsüzlük” felsefesine karşı ”Ölümden dirilme” teolojik felsefesiyle cevap verdiğini düşünmüşlerdi. Kendi kendilerine de, ”Doğu’dan gelen bu geveze bize ne demek istiyor?” diye soruyorlardı. Onun ne öğretmek istediğini tam anlamıyla kavrayabilmeleri için onu Yüksek Hâkimler Kurulunun toplandığı, şehrin Yüksek Yargıtay Mahkemesinin ve aynı zamanda yüksek felsefi dialogların devam ettiği yer olan Arius Pagus’a götürdüler. Günümüzde, Atina Akropolüne kısa bir mesafeden görebildiğimiz Arius Pagus’un sitesi (Yargıtay Mahkemesinin bulunduğu yer) konuşmacı her taraftan görünsün diye yüksek bir yerde kurulmuştu. Oraya vardıkları zaman, Havari Pavlos’un Diriliş hakkındaki düşüncelerini ve inançlarını dile getirmesi için sözü ona vermişlerdi.

  Pavlos ilk defa olarak, resmi bir pagan topluluğuna ve yüksek düzeydeki seçkin dinleyicilere hitap edecekti. Bu dik kayanın üstünde ayakta durarak tüm şehrin önüne uzandığını görüyordu. Doğusunda, Atina Akropolünün giriş kapılarını ve Parthenon Tapınağını görüyordu. Parthenon Tapınağının solunda, parlayan miğferiyle, bir elinde göz kamaştırıcı kalkanıyla ve diğer elinde altın mızrağıyla Athena’nın kocaman heykelini görüyordu. Pavlos, felsefi eğitimine ve Tarsus’tan öğrendiklerine dayanarak, Atinalıları putperestliğin karanlığından çıkarmak ve Atina’nın en seçkin ve prestijli dinleyicilerine tek ve gerçek Tanrı’yı o anda açıklamak istiyordu.

  Konuşmanın başlangıç noktası olarak şehirde gördüğü ve Atinalıların ”Bilinmeyen Tanrı’ya” ithaf ettikleri sunağı seçti. Pavlos, onların aradıkları ve tanımadıkları Tanrı’yı tanıtmaya geliyordu. Havari Aziz Pavlos, Tarsus’ta öğrencilik yıllarından beri tanıdığı ve Tanrı’yı doğanın yaratıcısı olarak gösteren Yunan filozoflarının metinlerinden pasajlar kullanarak ve her insan ruhunun Tanrı ile iletişim kurma ihtiyacını ima eden Tanrı kavramlarını öne sürerek konuşmasına devam etti. Büyük Yunan filozofları, insan maneviyatının, Tanrı’nın maneviyatıyla yakın ilişkisinden bahsetmişlerdi. Havari Aziz Pavlos’un Arius Pagus’taki konuşması bilim adamları tarafından tarihi söylemlerin şaheseri olarak nitelendirilmektedir. Konuşmasını ince Yunan dilini mükemmel kullanmak süretiyle, prestijli dinleyicilerin yüksek taleplerine ve o dönemin verilerine göre uyarlamıştı. Okuyucuya, bu mükemmel konuşmanın orijinalini Yeni Ahit’ten ”Elçilerin İşlerinde” okumasını tavsiye ediyoruz (Elç.İşl.17:22-31). Dinleyiciler belli bir noktaya kadar onu ilgiyle izliyorlardı. Fakat Pavlos, ölülerin dirilişini, teolojik bir görüş olarak değilde tarihsel bir gerçek olarak ele alınca, herkes konuşmacıyla ”alay etmeye” başladı. Pavlos böyle bir ortamda devam etmek istemedi. Bazıları, muhtemelen ilgi duydukları için ona ”seni tekrar dinleyelim” demelerine rağmen, konuşmasına devam etmedi (Elç.İşl.17:32). Pavlos bilgelerin zayıflığını anladı ve oradan üzgün bir şekilde ayrıldı. Her şeye rağmen Pavlos onların bu tutumundan önemli bir tecrübe kazanmıştı. Tanrı’nın lütfu olmadan, insan bilgeliğinin yetersiz kaldığını ve imanın çürük zemin üzerine temel kurmasının mümkün olmadığını tespit etti. Selanikliler’e ileride “Çünkü herkes iman etmiş değildir.” diye yazacaktı (II.Sel.3:2). Eğer insan ”dünyanın hikmetini” bırakmak ve ”Tanrı’nın hikmetini” arzu etmek istemezse, Mesih’in kurtarıcı nurunun içine sızması mümkün olmayacaktı.

 Pavlos ikametgâhına doğru ilerlediği zaman, bazı kişilerin kendisini takip ettiğini fark etmişti. Yargıtay Mahkemesinin üst makamlarındaki görevli, ciddi ve saygın bir kişi olan Dionisios (Denny) ile asil bir aileden gelen Damaris adında bir kadındı. Onlarla beraber başkaları da gelmişti. Pavlos onları memnuniyetle kabul etti ve onlarla İsa Mesih’in kişiliği ve çalışmaları hakkında geniş kapsamlı bir konuşma yaptı. Onlar daha sonra ilk Atina Kilisesinin çekirdeğini oluşturdular. Hristiyan cemaatinin en önemli siması olan Dionisius, Atina’nın ilk Başpiskopos’u olarak geçmektedir. Şu anda Atina’nın en gözde semtinde, Atinalıların şehrin hamisi olarak kutladıkları Dionisius’un adına ithaf edilmiş olan göz kamaştırıcı bir kilise bulunmaktadır.

  Atina Kilise’nin kurucusu olarak tanınan Havari Aziz Pavlos’un anma gününde, her sene birçok müminin katılmasıyla, Aerius Pagus’un çevresinde (eski Yargıtay mahkemesinin bulunduğu yer) ihtişamlı anma törenleri düzenlenmektedir.

 

 Ses kaydιnι dinleyiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=leYi1Hk97gE

Havari Aziz Pavlus’un Hayatı – Bölüm 14

 

SOTİRİOS TRAMPAS, PSİDYA METROPOLİTİ,  AZİZ PAVLOS, DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

 

14.Veria’dan Atina’ya