/ Makaleler / Erken Hristiyan Sanatı

Erken Hristiyan Sanatı

Erken Hristiyan Sanatı

Hıristiyanlığın gizli gizli yayılmaya başladığı MS 1. yüzyıl ile çeşitli ülkelerce resmî din olarak kabul edildiği MS 4. yüzyıla kadar geçen süre içinde ortaya çıkan sanata Erken Hristiyan sanatı denir.

Erken Hristiyan sanatı, Roma sanatı ile ilişkilidir ve Romalıların egemen oldukları topraklarda (Anadolu, Yunanistan, Mısır, İtalya gibi) ortaya çıkmıştır.

Hıristiyanlığın ortaya çıktığı ve gizli gizli yayıldığı yıllarda, putperest Romalıların baskısından kaçan ilk Hristiyanlar, çeşitli bölgelerde (Anadolu, Roma) toprak altını oyarak yer altı kentleri yapmışlar ve buralarda saklanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

İlk Hristiyanların sığındıkları bu yer altı mezarlarına katakomp denir.

  1. yüzyıldan sonra yerlerini kiliselere bırakan katakomplar dinsel ziyaret yerlerine dönüşmüştür.

Mimarlık alanında ilk Hristiyanların yaptıkları diğer önemli bir tür de yer altı kentleridir. Anadolu’da Kapadokya yöresi (Nevşehir, Niğde, Aksaray, Kayserinde bu kentlerin en önemlileri Derinkuyu ve Kaymaklı yer altı kentleridir. Bu yer altı kentleri çeşitli dehlizlerle birbirine bağlı yer altı katlarından oluşmaktadır.

Kapadokya yöresinde yaşayan insanlar yeni binalar kurmak yerine, kayaları oyarak çeşitli mekânlar oluşturmuşlardır. Bunun nedeni, ana malzeme olan “tüf” taşının kolay işlenmesidir. Ayrıca insanların Hristiyanlığın ilk dönemlerinde putperest Romalıların baskılarından kaçıp saklanma gereğini duymaları da bu konuda etkili olmuştur.

MS 1. yüzyıldan sonra katakomplarda yaşayan ilk Hristiyanlar, bu yapıların duvarlarını Hristiyanlıkla ilgili çeşitli resimlerle süslemişlerdir. Ancak üzerlerindeki baskıdan ötürü duygularını, bu resimlere tam olarak yansıtamamışlar; Hristiyanlığın sembolü olan birtakım simgelerle anlatmışlardır. Bu simgelerin en çok kullanılanları; güvercin, tavus kuşu, balık, kuzu, iyi çoban, çiçekli bahçe, gemi motifleridir. İyi çoban motifi, koyunları güden ya da omzunda kuzu taşıyan İsa’yı betimlemektedir.

Üzerlerindeki baskıdan ötürü duygularını sembollerle anlatan ilk Hristiyanların ortaya koyduğu bu sanat sembolik bir sanattır.

Erken Hristiyan sanatının gelişmesinde Kapadokya yöresinin etkisi oldukça önemlidir. Bu yörede yapılan birçok manastır, kilise, şapel ve evlerin duvarlarına yapılan resimler  Bizans resim sanatının öncüleri olmuştur.

Kapadokya’daki yapıların duvarları, çeşitli freskolarla süslenmiştir. Bu freskolarda Hristiyanlığın çeşitli konuları, zengin bir tarzda ancak basit şekillerde işlenmiştir. Bir güvercini, dua eden bir figürü gösteren resimlerde estetik kaygıdan çok yeni bir din görüşünü en yalın bir biçimde yansıtma kaygısı ön plandadır. Bu freskolar, daha sonraları konular değişmeden (tekniğin gelişmesiyle) İstanbul’daki çeşitli yapıları süsleyen duvar resimlerinin öncüleri olmuştur.

  1. yüzyıldan itibaren Erken Hristiyan resim sanatında gelişmeler olmuş, Hristiyanlıkla ilgili konular serbestçe işlenmeye ve bunun yanı sıra günlük yaşamla ilgili konulara da yer verilmeye başlanmıştır.

 

Bizans Sanatı

Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması (395) ile doğu bölgesine egemen olan Bizans, Orta Çağ boyunca Avrupa’nın ve Hristiyan dünyasının en büyük devletlerinden biri olmuştur. Batı Roma İmparator-luğu’nun çöküşü ile Bizans İmparatorluğu’nun etkisi daha da artmıştır. Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul (Konstantinopolis)’dur.

313 yılında Milano Fermanı ile Hristiyanlara ellerinden alınan tüm hakların, Roma İmparatoru Konstantin tarafından verilmesiyle birlikte Bizans sanatında önemli gelişmeler olmuştur. Bu tarihten sonra ortaya çıkan sanat Bizans sanatıdır.

Bizans sanatı, bir yandan İlk Çağ Roma sanatından diğer yandan da yayıldığı topraklar üzerinde daha önce var olan uygarlıkların (Anadolu, İran, Mısır, Yunanistan, İtalya) sanatından etkilenmiştir. Ancak Bizanslı sanatçılar, tamamen bu uygarlıkların sanatlarını taklit etmemişler, zamanla kendi sanatlarını oluşturmuşlardır.

Bizanslı sanatçıların amacı dini ve imparatoru yüceltmektir. Bu nedenle yapıtlarında isim kullanmamışlar ve yapılarda dinsel süslemeye önem vermişlerdir.

MS 4. yüzyılda gelişmeye başlayan Bizans sanatı, 6. yüzyılda imparator Jüstinianus (Jüstinyen) Döneminde en parlak zamanını yaşamıştır. 12. yüzyıla kadar süren bu parlak dönem devlet yönetiminin zayıflaması ve toprak kaybedilmeye başlanması ile gerilemeye başlamıştır.

Türklerin Anadolu’da ilerlemeleri ve Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesi ile Bizans İmparatorluğu son bulmuştur.

 

  1. Mimari

 

Dinsel yapılara daha çok önem veren Bizans mimarisinde ana malzeme tuğladır. Tuğla ile taşın birlikte kullanıldığı almaşık duvar örme tekniği de Bizans’a özgüdür.

Bizans mimarisi dinsel, sivil ve askerî mimari olmak üzere üç bölümde incelenebilir:

 

Dinsel Mimari

Bizans dinsel mimarisinin en önemli yapı türü, daha sonraki kiliselerin öncüsü olan bazilikadır.

Roma İmparatorluğu Döneminde çarşı ve mahkeme binalarının bulunduğu bazilikalar, Bizans Döneminde dinsel ibadet yerleri olarak kullanılmıştır. Dikdörtgen biçiminde uzun bir yapı olan bazilikanın içi, iki sütun dizisiyle üç nefe ayrılmıştır. Daha sonra yapılan tüm Hristiyan kiliseleri bu planın geliştirilmesiyle oluşmuştur (Plan 2).

Bir bazilikada şu bölümler bulunur:

Apsis, kilisenin doğu duvarı ekseninde bulunan yarım daire şeklindeki çıkıntılı kısımdır.

Synthronon, apsisin önünde yarım daire biçimli veya düz sıralar hâlinde yapılan ve din görevlilerinin oturmasına yarayan bölümdür.

Bema, sunağın bulunduğu bölümdür.

Orta nef (naos), halkın ibadet amacıyla kullandığı ana mekândır.

Yan nef, bazilikada orta nefin iki yanında, apsise dik doğrultuda uzanan ve orta neften sütun ya da ayak dizileriyle ayrılan mekânlardan her biridir.

tipe örnek olarak İstanbul Studios Manastır Kilisesi (İmrahor İlyas Bey Camisi), Demre (Antalya) Aziz Nicolaus Kilisesi ve Efes (İzmir) Meryem Ana Bazilikası sayılabilir.

Haç planlı bazilikalar: 8. yüzyıldan başlayarak Anadolu’da ve özellikle İstanbul’da yapılan kiliselerde bu plan uygulanmıştır. Bu plana göre yapılan yapılarda orta mekânın (naos veya orta nef) üzeri dört fil ayağının taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin dört yönünde tonozlarla örtülü birbirine eşit mekânlar haç kollarını oluşturur.

Fil ayağı, cami ve kiliselerde büyük kemer ve kubbeleri üzerinde taşımak için ahşap, tuğla ya da taştan yapılmış olan dörtgen ya da yuvarlak kesitli sütunlara verilen addır.

Tonoz, bir kemer gözünün kesiksiz olarak derinliğine devam etmesiyle ortaya çıkan yarım silindir biçiminde tavan örtüsüdür.

Haç planlı bazilikalar arasında İstanbul’daki Hagia Eirene Kilisesi (Aya İrini), Khora Manastırı (Kariye Camisi), Hagia Thekla Manastırı (Atik Mustafa Paşa Camisi) ve Lips Manastırı (Fenari İsa Camisi) sayılabilir.

İstanbul dışında Anadolu’nun değişik yerlerinde de Bizans yapılarına rastlanmaktadır. Bunlar arasında Trabzon Ayasofyası (Trabzon) ve Sümela Manastırı (Trabzon) sayılabilir.

 

Sivil Mimari

Kent mimarisi: Bizans kentleri, Roma kentleri gibidir. Kent planlamasında antik kentler ve Roma örnek alınmıştır. Kentlerde, antik çağın özelliği olan ana yollar, meydanlar, forumlar, sütunlu caddeler, zafer takları, dikili taşlar belli bir düzen içinde yer almıştır.

Bizans’ın başkenti İstanbul, Bizans kent mimarisini tüm özellikleriyle yansıtmaktadır. Kent merkezinde Augo-usteion (Agustiyon) Meydanı bulunmaktadır. Meydanın bir yanında Ayasofya ve hipodrom, diğer yanında ise büyük sarayının girişi yer almaktadır. Meydanın ortasından I. Theodosius (Teodosyus) tarafından Mısır’dan getirilen üzeri hiyeroglif yazılarla ve gövdesi kabartmalarla süslü I. Theodosius Obeliski bulunmaktadır. Bundan başka kentin çeşitli yerlerinde forum olarak kullanılan meydanlar yapılmış, buralar Çemberlitaş, Kız Taşı, Arcadius (Ar-kadyus) Sütunu gibi dikili taş ve sütunlarla süslenmiştir.

Saray mimarisi: Bizans imparatorları için yapılan sarayların en tanınmışı, İstanbul’daki Tekfur Sarayı’dır. Surlara bitişik olarak yapılan sarayın için-

Narteks, bazilikanın ana mekânına açılan giriş bölümüdür.

Bizans dinsel mimarisinin en önemli yapı tipi, bazilikaların geliştirilmesiyle oluşan kiliselerdir. Bizans kiliseleri yapıldıkları plan tiplerine göre aşağıdaki şekilde incelenebilir:

Merkezi planlı kiliseler: Kare ya da çokgen planlı olarak yapılan bu yapılar, iç görünüşleri ile yuvarlak bir mekân etkisi bırakır. İlk Çağ mimarisinde daha çok kullanılan bu yapı tipine İstanbul’daki Küçük Ayasofya (Sergios Bacchos) Kilisesi örnek verilebilir (Plan 3).

Kubbeli bazilikalar: Bazilika ve merkezî plan tipi birleştirilerek yapılan bu yapılarda naosun üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür.

Kubbeli bazilikaların tüm özelliklerini yansıtan örnek İstanbul’daki Ayasofya (Hagia Sophia)’dır.

537 yılında İmparator Justinianus (Jüstinyanus) tarafından yaptırılan Ayasofya’nın mimarları, Aydınlı Anthemios (Antemiyos) ve Miletli İsodoros’tur.

Yapının içi sütun ve paye dizileriyle üç nefe ayrılmıştır. Orta nefin üzeri, dört payenin taşıdığı 31 metre çapındaki büyük bir kubbe ile örtülüdür (Plan 4). Ana kubbeye doğu ve batı yönünden bitiştirilen iki yarım kubbe, iki yönde ana kubbenin basıncını karşılayarak alttaki duvarlara geçişi sağlar. Orta nefin doğu duvarında üstü yarım kubbe ile örtülü olan apsis bölümü vardır. Yapının içi mozaik sanatının en güzel örnekleri ile süslüdür.

Helenistik bazilikalar: Bu plan tipindeki bazilikaların içi, sütun dizileri ile neflere ayrılmış dikdörtgen salonlardır. Ortadaki nef yan neflerden daha yüksek tutulmuş, doğu yönünde ise ayinlerin yönetildiği yarım kubbe ile kapatılmış bir bölüm yer almıştır. Bu tipe örnek olarak İstanbul Studios Manastır Kilisesi (İmrahor İlyas Bey Camisi), Demre (Antalya) Aziz Nicolaus Kilisesi  ve Efes (İzmir) Meryem Ana Bazilikası sayılabilir.

Haç planlı bazilikalar: 8. yüzyıldan başlayarak Anadolu’da ve özellikle İstanbul’da yapılan kiliselerde bu plan uygulanmıştır. Bu plana göre yapılan yapılarda orta mekânın (naos veya orta nef) üzeri dört fil ayağının taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin dört yönünde tonozlarla örtülü birbirine eşit mekânlar haç kollarını oluşturur.

Fil ayağı, cami ve kiliselerde büyük kemer ve kubbeleri üzerinde taşımak için ahşap, tuğla ya da taştan yapılmış olan dörtgen ya da yuvarlak kesitli sütunlara verilen addır.

Tonoz, bir kemer gözünün kesiksiz olarak derinliğine devam etmesiyle ortaya çıkan yarım silindir biçiminde tavan örtüsüdür.

Haç planlı bazilikalar arasında İstanbul’daki Hagia Eirene Kilisesi (Aya İrini), Khora Manastırı (Kariye Camisi), Hagia Thekla Manastırı (Atik Mustafa Paşa Camisi) ve Lips Manastırı (Fenari İsa Camisi) sayılabilir.

İstanbul dışında Anadolu’nun değişik yerlerinde de Bizans yapılarına rastlanmaktadır. Bunlar arasında Trabzon Ayasofyası (Trabzon) ve Süme-la Manastırı (Trabzon) sayılabilir.

 

Sivil Mimari

Kent mimarisi: Bizans kentleri, Roma kentleri gibidir. Kent planlamasında antik kentler ve Roma örnek alınmıştır. Kentlerde, antik çağın özelliği olan ana yollar, meydanlar, forumlar, sütunlu caddeler, zafer takları, dikili taşlar belli bir düzen içinde yer almıştır.

Bizans’ın başkenti İstanbul, Bizans kent mimarisini tüm özellikleriyle yansıtmaktadır. Kent merkezinde Augo-usteion (Agustiyon) Meydanı bulunmaktadır. Meydanın bir yanında Ayasofya ve hipodrom, diğer yanında ise büyük sarayının girişi yer almaktadır. Meydanın ortasından I. Theodosius (Teodosyus) tarafından Mısır’dan getirilen üzeri hiyeroglif yazılarla ve gövdesi kabartmalarla süslü I. Theodosius Obeliski bulunmaktadır. Bundan başka kentin çeşitli yerlerinde forum olarak kullanılan meydanlar yapılmış, buralar Çemberlitaş, Kız Taşı, Arcadius (Ar-kadyus) Sütunu gibi dikili taş ve sütunlarla süslenmiştir.

Saray mimarisi: Bizans imparatorları için yapılan sarayların en tanınmışı, İstanbul’daki Tekfur Sarayı’dır. Surlara bitişik olarak yapılan sarayın için

de tören salonu, kilise ve oyun yerleri gibi bölümler bulunmaktadır. Sarayın üst katı, imparatorun yaşadığı bölüm olarak düzenlenmiştir.

İstanbul’daki Bizans saraylarına diğer bir örnek de Büyük Saray’dır.

Su kemerleri ve sarnıçlar: Bizanslılar, kemerli su kanalları yaparak yakın merkezlerdeki su kaynaklarında bulunan suları kentlerine ve yerleşim merkezlerine getirmişlerdir.

Roma Döneminde yapılan ve Bizans Döneminde onarılan Valens (Bozdoğan) Su Kemeri ile Trak-ya’daki suların İstanbul’a getirilmesi sağlanmıştır.

Bunun dışında İstanbul’daki Mazlum Kemer, Trakya’daki Keçigerme ve Gümüşpınar su kemerleri önemli örneklerdir.

Bizanslılar, su kemerleri aracılığıyla kente kadar getirdikleri suları, kent merkezlerindeki sarnıçlarda (yer altı su deposu) ve açık hava depolarında toplayarak borulardan çeşmelere dağıtmışlardır.

Bu sarnıçların en önemlisi, içinde 336 sütun bulunan Yere Batan Sarnıcı’dır. Ayrıca İstanbul’daki diğer örnekler arasında Binbirdirek ve Zeyrek sarnıçları sayılabilir. Açık hava depolarına ise Çukurbostan Sarnıcı örnek olarak verilebilir.

 

Askerî mimari

Surlar ve kaleler: İstanbul’u çepeçevre saran surlar, Romalılar Döneminde yapılmış Bizanslılar Döneminde onarılmıştır. Marmara kıyısından itibaren Haliç’e kadar uzanan bu surlar, 70 metre aralıklarla tekrarlanan kulelerle güçlendirilmiştir. Kenti çeşitli saldırılara karşı korumak amacıyla yapılan bu surların üzerinde pek çok kapı yer almaktadır. Bunlar; Yedi Kule (Altın Kapı), Belgrad, Silivri, Mevlana, Sulukule, Edirne ve Topkapı’dır.

 

  1. Resim Sanatı (Fresko, Mozaik)

Bizanslılarda resim sanatı oldukça gelişmiştir. Hristiyanlığı yaymak için kullanılan resim sanatında en çok mozaik ve fresko tekniği (yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madenî boyalarla resim yapma tekniği) kullanılmıştır. Bunlardan başka ikonalar (genellikle Meryem ve azizlerin yer aldığı ahşap levha resimleri), minyatürler (kitap resimleri) ve kumaş resimleri de resim sanatı örneklerindendir.

Bizanslılar çeşitli kiliselerin, şapellerin, sarayların duvarlarını süslemek için resim sanatından yararlanmışlardır. Resim yaparken teknik olarak mozaik tekniğini yeğlemişlerdir. Çünkü bu tarzda yapılan resimler, bulundukları yapıtlar yok olsa bile yüz yıllarca bozulmayarak varlıklarını korurlar.

 

Orta Bizans Dönemi Resim Sanatı

Kiliselerde dinsel betimlemelerin yeniden kabul edilmesinden (842), IV. Haçlı Seferi ile İstanbul’a gelen Latinle-rin istilasına kadar süren Orta Bizans Döneminde, sanat kilisenin yönetimi altına girmiştir. Bu dönemde resim sanatı, kilisenin belirlediği kurallar içinde gelişme göstermiştir.

Mozaik ve freskolardaki zengin bezemeli giysiler içindeki figürler, cepheden ve yüzeysel olarak betimlenmiştir. Zemin, altın yaldızlıdır. Düzenlemeler, simetrik ve durağandır. Kişiler belli bir hiyerarşik düzen içinde yerleştirilmiştir.

Bu döneme ait resim örnekleri İstanbul’da Ayasofya’da bulunmaktadır. Ayrıca Kapadokya yöresindeki Elmalı, Çarıklı, Tokalı ve Karanlık kiliselerinde de Hristiyan dini ve İsa’nın yaşamı ile ilgili birçok resim örneği vardır (Resim 122).

 

Son Dönem Bizans Resim Sanatı (1261-1453)

Bu dönemde resim sanatı, kilisenin katı kurallarından sıyrılmış, canlı ve hareketli bir tarz ortaya çıkmıştır.

Bu dönemin mozaik ve fresko örnekleri İstanbul’daki Khora Manastırı (Kariye Camisi)’ndadır. Mozaik ve fres-kolarda İsa’nın doğumu, diriliş, Meryem’in ölümü gibi konular işlenmiştir .

Ayrıca İstanbul’daki Fethiye Camisi (Pammakaristos Kilisesi), Trabzon’daki Küçük Ayasofya Kilisesi ve Sümela Manastırı’nda da Son Dönem Bizans resim sanatı örnekleri bulunmaktadır.

 

Kaynak: Doc. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil( Lise Sanat Tarihi 1)

 

Erken Hristiyan Sanatı