/ Kitaplar / Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

“Bütün melekler kurtuluşu miras alacaklara hizmet etmek için gönderilen görevli ruhlar değil midir?”

                                                                      Aziz Elçi Pavlos’un İbranilere Mektubu 1:14

 

                                    Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

    

                                              Hazırlayan: Pavlos Ulaş

“Melekler bizden uzak durmazlar, aksine bizim kötü eylemlerimiz onları bizden uzaklaştırır. Dumanın arıları uzaklaştırıpta güvercinlere kötü koku verdiği gibi, bizim iğrenç günahlarımızda üzerimizde pis bir koku yaratır ve  yaşamımızın koruyucusu olan melekleri bizden uzaklaştırır.”

                                                                                            Kayserili Aziz Büyük Vasil
                                        

                                                      

                                                    İçindekiler:

  1. Bölüm

 

  • Giriş

 

  • Melekler İnsandan Çok Daha Önce Yaratılmışlardı

 

  • İnsanlar Melekleri Biliyorlardı

 

  • Meleklerin Doğası

 

  • Meleklerin Sayıları ve Rutbeleri

 

            *Serafim
*Keruvim
*Tahtlar
*Hükümranlıklar   
*Yönetimler
*Güçler
*Egemenlikler
*Başmelekler
*Melekler

 

–  Başmelekler (Büyük Yedi)

 

                             *Mikhail
                 Başmelek Mikail’in Kolose Mucizesi
                 İkonografi; Mantamados ve Panormitis İkonaları
            *Cebrail
                 Aksiyon Estin İlahisi
                 İkonografi
            *Rafuel
                 İkonografi
            *Uriel
                 İkonografi
            *Selafiel
            *Yehudiel
            *Barakiel

  • Koruyucu Melekler

 

  • Eski Ahit’te Melekler

 

*Melekler ve ilk önderler

*Melekler ve peygamberler

*Şiirlerde, Hikayelerde ve Vahiylerde Melekler

 

  • Yeni Ahit’te Melekler

 

*Meleklerin Görünmeleri ve Açıklamaları

*İlk Kilise Döneminde Melekler

*Aziz Pavlos’un Mektuplarında Melekler

*Vahiy Kitabında Melekler

 

 

 

  • Liturjik Ayinde Melekler

 

*Küçük Giriş

*Üç kez Kutsal İlahisi

*İncil Okuması

*Seraflar İlahisi

*Buhurdanlık

*Büyük Giriş

*Yakarış Ayini

*İman İkrarı

*Holy Anaphora

*Dilek

*Kutsal Komünyon’un Hazırlanması

  • Sonuç

 

  1. Bölüm

 

–  Kötü Ruhlar, şeytan

–  Kötülük ve şeytan

–  Kötü Ruhların Varlığı

–  Kötü Ruhların Meskeni

–  Kötü Ruhların Etkisi

–  Mesih’in Gücü ve Kötü Ruhların Zayıflığı

–  Ruhsal Mücadele

–  Egzorsizm

–  Nefiller

–  Sonuç

                                                                

 

 

 

 

                                                                   I.Bölüm

                                                                      Giriş

Görünür fiziksel dünya haricinde birde Tanrı tarafından yaratılmış görünmez bir dünya vardır. Kutsal Kitap bu görünmez dünyayı bazen “Cennet” bazende “Göksel Mekan” olarak adlandırır. Görünmez dünya Kutsal Yazılarda sembolik olarak anlatılmıştır ve içinde yaşadığımız dünyanın bir parçası veya maddi evren değildir. Uzayın herhangi bir yerinde yer almaz ve bilim ne kadar gelişirse gelişsin, galaksiler arası yolculuklarla ulaşılmaz. Fakat bu manevi dünyanın herhangi bir harita üzerinde yer almaması, onları daha az gerçek veya mevcudiyetlerinin gerçek dışı olduğunu göstermez.

Yaratılmamış Tanrı tarafından yaratılmış olan bu görünmez dünya içerisinde yaşayan varlıklarda vardır ve biz onları genel olarak “Melekler” olarak adlandırırız.

Melekler, Tanrı’nın hizmetçileri ve O’nun buyruğunu, amacını yerine getiren doğaüstü göksel varlıklardır. İncil’de onlara, görevli ruhlar denir (İbraniler 1:14)

Melek kelimesi, kökeni İbranicede “Elçi, Haberci” anlamına gelen “Mal’akh” kelimesinden türemiştir ve antik Grekçeyede “Angelos” olarak çevrilen kelime aynı anlamı taşımaktadır. Ortodoks Hıristiyanlar meleklere saygı duyarlar fakat asla onlara tapınmazlar çünkü Ortodoks Hıristiyanlar, Baba, Oğul, Kutsal Ruh’ta tek olan Tanrı’dan başkasına tapınmazlar ve meleklerde insanlar gibi yaratılmış (Mez.148:2-5) ve tek Tanrı’ya tapınan varlıklardır. Kutsal Yazılarda melekler bize şu şekilde tanıtılır; Tanrı’yı överler (Mez.148:1-2; Yeş. 6:3), Tanrı’ya tapınırlar (İbr.1:6; Vah.5:8-13), elçidirler (Elç. İşl.7:52-53), Tanrı’da sevinç bulurlar (Ey. 38:6-7), Tanrı’ya hizmet ederler (Mez.103:20; Vah.22:9), Tanrı’nın yargılarının araçlarıdırlar (Vah.7:1; 8:2), duaların cevaplanmasında aracıdırlar (Elç. İşl.12:1-17), rehberdirler (Mat.1.-2.bölüm, Elç. İşl.8:26;10:3), tehlike zamanlarında imanlılara cesaret verirler (Elç. İşl.27:23-24), koruyucudurlar (Dan.3), insanlara yardımcı olurlar (Yar.121:17-20), Tanrı’nın manevi ordusunun savaşçılarıdırlar (Dan.11:13, 12:1, Yah.9, Vah.12:7).

Tanrı insan bedeni alarak dünyaya geldiğinde bizlere birçok şeyi açıkladı ve bunlar arasında meleklere dair bilgilerde yer alır. RAB İsa Mesih, meleklerin kutsal, akıllı varlıklar olduğunu, erkek ya da dişi olmadığını, yeniden gelişinde O’nun yanında bulunacaklarını, doğruları günahkarlardan ayıracaklarını, yerde her günahlı insanın tövbe edişinde gökte sevinç duyduklarını, günahlıların yargılanışında hazır bulunacaklarını belirtir.

Meleklerin rolü hem geçmişte hem de gelecekte önemlidir. 

                                   

                        Melekler İnsandan Çok Daha Önce Yaratılmışlardı          

Şamlı Aziz Yuhanna melekler hakkında şöyle der, “Tanrı’nın kendisi onları yoktan var etti. Onları kendi yarattı. Onlar manevi bir ırk, ruhsal varlıklar ve görünmez ateştirler. Tanrının Kutsal Peygamberi Davut onlar hakkında, “O’nun melekleri ruhlar, hizmetkarları ateşten bir alevdir” (Mez.104:3) diye yazmıştır”.

Melekler de insanlar gibi Tanrı tarafından yaratılmışlardır. Onlar görünmez dünyada manevi rütbelere sahip bedensiz ve ölümsüz ruhsal varlıklardır. Büyük iman açıklamamızın ilk başında onlardan da bahsedilir; “İnanırım bir Tanrı’ya, her şeye kadir olan Baba’ya, yerin ve göğün, görenen ve görünmeyenlerin yaratanına…”.  Aziz Elçi Pavlos’da Koloselilere mektubunda, “Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey, tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar, O`nda yaratıldı. Her şey O`nun aracılığıyla ve O`nun için yaratıldı.” (Kol.1:16) diye yazmıştır. Ayrıca Kutsal Kitap’ın bir diğer bölümünde, “Yıldızlar yaratılırken bütün melekler yüksek sesle Ben’i yücelttiler” diye  yazılıdır (Eyüp 38:7).

Yaratılış kitabına göre Tanrı cenneti başlangıçta yarattı ve Kilise Babalarının anlatımlarındanda faydalanarak anlıyoruz ki cennet yaratıldığında Tanrı görünmez güçler ile birlikteydi. Yani dünya ve insanlar yaratılmadan önce melekler yaratılmıştı. Meleklerin ne zaman ve ne şekilde yaratıldıklarına dair elimizde bir bilgi bulunmamaktadır fakat bizi ilgilendiren ve Tanrı’nın bilmemizi isteği kısım elimizde mevcut bulunmaktadır. İnsan yaratılışından önce meleklerin yaratılmış olması ve insanın günaha düşüşüyle meleklerin üstlendikleri görevler, Kutsal Yazılar aracılığıyla bize verilmiş olan bilgilerdir. Ve bu bilgiler ışığında meleklerin Tanrı’ya nasıl hizmet ettiklerini, insanları Kutsal olana nasıl yönlendirdiklerini ve insanlarla melekler arasında nasıl bir ilişki olduğunu anlayabiliyoruz.

                                                    

                                              İnsanlar Melekleri Biliyorlardı

Yaratılan ilk insan elbette meleklerin varlığından haberdardı. Bunu Yaratılış kitabının daha başlarında cennet bahçesinin doğusuna yerleştirilen Keruvlardan ve alevli kılıçlardan anlıyoruz (Yar.3:24). Yaratılış kitabının 18. ve 19. bölümlerinde gördüğümüz İbrahim peygamer ile görüşmelerinde ve yine 24. bölümde İbrahim peygamberin uşağını, oğluna gelin almak için gönderdiği olayda görüyoruz. 28. bölümde Yakup peygamberin meleklere dair tanıklığını okuyoruz.

Yeni Ahit’te ise meleklere dair ilk bilgileri, daha başlarda öncü peygamber Aziz Yuhanna’nın doğumunun bildirilmesinde (Luk.1:11), Tanrıdoğuran Bakire Meryem’in Mesih İsa’ya hamile kalmasında (Luk.1:26-27), çobanlara iyi haberin bildirilmesinde (Luk.2:9) görüyoruz. Mür taşıyan kadınların Diriliş Müjdesini ilk duydukları zaman (Mat.28:5) da karşımıza çıkıyorlar. Elçilerin İşleri bölümünde de meleklerin RAB’bin Kutsal Elçilerine yardım ettiklerini görüyoruz; iyi bir adam olan Kornelyus’un vaftiz hazırlığında (Elç.İşl.10:3-48), Elçi Aziz Petros’un zindandan kurtulmasında (Elç.İşl.12:8-10) ve Elçi Aziz Pavlos’un Roma’ya, Sezar’ın önüne gitmesi gerektiğinin bildirilmesinde (Elç.İşl. 23:11). Elçi Aziz Yuhanna’ya Vahiy kitabını dikte edenlerde meleklerdir.

 

                                                Meleklerin Doğası

Melekler zeka, irade ve bilgiye sahip aktif ruhlardır. Tanrı’nın eşsiz iradesine hizmet eder ve O’nu yüceltirler. Melekleri fiziksel gözlerimizle göremeyiz, bedensiz ve görünmezdirler. Onların bedensel ihtiyaçları, arzuları ve tutkuları yoktur; yiyecek, içecek, giysi ve barınacak yer ihtiyacı duymadıkları gibi cinsel birleşme veya doğurganlık konusunda da istek ve dürtüye sahip değillerdir. Evlenmez ve evlendirilmezler (Mat.22:30). Gelecek hakkında endişeleri, ölüme dair korkuları yoktur çünkü onlar sonsuzlukta güzellikleri, gençlikleri ve güçleri değişmeden yaşarlar (Luk.20:36). Kendi kurtuluşları hakkında kaygı duymazlar ve kendilerine dair ahlaki bir savaşları yoktur. İnsanların aksine, onlar iyi ile kötü arasında bocalamazlar, Tanrı’nın ilk yarattığı gibi iyi ve kutsaldırlar.

Elçi Aziz Petros’un bize bildirdiğine göre melekler güç ve yetki bakımından dünyasal yönetimlerden ve otoritelerden daha üstündür (II.Pet.2:11). Fakat yaratılmış varlıklar oldukları için elbette sınırları vardır. Tanrı’nın düşüncesindeki derinlikte neler olduğunu bilemezler (I.Kor.2.11). Sadece Tanrı’nın bildiği geleceği onlar bilemezler (Mar.13:32). Kutsal Ruh’un işleyişindeki gizemi bilmek için büyük özlem duymalarına rağmen tamamen bilemezler (I.Pet.1:12). İnsanların düşüncelerini bilemezler (I.Kral.8:39) ve Tanrı’nın iradesi dışında mucizeler gerçekleştiremezler (Mez.71:19).

 

                                       

                                    Meleklerin Sayıları ve Rutbeleri

Kutsal Yazılar’dan bildiğimiz kadarıyla meleklerin sayıları olağanüstü derecede fazla ve onların dünyası tasvir edilemeyecek derecede büyüktür. Daniel peygamberin kitabında, “Önünden ateşten bir ırmak çıkıp akıyordu. Binlerce binler O`na hizmet ediyordu; On binlerce on binler Önünde duruyordu.” (Dan.7:10) diye yazılıdır ve Aziz Luka’da bu konuda, büyük bir melek ordusunun Tanrı’ya övgüler sunduklarını aktarır (Luk.2:13).

Yeruşalimli Aziz Kiril, “Roma imparatorluğunu düşünün, barbar halkları düşünün, sürekli öldürüldükleri halde sayıları ne denli fazladır. Yüzyıl içerisinde veya bin yıl içerisinde gömülen insanları hatta Adem’den beri süre gelen insan soyunu düşünün. Sayılamayacak kadar fazladırlar ama yinede meleklerle karşılaştırıldığında bu sayı küçücük kalır. Onlar “doksandokuz” koyun, insanlar ise kayıp “bir” koyundur. Bir yer o denli büyük olmalı ki içinde yaşayanları tümüyle barındırabilsin. Yaşadığımız dünya göklerde sadece bir nokta gibidir ve cennet onu çevreleyecek daha fazla bir büyüklüğe sahip olmalıdır. Öylesine büyük olan göklerin gökleri melekleri içinde sayılamayacak çoklukta barındırır. Eğer “Binlerce binler O`na hizmet ediyordu; On binlerce on binler Önünde duruyordu” diye yazıldıysa, bu sadece peygamberin o zamanki anlayışa göre sayılamayacak derecede çok olanı ifade ediş tarzıdır.” diye yazmıştır. 

İnsanların haklarında birçok varsayımda bulunduğu melekler bir çok farklı mükkemmelik derecesine sahiptirler (I.Sel.4:16, Yahuda 9).

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Ortodoks Kilisesi geleneği bize Meleklerde hiyerarşik bir düzen olduğunu öğretir. Yetmişler olarak adlandırılan elçilerden biri olan, Aziz Elçi Pavlos tarafından Atina başpiskoposu atanan ve en önemlisi Aziz Elçi Pavlos’un üçüncü göğe dair bildiklerini (II.Kor.12:2) aktardığı öğrencisi, Kutsal Şehit Aziz Dionysius (Areopagite) tarafından döküman halinde bizlere aktarılan “Göksel Hiyerarşi” adlı yazılarda, “Meleklerde dokuz farklı rütbe vardır; hiyerarşik düzen içerisinde üç kola ayrılan ve her kol içerisinde üç farklı rütbeye sahiptirler” demektedir. Hiyerarşik yapılanma içerisindeki birinci grup, Tanrı’ya yakın olanlar; Serafim, Keruvim ve Tahtlar’dır. İkinci sıradakiler, bir nevi göksel yöneticilerdir; Hükümdarlar, Yöneticiler ve Güçler. Üçüncü hiyerarşik grup ise, insanların yakınında olanlar; İdareciler, Başmelekler ve Melekler. Meleklerdeki bu Hiyerarşik düzeni ve dokuz sıralamayı Elçilerin Kararnameleri’nde, Tanrı taşıyan Aziz İgnatius’un işlerinde, İlahiyatçı Aziz Gregory ve Aziz Yuhanna Hrisostomos’un yazılarında da görüyoruz. Aziz Büyük Gregorius (Roma Patriği) şöyle yazmıştır, “Biz melekleri dokuz rütbe olarak biliyor ve kabul ediyoruz çünkü biz melekleri Tanrı Söz’ünün ifadelerinden biliyoruz ve bu Söz bize, Melekler, Başmelekler, Egemenlikler, Güçler, Yönetimler, Hükümranlıklar, Tahtlar, Serafim ve Karuvim olarak melekleri tanıtır. Melekler ve Başmeleklere dair tanıkların ilettikleri kanıtlar Kutsal Yazılarda mevcuttur. Peygamberlik kitaplarında Keruvlar ve Seraflardan bahsedilir. Diğer meleksel dört rütbe ise, Aziz Elçi Pavlos’un Efeslilere yazdığı mektupta, “Tanrı O`nu bütün yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak bütün adların çok üstüne çıkardı.” (Efs.1:21) ve yine Koloselilere mektubunda, “Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey, tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar, O`nda yaratıldı. Her şey O`nun aracılığıyla ve O`nun için yaratıldı.” diye yazılmıştır. Ayetlerde de görülebildiği gibi, Efesliler mektubu bize, yönetimler, hükümranlıklar, güç ve egemenlikler’den bahseder ve sonra Koloseliler mektubuda bize Tahtlar’ı gösterir. Diğer bilinen dört rütbe ile Aziz Pavlos’un eklediği beş rütbeyi birleştirdiğimizde, Meleklerin hiyerarşik düzeninin dokuz rütbeden oluştuğunu anlıyoruz.”

Açıkçası Kutsal Yazılar’da Meleksel hiyerarşik düzen bize dokuz rütbe olarak sunulduğu için biz bu sayının dokuz olduğunu biliyoruz fakat fazlasının olup olmadığı hakkında bir bilgimiz bulunmuyor. Bu fikir, Aziz Yuhanna Hrisostomos, Aziz Kutsanmış Theodoretus ve Aziz Bulgar Theophilactus tarafından geliştirilmiştir. Aziz Hrisostomos, “ Bizler tarafından bilinmeyen birde diğer güçler gerçeği vardır. Göklerde sadece Melekler, Başmelekler, Egemenlikler, Güçler, Yönetimler, Hükümranlıklar, Tahtlar, Serafim ve Karuvim ikamet etmez, sayısız diğer türlerde vardır ve bunlar hayal edemeyeceğimiz ve kafamızda sınıflandıramayacağımız kadar çokturlar. Hiçbir kelime onları ifade etmek için yeterli değildir. Fakat isimlerini bildiklerimiz haricindeki güçlere dair elimizde herhangi bir kanıt var mıdır? Kutsal Elçi Pavlos, şuanda bizimde bildiğimiz Melekler sıralamasını bize aktarırdığında tümüyle şöyle yazar, “Tanrı O`nu bütün yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak bütün adların çok üstüne çıkardı.”. Bu ayetlerden anlaşılacağı gibi bize sadece bilmemiz gerekli olan isimler verilmiştir fakat bunlar haricinde bilinmeyenlerde vardır. Dolayısıyla referansımız şudur. “Bu adlandırmalar bu kadar değildir, gelecek yaşamımızda göreceğimiz güçler de olacaktır …”.

Fakat bu görüşler Kilisemiz tarafından dogma olarak kabul edilmez, imanlılara sadece Azizlerin sundukları kişisel görüşleri olarak aktarılır.

Erken Kilise dönemindeki tüm yazarlar ve öğretmenlerin sundukları doktrinlerde, melekler hiyerarşisi bir gizem olarak kabul edilir. Aziz Dionysius, “Göksel Hiyerarşi” adlı yazılarında, “Göksel güçlerde kaç tane sıralama vardır, doğaları nedir, ne şekilde Kutsal otoriteleri oluşur ve barındırdıkları gizem nedir? İşte bunları bütün detayları ile sadece ve sadece Tanrı bilir! Bu Melekler hiyerarşisini  oluşturan, melekleri yaratandır ve meleklerde sadece kendi güçlerini, kendi ışıklarının doğasını, Kutsal ve esenlik dolu sistemlerini ve rütbelerini bilirler. Bu konuda tüm söyleyebileceğimiz, Tanrı bizlere melekleri, melekler aracılığı ile açıkladı.” diye yazmıştır. Aziz Agustine’de aynı düşüncelere sahiptir ve, “Ben kesinlikle inanıyorum ki, Melekler arasında kuşkusuz farklar vardır. Ama tam olarak görüntüleri nedir veya tam olarak aralarındaki farklar nelerdir, bilmiyorum.” demiştir.

Ortodoks Kilisei doktrinlerinde kabul edilen dokuz farklı sınıfı içinde barındıran üç hiyerarşik düzen içerisinde, birinci sırada Serafim, Keruvim ve Tahtlat bulunur…

                                                              Serafim:

    Kelimenin tekil hali Seraf’tır. Çoğul olarak Seraflar veya Serafim denir. Seraf İbranice bir kelimedir ve  “ateş, yanan” anlamına gelmektedir. Tanrı’nın sevgisi ile yanıp, tutuştukları için bu şekilde adlandırılmışlardır. Onlar ateşe benzerler; “Tahtı alev alev, tekerlekleri kızgın ateş gibiydi.” (Dan.7:9), “O’nun melekleri ruhlar, hizmetkarları ateşten bir alevdir” (Mez.104:3).

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Ayrıca, Mısır’dan Çıkış 24:17, İbranilere mektup 12:29 ayetleride Seraflardan bahsetmektedir. Kutsal Yazılar’da Serafların nasıl yaratıklar olduklarını Yeşeya peygamberin tanıklığından biliyoruz; “Seraflar etrafında duruyorlardı ve her birinin altı kanadı vardı; ikisiyle yüzlerini, ikisiyle ayaklarını örtüyor, öbür ikisiyle de uçuyorlardı…”. Ayrıca Yeşaya peygamber Serafimin sürekli Tanrı’ya övgüler sunduklarını, “Her Şeye Egemen RAB Kutsal, kutsal, kutsaldır. Yüceliği bütün dünyayı dolduruyor” ve peygamberlik görevine başlamadan önce Tanrı’nın buyruğu ile bir Seraf tarafından bir kor parçası ile temiz kılınarak göreve başladığını anlatmaktadır (Yeş.6:2-6).

Diğer kutsal meleklere benzer olarak, Seraflar da Tanrı’ya tamamen itaatkârdır. Seraflar, keruvlar gibi özellikle Tanrı’ya tapınmaya odaklanmışlardır.

                                                         Keruvim:

     Kelimenin tekil hali Keruv’dur. Çoğul olarak Keruvim veya Keruvlar denir, ayrıca dilimizde Heruvim olarakta bilinir. İbranice kökenli olan kelime, Keruv, “Büyük anlayış” anlamına gelmektedir. Onlar Tanrı’nın bilgeliğinin ne derin olduğunu bilirler ve o bilgelikten beslenerek ışıldarlar. 

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Keruvlara Kutsal Yazıların en başında rastlıyoruz, “Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.” (Yar.3:24). Buluşma Çadırı’nda ve Tapınak’ta başka eşyaların yanı sıra Keruvlar’ın birçok temsili bulunmaktaydı (Mıs. Çık.25:17-22; 26:1, 31; 36:8; I.Kral.6:23-35; 7:29-36; 8:6-7; I.Tar.28:18; II.Tar.3:7-14; 3:10-13; 5:7-8; İbr.9:5). Eski Ahit’in birçok kısmında karşılaştığımız melekler olan Keruvlara dair ilk detaylı anlatımı bizlere peygamber Hezekiel sunmaktadır; “Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu. En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu; her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı. Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu. Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı. Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu. Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı. Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu. Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı. Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve içinden şimşekler çakıyordu. Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı. Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm. Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi. Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu. Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu. Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe, tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi. Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı. Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı. Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, Her Şeye Gücü Yeten`in sesini, bir ordunun gürültüsünü yansıtıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı. Kanatları inik dururken, başları üzerindeki kubbeden bir ses duyuldu. Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu. Gördüm ki, beli andıran kısmının yukarısı içi ateş dolu maden gibi ışıldıyordu, belden aşağısı ateşe benziyordu ve çevresi göz alıcı bir ışıkla kuşatılmıştı. Görünüşü yağmurlu bir gün bulutların arasında oluşan gökkuşağına benziyordu. Öyleydi çevresini saran parlaklık. RAB`bin görkemini andıran olayın görünüşü böyleydi. Görünce, yüzüstü yere yığıldım, birinin konuştuğunu duydum.” (Hez.1:4-28).

Kutsal Yazıların son kitabı olan Vahiy kitabında da aynı tasvire rastlıyoruz, “Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu. Birinci yaratık aslana, ikincisi danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı. Gece gündüz durup dinlenmeden şöyle diyorlar: “Kutsal, kutsal, kutsaldır, Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı, Var olmuş, var olan ve gelecek olan.” Yaratıklar tahtta oturanı, sonsuzluklar boyunca yaşayanı yüceltip ona saygı ve şükran sundukça…” (Vah.4:6-9).

Kutsal Yazılarda Keruvları, özellikle kutsal şeyleri koruyan melekler olarak görürüz (cennet bahçesi ve Lahit Sandığı gibi). Keruvlar, Tanrı’nın kutsallığı ve gücünü övme görevini yaparlar. Kutsal Kitap boyunca bu onların ana sorumluluklarından biridir. Tanrı’nın övgülerini söylemenin yanı sıra, Tanrı’nın görkemi ve yüceliğini ve O’nun halkının arasında her zaman var olan varlığının hatırlatıcıları görevini de görürler.

                                                      Tahtlar:

    Tanrı taşıyan tahtlar (Aziz Dionysius bu şekilde adlandırır) olarak adlandırılırlar fakat bu onların özlerinden değil hizmetlerinden kaynaklanır. Tanrı’nın kutsallığı, gizemli ve akıl erdiremeyeceğimiz bir şekilde onların üzerinde bulunur. Ve Tanrı, bu rutbeye sahip melekler aracılığı ile görkemini ve adaletini gösterir; peygamber Davut’un da mezmurlarda yazdığı gibi, “Çünkü hakkımı, davamı sen savundun, Adil yargıç olarak tahta oturdun”. Bunlar, Tanrı’nın huzurunda en yüksekte bulunan ve sevinçle dolu olan meleklerdir. Aynı zamanda dünyevi yargıçların tahtları üzerine adalet gücünü dökerler, kralları ve yöneticileri doğru hüküm vermeleri için yönlendirirler. 

Aziz Elçi Pavlos, Koloselilere yazdığı mektupta onlardan bahseder (Kol.1:16).

Hiyerarşik düzen içerisinde ikinci sırada, Hükümranlıklar, Yönetimler, Güçler var. Bunlar bir nevi göksel yöneticiler olarak çalışırlar…

                                                    Hükümranlıklar:

(Efs.1:21, Kol.1:16 – Grekçe orjinal metinlerde “ἐξουσίαι” olarak geçen kelimenin Türkçe tam karşılığı “Yetkililer”dir) Hükümranlıklar, hiyerarşideki birinci sıralama haricinde Meleklerin kalan kısmına hakimdirler. Sağduyulu yönetimler için Meleklerden oluşan güçleri dünyaya gönderirler ve yeryüzünde Tanrı tarafından kurulmuş yönetimlerin daha bilgece hareket etmeleri için çalışırlar. Ayrıca onlara duyularını nasıl kullanmaları gerektiğini öğretirler. Ahlaksız arzuların ve tutkuların bastırılmasını, bedenin ruha köle yapılmasını, kişinin iradesi üzerinde hakimiyet kurmasını ve ayartılardan uzak olmayı bir şekilde öğretirler.

Hükümranlıklarla alakalı buraya kadar yazılı olanları okuyan bir çok insan, “bu melekler Kutsal Ruh’un işini mi yapıyorlar?” diye sorabilirler fakat yanıt elbette ki “Hayır”. Çünkü Hükümranlıklar olarak adlandırdığımız bu melek grubu, gerçekleştirdikleri (Tanrı’nın buyruğuyla) mucizeler, doğa üstü belirtiler ve görümler yoluyla insanların kendilerini sorgulamalarını sağlarlar. Bu vesileyle insanlara yardım eder, güçlendirir ve yüklerini (ruhsal) hafifletirler.

                                                         Yönetimler:

(1.Pet.3:22, Kol.1:16 –  αρχή ) Sarsılmaz Erdem olarakta adlandırılırlar. Onlar ilahi güç ile donatılmışlardır ve hızlı bir şekilde En Yüce ve Kudretli RAB’bin iradesini yerine getirirler. Sağlam ve güçlüdürler. İşleri özellikle mucizelerdir. Tanrı’nın lütfu olarak, Tanrı tarafından merhamet bulmuş olanlara mucizevi işler gösterirler. Özellikle Tanrı’nın Kutsallarının (Azizlerin) yaşamlarında eşsiz mucizeleri vardır. Aslında bizlerde böylece Tanrısal Krallıktaki hiyerarşiyi ve Tanrı’nın eşsiz merhametini anlayabiliriz; Tanrı melekleri aracılığı ile Azizlerin yaşamlarında mucizeler gösterir ve Azizler aracılığı ile de insanların Tanrı’yı tanımalarını, imanlıların günahtan dönmelerini ve doğru rehberlik bulmalarını sağlar.

Yönetimler, insanlara zahmetli işlerinde, aşırı sıkıntı yüklendiklerinde yardım ederler ve onların zayıflıklarını yüklenirler. Ayrıca sabırla insanları güçlendirmek için çalışırlar.

                                                             Güçler:

(Efs.1:21 – δύναμη) Bu melek grubu Güçler olarak adlandırılır çünkü iblislerden daha üstün bir güce sahiptirler.

Onlar, iblislerin gücünü dizginler, insanların önüne getirdikleri ayartıları püskürtmek için ve kötü olanlar tarafından insanların zarara uğramaması için çalışırlar. Fakat bu noktada insanların özgür iradelerini görmezden gelemezler ve insanların peşinden sürüklendikleri arzular tarafından sınırlandırıla bilirler. Ama yinede insanların tutkuları ve kötü alışkanlıkları ile savaşmaları ve kötü düşüncelerden uzaklaşmaları için yardım ederler. 

Melekler hiyerarşisinin en alt sırasında Egemenlikler, Başmelekler ve Melekler bulunuyor…

                                                   

                                                   Egemenlikler:

(Efs.1:21–Κυριότητα–Yöneticiler, beylikler) Egemenlikler, başlarında bir taç ve ellerinde bir asa ile tasvir edilirler.

Egemenlikler olarak adlandırılmalarının nedeni, kendilerinden daha alt meleklere komut etmeleridir. İlahi emirlerin yerine getirilmesi için onları yönlendirirler. Hükümranlıklar tarafından verilen emirleri yürütmek ve uygulatmakla görevlidirler ve böylece maddi dünyaya bereket sağlanmış olurlar. Evrenin yönetimi, tüm krallıkların, prensliklerin (dünyasal yönetimlerin), toprakların, halkların, ırkların, milletlerin kontrolü onlara emanet edilmiş olduğundan, Göksel düzene bağlı beylikler olarakta adlandırılırlar. Çeşitli, onurlu görevlere layık insanlar yetiştirirler. Bu tür insanlara yardımcı olarak ve yönlendirerek komşularının bu insanlardan yararlanmasını isterler ve böylece Tanrı’nın kutsal zaferine hizmet etmiş olurlar. 

                                                       Başmelekler:

(I.Sel.4:16, Yah.1:9-αρχάγγελος) İyi haber verenler olarak bilinirler; büyük ve en görkemli haberleri duyuranlar… Onlar, peygamberlikleri, bilgileri, Tanrı’nın iradesini en yüksekten alıp, alttakilere ulaştırırlar.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerAziz Büyük Gregorius (Roma Patriği) yazılarında, Başmeleklerin insanları Kutsal İnanç konusunda güçlendirdiklerini, Kutsal Müjde’nin bilgisi ışığında akılları aydınlattıklarını ve sadık imanlılara inanç sırlarını açıkladıklarını söyler.

 “Şef, Baş” melekler olarak adlandırlılmalarından da anlıyoruz ki bunlar yüksek rütbeli meleklerdir. Kutsal Müjde’de (İncil) Başmelek kelimesi iki kez geçer, I.Sel. 4:16, Yah.1:9 ve sadece Mikail ve Cebrail isimleri ile Kutsal Müjde’de yer alır. Fakat Vahiy kitabından biliyoruz ki Tanrı’nın huzurunda duran yedi Başmelek vardır.

(Başmelekler konusuna bir sonraki başlık (Yedi Başmelek) altında daha detaylı yer vereceğiz.)

                                                          Melekler:

Göksel hiyerarşide en altta yer alırlar ve insanların yakınında olanlardır. Onlar küçük gizemleri imanlılara duyururlar, Tanrı’nın niyetini bildirirler ve insanlara, Tanrı’nın önünde erdemli ve doğru bir şekilde yaşamayı öğretirler. Onlar iman eden her bir kişi için atanırlar. İnsanların kötülüklere rağmen erdemli bir yaşam sürdürebilmeleri için uğarışırlar. Öyleki, imanlı günaha düştüğünde dahi onu terk etmezler, her zaman yardım için çalışırlar fakat elbette özgür iradeye sahip insanların izin verdikleri ve kabul ettikleri ölçüde işler yapabilirler.

Bütün göksel varlıklar, durumlarına göre farklı isim almalarına rağmen ve Tanrı’nın onlara sunduğu lütfu bildiğimiz halde (Serafim, Keruvim, Tahtlar ve diğerleri), genel olarak “ Melekler” olarak adlandırılırlar. Çünkü “Melek” kelimesi bir sınıflandırma veya mezhep yaratmaz sadece Tanrı’nın göksel hizmetkarlarını genel olarak tanımlama amaçlı kullanılır. Aziz Elçi Pavlos’un da İbranilere mektubunda değindiği gibi, “Bütün melekler kurtuluşu miras alacaklara hizmet etmek için gönderilen görevli ruhlar değil midir?”. Elbette ki hepsinin farklı hizmetleri vardır, hepsi aynı işi yapmaz kendi grupları ve o gruplar içerisindeki rütbelerine göre hizmetlerini sunarlar.

Hüküm ve Hikmet sahibi olan Yaratıcı, tasarımının gizemini aynı derecede ortaya koymaz. Birini, bir diğeri ile, alttakini yüksekteki ile aydınlatır.

Kutsal Kitap’ı okumuş bazı insanlar böyle bir hiyerarşik düzenin olmadığını ve bunun hiç bir dayanağı olmadığını iddia edebilirler. Buradaki temel yanılgı, bu insanların genellikle Kutsal Yazılar’ı bir bütün olarak değilde, ayet ayet yorumlamalarından kaynaklanır. Oysa Kutsal Yazılar bahsedilen bir konuyu bir diğer bölümünde detaylandırır ve kitabın geneline bakıldığında sunulan mantık kavranılabilir. Meleklerdeki hiyerarşik düzen ve hizmetleri Kutsal Yazılar içerisinde bizlere sunulmuştur fakat bu hiyerarşinin açıkça belirtildiği bir ayeti görmek isteyen insanlar özellikle Zekeriya peygamberin kitabını okumalıdırlar, “Benimle konuşan melek yanımdan ayrılınca başka bir melek onu karşılamaya çıktı. Önceki meleğe şöyle dedi: “Koş, o gence de ki, içinde barınacak sayısız insan ve hayvandan ötürü Yeruşalim sursuz bir kent olacak. RAB, `Ben kendim onun çevresinde ateşten sur ve içindeki görkem olacağım` diyor.”.  “Burada kasıtlı bir vurgu var” der Aziz Büyük Gregorius (Roma Patriği), “bir melek diğer bir meleğe, koş, o gence söyle” diyor. Burada kuşku yok ki bazı melekler diğerlerini görevlendiriyorlar. Yani gönderilmiş olan yüksekteki, alttakini gönderiyor.” (Aziz Büyük Gregorius, Dialogcu – Kutsal Kitap yorumlarından).

Aynı şekilde Daniel peygamberin peygamberliklerinde de bu hiyerarşiyle karşılaşmamız mümkün, yüksek melekler ilahi iradeyi ortaya koyuyorlar ve alttaki meleklere Yaratıcının niyetini açıklıyorlar, onları aydınlatıyorlar ve insanlara gönderiyorlar.

Bu yüzden Ortodoks Kilisesi, Kutsal Kitap temelli ve Elçiler, Kilise Babaları ve Azizler tarafından açıklanmış, Meleklerdeki bu hiyerarşik düzeni kabul eder.

                                                                          

                                                    Başmelekler (Büyük Yedi)

   İnsanların yakınında olan diğer meleklere komuta eden yönetici melekler. Grekçe “Αρχή (arhi)” ve İbranice “sar” kelimesinden gelen kelimenin Türkçe karşılığı, baş (bir gruba veya bazı rütbelere komuta eden), şef ve general anlamını taşımaktadır. Kutsal Müjde’de Başmelek kelimesi iki kere geçmektedir, I.Sel.4:16,  Yah.1:9 ve Kutsal Müjde içerisinde sadece Mikail ve Cebrail isimleri yer almaktadır.  

Kutsal Yazılar bizi başmeleklerin varlığından haberdar eder ve Kutsal gelenek bize bu yedi Kutsal Başmeleğin varlığını açıklar.

Vahiy kitabı yedi Başmeleğin varlığından bahseder fakat Kutsal Yazılar içerisinde bunların dördüne rastlarız, Mikail, Cebrail, Rafael ve Uriel. Diğer üçü yahudi geleneğinden beri süre gelen ve Yahudi-Hıristiyan topluluklarda da yer almış Salafiel, Yehudiel, Barakiel’dir. Başmeleklerin sayısının fazla olduğuna inanılır çünkü Daniel peygamber görümlerinden bahsederken “Başmeleklerden biri olan Mikail” der bu da büyük bir olasılıkla, birden fazla baş melek olduğunu belirtmektedir çünkü Mikail’i diğer “baş önderler”le aynı düzeye koyar (Dan.10:13).

Kutsal,Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesi 8 Kasım (eski takvime göre 21 Kasım) gününü Başmelekleri onurlandırma günü olarak ayırmıştır.Tanrısal hizmetkarlar olan koruyucularımız ve gözeticilerimiz, özellikle Kutsal Yazılar’da isimlerine daha fazla rastladığımız Başmelekler Mikail ve Cebrail’i hizmetlerinden dolayı minnetle onurlandırır ve bu günü onlar adına genel bayram olarak kutlarız.

Apolytikion
      Göksel orduların Başları ve Önderleri, biz değersizler bizleri dualarınız aracılığıyla ve cisimsiz yüceliğinizin kanatları altında korumanız için size yalvarıyoruz; siz bizleri korurken yere kapanıyor ve durmadan şöyle diyoruz: Yücelerdeki Güçlerin Başları ve Önderleri olarak bizleri tehlikelerden kurtarın.

Kontakion
       Tanrı’nın ordularının Önderleri, tanrısal yüceliğin hizmetkârları, insanlığın rehberleri ve Bedensizlerin hükümdarları; yararımıza olan şeyleri ve büyük merhamet isteyin.

Başmelekler hakkında bazı toplumlarda çeşitli sapkın yargılar oluşmuştur. Astrologlar onların isimlerini çeşitli gezegenlere vermiş, isimlerine çeşitli atıflarda bulunarak yaratılış amacının tersine tanıtımlar çıkarmışlardır. Bu çaba Tanrı’nın kutsal meleklerini farklı göstererek insanların gözlerini Tanrı’dan başka yerlere odaklamalarını sağlama çabasıdır. Diğer yandan bazı ateist gruplar ise, Tanrı’nın kudretinin ve varlığının yalan olduğunu kanıtlamak üzere melekler üzerinden çeşitli tezler geliştirmişlerdir.Bazı ateist topluluklar bu başmeleklerin isimlerine bakarak, gerçekte birden fazla tanrı olduğunu ve aslında tek Tanrı’ya inandığını söyleyen Hıristiyanların ve Yahudilerin alt tanrılar olarak birçok tanrıya inandıklarını iddia ederler. Oysa İbrani dilini ve Musevi kültürünü yeterince araştırsalar, bu denli komik iddialarda bulunmamış olurlardı. El kelimesi Elohim’den gelmektedir yani Tanrı’yı belirtir. Fakat El kelimesi bir ismin sonuna geldiğinde “Tanrı’dan” veya “ Tanrı için” anlamını taşır. İsmin birinci kısmı o meleğin görevini veya özelliklerini belirtirken ikinci kısmı bunun tamamen Tanrı’dan kaynaklandığını veya Tanrı’nın lütfu sonucu oluştuğunu gösterir. Yani başmelek Mikail (Mikha-el) bir alt tanrı değil, Tanrı tarafından kendi benzeyişinde yaratılmış bir varlıktır ve “Mika –el” “Tanrı’nın benzeyişinde” demektir. Kaldıki bu durum sadece meleklerle alakalı da değildir. Yahudi geleneğinde birçok isim vardır bu şekilde “el” ile biten; Daniel (Tanrı’nın hizmetkarı) veya Raşel (Tanrı kuzusu), vs… Ateistlerin mantığına göre peygamber Daniel’e de tanrı olarak tapıyor olmak gerekir fakat ne Museviler nede Hıristiyanlar meleklere tapmadıkları gibi peygamber Daniel’e de tapmazlar. Hatta Her Şeye Egemen Olan Tek Tanrı haricinde başka bir ilahın varolduğuna inanmazlar. 

I.Ekümenik Konsülden birkaç yıl önce 4. yüzyılın başlarında toplanan Leodikya Konsülünün 35. kanonunda, meleklere Tanrı gibi tapınmak (hatta olasılığı dahi) sapkınlık olarak belirtilmiş ve meleklere Tanrı’nın hizmetkarları olarak sadece saygı duyulabileceği belritilmiştir. Yani atesitlerin sonradan buldukları bu iddia, aslında daha 4. yüzyılın başlarında Kilise tarafından mahkum edilmiş bir sapkınlıktır.

Başmelekler içerisinde özellikle iki tanesi diğerlerinden daha yüksekte bulunmaktadırlar ve Tanrı kuvvetlerinin baş komutanları olarakl adlandırılırlar. Onlar diğer tüm melekler üzerinde egemendirler ve bütün göksel bedensiz güçlerin liderleri olarak anılırlar.

                                                             

                                                            Başmelek Mikail 

Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde Başmelek Mikail bayramı her yıl 8 Kasım (eski takvim 21 Kasım) ve 6 Eylül (eski takvim 19 Eylül) günü kutlanır.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Orjinali İbranice olan Mikail (Mikha’el) “Tanrı’nın benzeyişinde” anlamına gelir.  Başkomutan ve Göksel orduların şefi olarak anılır. Kutsal Yazılar’a ve Kutsal Geleneğe göre o birçok kez insanlar için aracılık etti ve inançlıları korumak için hala hizmet etmeye devam ediyor.

Eski Ahit’te Başmelek Mikail ilk kez Yeşu kitabında, Eriha’nın düşüşünde görülür. Gerçi metinde açıkça Mikail adı geçmez fakat peygamber Yeşu ona, “Sen bizden misin, karşı taraftan mı?” diye sorduğunda melek, “Ben RAB`bin ordusunun komutanıyım” diye yanıtlar ve Kutsal Kitap’taki diğer ayetlerden biliyoruz ki komutan olarak nitelendirilen Başmelek Mikail’dir.

Yine peygamber Daniel kitabında, Başmelek Cebrail’in Perslileri yenilgiye uğratmasına yardımcı olur (Dan.10:13). Daha sonra 12. bölümde peygamberin geleceğe dair görümünde şunlar yazılıdır, “O zaman senin halkını koruyan büyük önder Mikail görünecek. Ulusun oluşumundan beri hiç görülmemiş bir sıkıntı dönemi olacak. Bu dönemde halkın -adı kitapta yazılı olanlar- kurtulacak.” (Dan.12:1).  Ayetlerde de görüldüğü gibi Başmelek Mikail, İsrail’in koruyucusu olarak önemli bir rol oynuyor. Fakat daha sonra katı yürekli İsrailliler, Kurtarıcı Mesih’i ölüme terketmelerinden dolayı kınanıyorlar ve böylece seçilmiş halk statüleri değişiyor. Bundan sonra, evrensel Hıristiyan inancına göre Başmelek Mikail, yeni İsrail olan Mesih’in Kilisesinin koruyucusu ve savunucusu oluyor. Bu sebepten dolayı Kilise Babaları, mür taşıyan kadınlara görünen ve Mesih’in diriliş müjdesini veren meleklerin, Başmelekler Mikail ve Cebrail olduğuna inanırlar.

Ayrıca Kilise Babaları tarafından, aşağıdaki olaylarda Başmelek Mikail’e atfedilmiştir;

Çıkış kitabında gördüğümüz, İsrail halkının Mısır’ı terketmeleri ve yolculukları boyunca, gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu halinde onlara rehberlik etmiştir (Mıs.Çık.13); RAB’bin güçlü Başkomutanı,  Asur ordugahında 185 bin kişiyi açıkça yok ediyor (II.Kr.19:35); ayrıca saygısız önder Heliyodorus’un da cezasını verir (II.Mak.3:24-26); ve üç kutsal gencin korunması: Hananya (Şadrak), Mişael (Meşak), Azarya (Abed-Nego) adlı üç genç puta tapmadıkları için yanan fırının içine atılırlar fakat yanlarında beliren dördüncü kişinin yardımıyla ateşten hiç etkilenmeksizin kurtulurlar. Ve sonra hep bir ağızdan, meleğini göndererek onları ölümden kurtardığı için Tanrı’ya övgüler sunarlar (Dan.3:22-25); Tanrı’nın iradesiyle Başmelek Mikail, peygamber Habakuk’u, aslanların önüne atılan peygamber Daniel’e yemek vermesi için Yahuda ülkesinden Babil’e götürür (Bal ve Ejderha ‘Daniel kitabının devamı’ 1:33-37); Başmelek Mikail, Kutsal peygamber Musa’nın cesedi başında iblisle tartışır.

Yeni Ahit döneminde, Başmelek Mikail gücünü çeşitli mucizeler aracılığı ile göstermiştir. Bu mucizeler arasında en çok bilineni Kolose (Colosae) mucizesidir …

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

        Bir çok Hıristiyan Kolose (Colosae) ismini, Aziz Elçi Pavlos’un Kutsal Kitap içerisinde bulunan mektuplarından bilmektedir. Kolose, Firigya’nın güneyinde bulunan antik bir şehirdir. Frigya’nın 6 büyük şehrinden biri olan Kolose, Efes ve Leodikya (Eskihisar)’ya çok yakın,  I.yüzyılın ana ticaret yolları üzerindedir ve bir ticaret merkezidir. Kolose kentinin güneyinde kurulan Khonae kenti bir süre sonra Kolose kentinide içine alarak daha büyük bir kent haline gelmiştir. Günümüzde bu bölge Denizli ili içerisinde bulunan Honaz ilçesidir.

 Müjdeci, din bilgini Aziz Elçi Yuhanna, İyonya (İzmir, Aydın sahil şeridi) ve Lidya (Karaman) sınırında bulunan Asya’nın Efes şehrine yerleşir ve orada putperestler tarafından aldatılmış bir çok insan bulur. Özellikle Artemis’e büyük saygı duyarlar; efsaneye göre Artemis cesur bir kadın ve çok iyi bir avcıdır. Yunan paganlar ona Tanrıça derler ve büyük fedakarlıklarla tapınırlar. Aziz Elçi Yuhanna, Aziz Prokoros ile birlikte şehire gelip bütün bunları görünce, ellerini göğe kaldırır ve iç çekerek Tanrıya uzun uzadıya yalvarmaya başlarlar. Ve işte o anda! Tapınaktaki Artemis putu devrilir ama hiç kimse yaralanmaz. Daha sonra tapınağın tamamı çöker. Aziz Yuhanna orada bir çok belirti ve mucizeler gösterir.

Daha sonra Aziz Yuhanna, Lidya’nın bir köyünde Aziz Filip ve kızkardeşi Meryem ile buluşur ve Firigya ya doğru Tanrı Söz’ünü duyurarak ilerlerler. Daha sonra oradan Hierapolis’e (Pamukkale) gelirler  ve Mesih’i anlatmaya başlarlar. Bu şehir sıcak kaynak sularıyla ve kalsiyum madenleri ile meşhurdur. Ve yine bu şehirde sayısız put bulunmaktadır ve hemen hemen tüm halk bu sahte ilahlara tapmaktadır. Hatta engerekler için özel bir tapınak dahi yapmışlardır. O bölgede yaşayan birçok Yunan putperest engereklere ve yılanlara tapınarak onalara değerli armağanlar götürürler.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Aziz Yuhanna’nında yardımlarıyla, Aziz Filip ve kızkardeşi öncelikle dua ederek kendilerini bu engereklere karşı donatırlar ve Mesih’in onlara verdiği güçle dualarını bir mızrak gibi kullanarak insanların tapındıkları o engerekleri ve yılanları öldürürler. Fakat bu olayların neticesinde putperest halk ayaklanır ve Aziz Filip’i çarmıha gererler. Ve Aziz Filip orada şehitlik tacına kavuşur. Mesih yıkıcı bir depremle Hierapois’i sallar ve putperstlerin yüreğini korku sarar. Hierapolis’in saygısız halkı, insanlara şiddet uygalayan o barbar putperestler tek tek tövbe ederek Aziz Yuhanna’nın ayaklarına kapanarak yalvarırlar. Aziz İlahiyatçı Yuhanna onları, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adıyla vaftiz ederek bir süre yanlarında kalır ve gerçeği öğretir. Daha sonra o bölgeye Aziz Filip adına bir Kilise inşaa edilir. 

Bir sure sonra Aziz Yuhanna Hierapolis (Pamukkale) civarına gelerek oradaki Yunan paganlara gerçek Tanrı inancını anlatarak yoluna devam eder. Yörede birçok insan iman ederek yeni Kiliseler oluşturmaya başlar. Aziz Yuhanna bu dönemde halka bir peygamberlikte bulunur. Tanrı’nın iradesiyle büyük harikalar ve mucizeler gerçekleştiren Başmelek Mikail’in bu bölgede büyük bolluk getirecek bir su kaynağı(ayazma) oluşturacağını, bu kutsal su vesilesi ile insanların Başmelek Mikail’i onurlandıracaklarını duyurur. Ve Tanrı’nın Kutsal Elçisi Müjdeyi daha fazla insan topluluğuna duyurmak üzere yoluna devam eder. Bu peygamberlikten birkaç gün sonra, su topraktan fışkırmaya başlar. Tanrı’nın gücüne iman ile bu sudan içen herkes şifa bulmaya başlar. Fakat sadece Hıristiyanlar değil, imansız olan Greklerde bu sudan içerek dertlerine deva bulurlar. Şifa bulanlar, Aziz Elçi Yuhanna’nın anlattıklarınıda hatırlayarak Tanrı’nın eşsiz merhameti önünde diz çöküp tövbe ederler. Fakat diğer yandan putperestlerin kendi putlarını terkederek Tanrı’ya iman etmeleri putperetslerin önderlerini iyice kızdırır ve saldırganlaştırır.

Bu putperest önderlerden biride Leodikya’da yaşayan zengin bir adamdır. Bu adamın kızı doğduğu günden beri konuşamaz ve bu yüzden adam büyük üzüntü yaşar. Kızına öylesine büyük bir sevgiyle bağlıdırki, sadece kızının konuşabilmesi için ruhunu dahi vermeye hazırdır. Bir gün bir rüya görür; rüyasında bir adam ona, Başmelek Mikail tarafından oluşturulan Kutsal suya giderse, geri dönüşünde artık üzüntü duymayacağını çünkü kızının orada şifa bulacağını ve hem kendisinin hemde kızının ruhlarının kurtuluşa kavuşacağını, söyler; bir putperestin bu rüyayı görmesi elbette ki kendisinin layık olduğundan değil, tamamen tüm insanların kurtuluşa erişmesi için günahkarlara merhamet eden Tanrı’nın bir lütfudur. Putperest Grek korku ve titremeyle yatağından kalkar, kızınıda yanına alarak direk Başmelek Mikail ayazmasına gider. Vardığında, ayazmada hastalıklarından kurtulmak için gelen ve sudan içerek veya hasta olan organlarına bu sudan dökerek şifa bulan birçok insan görür. Tüm bu güzellikleri gözlemledikten sonra çekinerek insanların yanına yaklaşır ve hangi ismi anarak bu sudan içtiklerini veya üzerlerine döktüklerini sorar. Şifa bulan birçok insan aynı anda, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adında, özde bir olan tek Tanrı’nın adında ve Kutsal Üçlemenin hizmetkarı Başmelek Mikail’i onurlandırarak” diye cevap verirler. Adam hemen kızınıda alarak suya gider, gördüklerinden dolayı, Tanrı’ya güvenle Kutsal Üçlemeyi över, Başmelek Mikail’e teşekkür eder, sudan alarak hemen kızına içirir ve sonra kendisi içer. Hemen o anda kız konuşmaya başlar ve hem adamın kendisi hemde kızı yüreklerinin Tek olan Tanrı’ya imanla doluduğunu hissederler. Zengin Grek adam ve kızı hemen vaftiz olarak Hıristiyan olurlar ve adam oraya, Başmelek Mikail’in adına küçük bir Kilise inşaa ettirir. Ayrıca, Kutsal suyun etrafını düzenleterek güzel, kubbeli bir çatı yaptırır. Kafasını göğe kaldırarark peygamber Davut gibi haykırır, “Severim, ya RAB, yaşadığın evi, Görkeminin bulunduğu yeri.”. Başmelek Mikail’in yönlendirmesi ile çıktığı yolda Kutsal Üçlemeye büyük bir imanla bağlandığı için Tanrı’ya şükranlarını sunabilmek adına yaptırdığı bağışlardan sonra kızınıda alarak yaşadığı kente döner. Orada da insanlara süreki Tek ve Gerçek olan Tanrı’dan bahseder ve sadece kızının iyileşmesini değil, Hırsitiyanlık hakkında öğrendiği herşeyidiğer insanlarla paylaşmaya başlar.

Aradan doksan yıl geçer. Putperestler Hıristiyanlara saldırmaya, ibadetlerini engellemeye devam etmektedirler. Hierapolisli Hıristiyan bir ailenin yaşı henüz çok genç olan oğulları, ayazmanın yanındaki Kilisede hizmet etmek ister. Tanrı tarafından yönlendirilen Arhippus adındaki bu genç, Kilisenin hademesi olur. Yetenekli ve erdemli bir gençtir. Tanrı’ya olan sadakatiyle ilahi hediyelere sahip olur. Adanmışlığı ile uzun süre Kilisede hizmet eder ve bir süre sonra Kilisenin papazı olarak hizmet etmeye başlar.

Kutsal suyun bulunduğu yerin çevresindeki yerleşim yerlerinde birçok putperest yaşamaktaydı ve her gün ayazmanda nasıl mucizeler gerçekleştiğini görüyorlardı. Bu insanlar sürekli ayazmaya ve erdemli bir yaşam süren papaz Arhippus’a zarar verebilmenin yollarını arıyorlardı, bu Tanrı adamı, adanmış bir şekilde mücadele ettikçe tüm paganlar çılgına dönüyorlardı.

Kendi aralarında toplantı üzerine toplantı yapan paganlar, nihayetinde Ayazmayı, Kiliseyi ve papazı ortadan kaldırmak için bir çözüm bulurlar. Elbette iblis güzel olan her şeyin karşısındadır ve orada da paganları kullanmıştır. Şehrin etrafından doğuya doğruiki tane nehir akmaktadır. Paganlar bu nehirlerin önünü kayalarla kapatarak suyun akmasını engelllerler. Amaçları, nehrin suyunun orada birikmesi ve sonra biriken suyu bir anda serbest bırakarak herşeyin sular altında kalmasını sağlamaktır. Böylece karşı oldukları Hıristiyanlıktan kurtulabileceklerini düşünürler.

Kilisenin pederi Arhippus bütüun bu olanları duyar ama Kiliseyi terk etmez. On gün sonra, bir gece yarısı, Tanrısızlar suyun önünü açarlar, su büyük bir gürültüyle ve güçlü bir şekilde Kilisenin üzerine doğru akmaya başlar. Putperestler etrafta, yüksek yerlerde durmuş olup biteni seyrederler. Peder Arhippus gürültüleri duyunca diz çökerek dua etmeye başlar, “Denizler gürlüyor, ya RAB, Denizler gümbür gümbür gürlüyor, Denizler dalgalarını çınlatıyor. Yücelerdeki RAB engin suların gürleyişinden, Denizlerin azgın dalgalarından Daha güçlüdür.” (Mez.93:3-4). Duası bitince göklerden gelen bir ses duyar, “Arhippus”. Kafasını kaldırınca, ihtişamıyla RAB’bin meleğini, Başmelek Mikail’i görür ve hemen başını yere eğer. Başmelek Mikail, “hemen ayağa kalk ve Tanrı’nın yenilmez kuvvetini görmek için dışarı gel”. Aziz Arhippus dışarı çıktığında, Kilisenin tam önünde duran, cenetten gelen bir ateş sütunu görür. Tüm halkta buna şahit olmuş ve şakşınlık içerisinde olanları seyretmektedir. Ses papaza, “solumda dur ve korkma”der. Başmelek sağ elini kaldırarak, kayaların üzerine doğru bir Haç işaret, yapar, diğer elinde tuttuğu mızrağıyla Kiliseyi göstererek, “buraya kadar gelme” der ve mızrağıyla kuvvetlice yere vurur, kayalar ortadan ayrılır. “Ey en güçlü olan Mesih Tanrımız, büyük peygamber Davut gibi sana haykırıyoruz, Sular seni görünce, ey Tanrı, Sular seni görünce çalkalandı, Enginler titredi.” O an vahşice Kilisenin üzerine doğru gelen su, bir duvar gibi durur, Başmelek bir haç işareti daha yaparak, suyun yarılan kayalardan içeri akmasını söyler. Su yeraltına çekilir. Başmelek Mikail tüm tehlikeyi yok ederek, vahşi suyun Kiliseye, ayazmaya ve pedere zarar vermesine engel olmuştur. Nehirlerden gelen sular, adeta bir huniyle doldurulur gibi kayaların içine doldurulmuş ve oradan yeraltına gitmiştir. O dönemde Kolose adını taşıyan bu yerleşim yerine daha sonra “hunilemek” anlamına gelen  Chonae (xcovat)adı verilmiştir.

Aziz Peder Arhippus yaşamının sonuna kadar bu Kilisede kalmış ve halka hizmet etmiştir.

Başmelek Mikail’in Kolose mucizesi Ortodoks Kilisesi tarafından her yıl 6 Eylül (19 Eylül, eski takvim) günü anılmaktadır.

Başmelek Mikail, Mesih İsa’nın ikinci gelişinde de, orduların başkomutanı olarak O’nunla birlikte olacaktır. Nitekim Aziz Pavlos’un Selaniklilere yazdığı birinci mektupta, “Rab`bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı`nın borazanıyla gökten inecek…” diye yazmaktadır (I.Sel.4:16).

Bazı sapkın çevreler Başmelek Mikail’in Mesih İsa olduğunu savunurlar ve imanlıların kafasını karıştırmak için bu yönde çalışmalar yaparlar. Aslında elbette bu tip iddialar iblisdendir ve temel sebebi imanlıları gerçek Tanrı inancından uzaklaştırarak onların kafalarını yalanlarla doldurmaktır. Başmelek Mikail kesinlikle Mesih İsa değildir çünkü Kutsal Yazılar’da açıkça gördüğümüz gibi Mesih İsa, Tanrı’nın insan bedeni alarak dünyaya gelişidir. Tanrı yaratılmış bir varlık değildir oysa Başmelek Mikail diğer tüm melekler, görünen ve görünmeyen her şey gibi Tanrı tarafından yaratılmıştır. Kutsal Yazılar’ın birçok bölümünde, özellikle Vahiy kitabında Mesih İsa’ya tapınıldığını görürüz. Oysa yine Vahiy kitabında, Aziz Elçi Yuhanna meleğin ayaklarına kapanıp tanınmak istediğinde melek, yapma, bende senin gibi bir Tanrı kuluyum der. Yani aynı kitap içerisinde sorunun cevabı gayet açıktır, melek yaratılmış bir varlıktır, Mesih İsa ise yaratıcı!

İkonografi:

Melekler ordusu, kötü ruhların insan bedenlerini harabeye çevirmemesi için koruyucu ve savunucu bir rol yüklenmişlerdir. Dünyanın sonunda, gökteki savaşta, Başmelek Mikail ejderha ve onun ordusuyla savaşır ve onları yenilgiye uğratır (Vah.12:7-9). Dünyada sürmekte olan ruhsal savaşta da insanlar melekler tarafından desteklenirler. Bu yüzden melekler genellikle savaşçı karakterler olarak betimlenirler. Kutsal Kitap’ta, özellikle Yeşu peygamberin kitabının 5. bölümünde, Başmelek Mikail savaşçı özelliği ile gözükür, melek ordularının başkomutanı tüm kötülük ordularına karşı savaşır.

Bu yüzden Başmelek Mikail ikonalarda, savaşçı elbisesiyle, peleriniyle sağ elinde tuttuğu kılıç veya mızrakla tasvir edilir. Bazen mızrağını beyaz bir Haç ile taçlandırılmış olarak görürüz. Haçın beyaz olması, Başmeleğin ebedi saflığını ve Göksel Krallığa sarsılmaz bağlılığını gösterir. Başındaki kurdela ise, ilahi emirleri manevi olarak sürekli işittiğini ve özenle yerine getirdiğini gösteriyor. Sol elinde çizilen Mesih ise, Başmeleğin gücünün kaynağının Mesih olduğunu anlatır.

Başmelek Mikail’in mucizeler yaratan ikonalarıda mevcuttur. Bunlardan özellikle üç tanesi birçok insan tarafından bilinir. Birincisi, yukarıda bahsettiğimiz Kolose mucizesinin ikonasıdır, diğerleri ise…

                                                    Mantamados ikonası:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Yunanistan’ın Lesvos (Midilli) adasında, Mantamados Taxiarchis (Başmelek) manastırında bulunan Başmelek Mikail ikonası.

  1. yüzyılda, Sarazen korsanları manastıra saldırırlar ve tüm keişileri manatırın bahçesine çıkarırlar. saklanan köylülerin nerede olduklarını söylemelerini aksi halde hepsinin öldürüleceğini söylerler fakat keişiler hiç bir şey söylemez ve korsanlar tarafından öldürülürler. Sadece o an saklanmış olan bir acemi keşiş hayatta kalır. Acemi keşiş korsanların manastırı terk ettiklerinden emin olabilmek için çatıya çıkıp bakmak ister fakat o anda korsanlar acemi keşişi fark ederler. Onu öldürmek üzere tekrar manastıra gelirler ve keşişi yakalarlar. Fakat acemi keişi tam öldürüleceği sırada, mucizevi bir şekilde Başmelek Mikail tarafından kurtarılır. Kurtulan keşiş direk şehit edilen kardeşlerinin yanına gelir, aklında Tanrı’ya övgüler ve Başmelek Mikail’e teşekkür sunmak vardır. Şehit olan kardeşlerinin kanıyla ıslanmış toprağı alır ve Başmeleğin görüntüsü hala hafızasında canlı iken, onun ikonasını yapar. Ve bugün bu ikona oradaki Kilisenin içerisinde muhafaza edilir.

 

Panormitis ikonası:

 

Yunanistan’ın Symi (Sömbeki) adasında bulunan Panormitis Taxiarchis (Başmelek) manastırında bulunan Başmelek Mikail ikonası. Bu amanstır oldukça büyük öneme sahiptir ve 12 adalarda bulunanikinci en büyük manastırdır.

Başmelek Mikail, adaların koruyucu meleği olarak kabul edilmesinin ötesinde denizcilerin koruyucusu olarakta kabul edilir. Bu ikonanın bir anda ortaya çıktığına inanılır. Çeşitli sebeplerle, aynı yerde g,zemli bir şekilde görünmesinden dolayı buraya bu Kilise inşaa edilir ve ikona Kilisenin içersine yerleştirilir.

                                                           

 

                                                           Başmelek Cebrail

Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde Başmelek Cebrail bayramı her yıl 8 Kasım (eski takvim 21 Kasım) günü, Meleğin Müjdesi Bayramının ertesi günü olan 26 Mart (eski takvim 8 Nisan) günü ve 13 Temmuz (eski takvim 26 Temmuz) günü kutlanmaktadır.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Cebrail ismi dilimize Arapça’dan (Jibrāʾīl) geçmiştir. İsmin kökeni, Tanrı adamı anlamını taşıyan İbranice Gabriel (Gavri’el)’dir. Fakat Başmeleğin hizmetlerinden dolayı, Tanrı’nın gücü veya Kudretli Tanrı’dan gelen olarakta adlandırılır. Aslında göksel hizmetkarların aldıkları isimler, onların hizmetlerinin türünü ve doğasını açıklar. Başmelek Cebrail özellikle, Tanrı’nın mutlak kudretinin hizmetkarı ve habercisidir. Cebrail, kutsal ve ilahi başmelek, göksel orduların lideri olarak kabul edilir. Kutsal Yazılar’da onun sayısız olayla ilşkili olduğunu görebiliriz; özellikle  Meryem Ana’ya, karnında Mesih’i taşıyacağına dair büyük Müjde’yi duyurması; bu nedenle ona, insanlığın kurtuluşunu duyuran Başmelek, diye seslenilir. Başmelek Cebrail’in Kutsalların Kutsalı Bakire’ye seslenişi daha sonra Kilisemizde onurlandırma ve teşekkür ilahisi olmuştur; “Selam, ey Tanrı`nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir”.

Kutsal Yazılar’da Cebrail ismi üç bölümde geçer; Eski Ahit’te, Daniel peygameberin kitabında iki kez gözükür; birincide Daniel peygamberin gördüğü görümü açıklamak için, ikincisinde ise Daniel peygamberin duasının Tanrı tarafından yanıtlandığını bildirmek için (Dan8:16, 9:21) ve Yani Ahit’te, Aziz Luka İncilinde (Luk.1:19-26) önce eşi Elizabet kısır olduğu için çocukları olmayan Kahin Zekeriya’ya görünür ve Öncü peygamber Aziz Yuhanna’nın doğumunu müjdeler ve daha sonra Kutsal Meryem Ana’ya görünerek, Kurtarıcımız RAB İsa Mesih’in doğumunu müjdeler.

Öğretmenler ve Kilise Babaları, Kutsal Gelenek aracılığı ile bize, peygamber Musa’ya Eski Ahit’in ilk beş kitabını yazdıranın, Aziz Yoakim ve Anna’ya kutsal bakireyi müjdeleyenin, Kutsal bakire Yeruşalimdeki tapınakta iken Kutsal Meryem Ana’nın nişanlısı Aziz Yusuf’a çeşitli kereler gözükerek bebeğin Kutsal Ruh’tan olduğunu söyleyenin ve  yapması gerekenleri bildirenin, çobanlara Beytlehemn’de doğacak olan Kurtarıcıyı müjdeleyenin Başmelek Cebrail olduğunu öğretir. Mesih İsa ele verilmeden önce Zeytin dağında dua ederken yanına gelen (Luk.22:43), askerler Mesih İsa’yı götürdükleri zaman orada olan, Mesih’le birlikte yakalanan ama dah sonra kaçan, keten beze sarınmış genç (Mar.14:51-52) ve Mür taşıyan kadınlara Kurtarıcı Mesih İsa’nın  dirilişini müjdeleyen, Başmelek Mikail ile birlikte  Başmelek Cebrail’dir.

Ayrıca Mesih İsa’nın ikinci gelişini borazan çalarak duyuracak olanında Başmelek Cebrail olduğuna inanılır.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Hıristiyan inancını farklı ve yanlış göstermeye çalışan bazı gruplar, Başmelek Cebrail’in Kutsal Ruh olduğunu iddia ederler. Kutsal Ruh Üçlü Birlik’ten biridir yani Baba, Oğul, Kutsal Ruh’ta Tek olan Tanrı, yaratılmamış olandır! Fakat yaratılmış olan Başmelek Cebrail kesinlikle Tanrı değil, Tanrı tarafından yaratılmış ruhsal bir varlıktır. Bu iddiada diğer iddialar gibi Hıristiyan inancını insanlara yanlış aktarma ve farklı gösterme çabasıdır; tıpkı Üçlü Birlik’in, Baba, Oğul, Meryem Ana olarak açıklanması gibi. Oysa Meryem Ana’da melek Cebrail gibi Tanrı tarafından yaratılmıştır ve yaratılmamış olan Tanrı ile eş değer değildir. Kutsal Üçlü Birlik, Baba, Oğul, Kutsal Ruh’tur. Bu üç farklı Tanrı değil tek bir Tanrı’dır. Kutsal Yazılar bu şekilde öğretir ve Hıristiyan inancının temelidir. Kutsal Üçlü Birlik (Teslis) inancını sanki üç farklı Tanrı varmış ve Hıristiyanlar üç ayrı Tanrı’ya tapıyorlarmış gibi gösterme çabası sadece anti-Hıristiyanlık propagandasıdır. Böyle yanlış fikirlere kapılan insanlara Kutsal Kitap okuyarak gerçeği öğrenmek zor gelebilir fakat Ortodoks İman İkrarında Hıristiyan inancının özü kısaca ama temel hatları ile anlatılır.

Başmelek Cebrail’in birçok mucizesi olmuştur. Aksiyon Estin mucizesi, Başmelek Cebrail tarafından insanlara Meryem Ana’nın övülmeye değer olduğunu gösterdiği için önemli bir yer tutar.

Aksion Estin İlahisi:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Bu mucize Skete, Protaton’da bulunan Pontokrator Kutsal Manastırında bir keşişin ve yanında bulunan acemisinin küçük kulübesinde (hücresinde), 980 yılında Nicholas Chrysoberges Ekümenik Patrikliği ve II.Vasil’in imparatorluğu döneminde gerçekleşmiştir.

 Bir Cumartesi gecesi üstat gece boyu ibadeti için Karyes’e gelir ve öğrencisi olan acemiyi ardında bırakarak hücresinde ayin ilahilerini söylemesini öğütler. Gecenin karanlığı iyice çöktüğünde acemi keşiş kapının çalındığını duyar ve kapıyı açtığında karşısında tanımadığı bir keşişin dikildiğini görür. Keşiş isminin Cebrail olduğunu söyler ve öğrenci tarafından içeri davet edilir. İçeri girdiğinde ikisi beraber Kutsal Tanrı-doğuran’ın ikonası önüne otururlar ve saygı ve tövbeyle ayin ilahilerini söylemeye başlarlar. Öğrenci Magnificat’ı (Meryem anaya övgü) ilahisini söyledikten sonra konuğu olan keşiş Aziz İlahici Kosmas tarafından yazılan ilahiyi (ey Heruvimler’den daha saygın …) söylemeye başlar, birlikte söylerler ve sonra konuk aynı ilahiyi farklı bir şekilde söylemeye başlar fakat öğrenci konuğunun söylediği bu ilahinin girişini o ana kadar hiç duymamıştır. Bu gizemli ziyaretçi ilahiyi söylediği esnada arkalarında bulunan ikonadan tarif edilemez, yaratılmamış bir ışık yayılmaya başlar.

 “Yerindedir seni övmek, her zaman övgüye layık , en temiz, Τanrι’mızın annesi. Sen ki Heruvimlerden daha saygın ve Serafimlerden kıyaslanmaz ölçüde yücesin, sen ki Tanrι’nın Sözünü eksiksiz doğurdun. Yüceltiriz seni gerçek Tanrı-doğuran.”

“Yerindedir seni övmek, her zaman övgüye layık , en temiz, Τanrι’mızın annesi” kısmı o an ziyaretçi tarafından (Başmelek Cebrail) söylenmiş kısmıdır. İlahi bittiğinde öğrenci bu gizemli ziyaretçisinden ilahiyi bir kağıda yazmasını ister fakat hücrelerinde ne kağıt nede mürekkep bulunmamaktadır. Ziyaretçi bir çatı kiremiti alarak parmağıyla ilahiyi onun üzerine yazmaya başlar.  Kiremit ziyaretçinin elinde adeta bir balmumu gibi olmuştur. O an öğrenci, misafirinin sıradan bir keşiş değilde Başmelek Cebrail olduğunu anlar. Melek öğrenciye “ sen ve bütün Ortodokslar bu ilahiyi bu şekilde söylemelisiniz” der ve bir anda gözden kaybolur. Orada bulunan Meryem ana ikonası bir süre daha o olağanüstü ışığı yaymaya devam eder.

Aziz İlahici Kosmas tarafından yazılan ilahiye Başmelek Cebrail tarafından ilk satırları eklenir ve hem bu ilahi hemde o an arkalarında bulunan ikona Aksion Estin olarak adlandırılır. Daha sonra üzerine Aksion Estin ilahisinin yazıldığı kiremit ilk önce Karyes’deki merkezi kilise olan Protaton’a getirilir ve sonra oradan  İstanbul Patriği Aziz Nicholas II. Chrysoberges’e (984 -996) iletilir.

Daha sonra tüm dua ve ilahi kitaplarına ve Aziz Yuhanna Hrisostomos’un Kutsal Ayin metnine eklenir. 

Ve Aksion Estin İkonası’da o zamandan beri Kutsal Dağ’ın koruyucusu olarak kabul edilir ve saygı görür. Başmelek Cebrail tarafından vahyedilen bu ilahi ve aynı isimle anılan ikona her yıl  11 Haziran günü ve özellikle Paskalya’dan sonraki Parlak Pazartesi günü festivallerle kutlanır. Hiç bir şekilde yıpranmaması ve zarar görmemesi için gümüşle kaplanmıştır.

İkonografi:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerOrtodoks Kilisesi ilahilerinde Başmelek Cebaril’e “Mucizeler hizmetkarı” diye seslenilir çünkü Tanrı’nın büyük mucizelerinin habercisidir. Bu yüzden bazı ikonlarda, sağ elinde cenneti tutuyormuş gibi tasvir edilir veya sağ elinde yanan bir lamba ve sol elinde ise yeşimtaşından yapılmış bir ayna tutar. Lambanın anlamı, Tanrısal ve göksel gerçekliklerin çoğu insanlardan bir süre için saklanmıştır ve aynada, Başmelek Cebrail aracılığı ile bazı olayların insanlara bildirildiğini yani ışığın yansıdığını gösterir.  

Farklı Başmelek Cebrail ikonalarında, en yücelerdekinin buyruklarını ilettiği için başına bir şerit sarılmış veya kulaklarından kıvrılmış olarak resmedilir, bu onun bir yönetime bağlı olduğunu gösterir. Elbiseleri askeri kıyafetlere benzer, özellikle Bizans ordusundaki komutanların elbiseleri gibidir.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Elbette melekler manevi varlıklardır fakat insanlığa gözüktüklerinde insan formunda olduklarından dolayı ve tanıklıklara dayanılarak resmedilirler. Aksi halde manevi varlıklar olarak resmedilmeleri pek mümkün olmaz. Bu tanıklıklar ışığında veya Kutsal Kitap anlatımlarına dayanılarak Başmelek Cebrail, ikonalarda ayırt edici özellikleri ile resmedilir; genellikle mavi veya beyaz giysiler giyer, bir zambak  (Tanrıdoğuran’ı temsilen), parlayan bir fener, borazan, mızrak, ayna (üzerinde X harfi vardır, Mesih’in “Χριστος” ilk harfi) tutar veya  Kutsal Tanrıdoğuran ile tasvir edilir.

İkonalarda Başmelek Mikail ile karıştırlımazlar çünkü farklı özellikler taşırlar, farklı renklerle resmedilirler ve özellikleri farklıdır. Başmelek Mikail, kılıç, kalkan, hurma ağacı dalı, mızrak, üzerinde haç olan bir bayrak ile resmedilir ve elbiseleri genellikle kırmızıdır. Başmelek Cebrail insanlığın kurtuluşunu ilan ederken, Başmelek Mikail’in özel görevi, Gerçek Kiliseyi düşmanlara karşı korumaktır (askeri bir tema).

Sen ey göksel orduların komutanı, sana yalvaran biz değersizleri dualarınla zaferlerle taçlanmış kanatlarının altına al ve düşkün olan ve sana yakaran bizleri sadakatle koruman altında tut. Sen ki yücelerdedeki güçlerin komutanı, bize zarar verecek şeylere bizi teslim etme.

 

                                                      Başmelek Rafael

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde Başmelek Rafael, tüm göksel bedensiz varlıklar bayramıyla, her yıl 8 Kasım (eski takvim 21 Kasım) günü kutlanır. 

Rafael isminin orjinali İbranice Tanrı’dan şifa getiren anlamına gelen “Rafa-El” kelimesidir. O hastalıkların iyileştiricisi ve üzüntüde olanların yardımcısıdır.

Geleneğe göre Başmelek Rafael’i Aziz Elçi Yuhanna İncil’inde görmek mümkündür. Türkçe İncil çevirilerinde yer almayan fakat dip not olarak verilen ayet, eski Grekçe el yazmalarında yer almaktadır. Aziz Yuhanna İncil’i 5:14’te, “Havuzun çalkalanmasını beklerlerdi. Çünkü RAB’bin bir meleği zaman zaman havuzun içine iner, suyu çalkalardı. Suyun çalkalanmasından sonra havuza girenler yakalandıkları hastalıktan kurtulurlardı.” diye yazılıdır. 

Fakat Kutsal Yazılar içerisinde Başmelek Rafael’e açıkça Tobit kitabında rastlarız (Tob.3:117, 12:15). Kutsal Yazılar’ın bir parçası olan Tobit kitabı protestan grupların çoğunluğu tarafından kanonik bir kitap olarak kabul edilmez fakat Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesi; Kutsal Kilise Babaları ve Azizler tarafından yazılan kitaplarda Tobit kitabından birçok alıntı yapıldığını ve erken Kilise tarafından en çok kullanılan Kutsal Kitap parçalarından biri olduğunu açıklar ve Tobit kitabını kanonik olarak kabul eder. Elçilerin Didake kitabında, Romalı Klemens’in yazılarında, Aziz Polikarpos’un mektublarında, Azizler İrineos, Kiprianos, İlarion, Ambrosios, Agustinos ve Yeronimos’un yazılarında ve ayrıca Roma yeraltı şehirlerinde bu kitaptan o kadar çok ayet vardır ki, araştırmacılara göre Tobit kitabının, ilk kilisenin en sevdigi kitaplardan biri oldugu  çok kolay anlaşılır.

Tobit kitabı Asur ülkesinin Ninova şehrinde sürgünde bulunan iki İsrail ailesinin yaşamı ile ilgilidir. Tobit bir gün kör olur. Yine bu dönemde Raguel’in kızı Sara; yedi kez evlenmiş fakat daha gerdeğe girmeden kocaları ölmüştür ve çevresindekiler tarafından suçlanmaktadır halbuki bu onun suçu değil kötü ruhların yaptıklarının sonucudur. Tobit ve Sara ayrı ayrı yerlerde Tanrı’ya yakarırlar ve işte o zaman Tanrı dualarını işitir ve Başmelek Rafael’i yardıma gönderir. Başmelek Rafael öncelikle, Tobit’in oğlu Tobias’a yol arkadaşlığı eder. Onu yolculukları sırasında akrabası olan Raguel’in kızı Sara ile tanıştırır ve Tobias daha farkında bile değilken hem babası Tobit’in hemde Sara’nın nasıl şifa bulacaklarını Tobias’a anlatır.Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Tobias, Başmelek Rafael’in dediklerini yaparak, öncelikle eşi Sara’nın kötü ruhlardan kurtulmasını ve daha sonrada babasının tekrar görmesini sağlar. Her şey bittikten sonra, Başmelek Rafael kim olduğunu açıklar, “Bir kralın gizini saklamak doğrudur, aynı biçimde, Tanrı’nın yaptıklarını bildir­mek ve açığa vurmak doğrudur. Ya­raştığı gibi O’na şükredin. Doğru ola­nı yapın ve size hiç bir kötülük gel­mez.” diyerek yanlarından ayrılır.

İkonografi:

Başmelek Rafael, çocukların ve ailelerin endişeleri ve sıkıntıları ile ilgilendiğinden. “mutlu birlikteliklerin meleği” olarakta adlandırılır. Bu nedenle bazı ikonalarda, Tanrı’nın sadık kulları Tobias ve eşi Sara ile birlikte tasvir edilir. Başmelek Rafael ikonalarının belirgin özelliği, kırmız kanatlı olması ve mızrağının ucunda bir aleve sahip olmasıdır. Ayrıca bazı ikonalarda, sol elinde tıbbi bir aletle ve sağ elinde ise şifa için kullanacağı bir balık ile tasvir edilir (Tobit 5:8).

                                                           

                                                              Başmelek Uriel

Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde Başmelek Uriel, tüm göksel bedensiz varlıklar bayramıyla, her yıl 8 Kasım (eski takvim 21 Kasım) günü kutlanır. 

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Uriel isminin orjinali, İbranice Tanrı’nın ışığı (Tanrı ışığımdır), Tanrı’nın ateşi anlamlarını taşıyan “UriʾEl” kelimesidir. İlahi gerçekler doğrultusunda insanların akıllarını aydınlatır.

İlahi ateşin meleği olan Başmelek Uriel, kalpleri Tanrı sevgisiyle dolu olan imanlıların yakarışları ile akıllarını aydınlatır, öyleki yürekleri dünyevi tutkularla ve günahla kirlenmiş olanlar temizlenerek kutsallık yolunda ilerleyebilsinler. Bu nedenle o, Mesih İsa’nın öğrettiği gerçek imanın yayılmasına hizmet eden iyi bir misyonerdir aslında. Ayrıca o çok büyük bilimsel keşiflerin gerçek kaynağıdır. Kendilerini saf bir halde bilime adamış insanlara da yardımcı olur. İnsanlığa yardımcı olan bazı keşifler ve bilim adamları bunların bazen tesadüfen geliştiğini düşünürler fakat bu tamamen ilahi iradenin kontrolünde gelişir. Başmelek Uriel insani ihtiyaçlar için veya geleceğe dair peygamberlikler için insanların zihinlerini aydınlatır fakat hiç bir meleğin yapmayacağı gibi oda doğanın ve evrenin gizemlerine dair insanlara detaylı bilgi vermez.

Başmelek Uriel’i Kutsal Yazılar’daki III.Ezra (4:1-36, 5:20) kitabında görüyoruz ve elde ettğimiz bilgilerin temel kaynağıda elbetteki Kutsal Metinlerdir. Tanrısı RAB`bin Musa`ya verdiği yasayı iyi bilen bir bilgin olan Ezra kendisini bunaltan aşırı bir meraka sahiptir. Ezra Başmelek Uriel’den, Tanrı’nın dünya için olan planını ve dünyada zaferliymiş gibi görünen kötülüğün sebebini öğrenmek ister. Başmelek tüm sorularına cevap vereceğini fakat öncelikle bu üç görevden birini yerine getirmesi gerektiğini söyler ve Ezra …

“Söyle, efendim” dedim. O da, “Gel, o halde” dedi, “Benim için ateşi tart veya bir kile rüzgarı ölç, ya da ge­çen günü geri getir.””Bunları yapmamı benden nasıl istersiniz?” diye yanıtladım, “Yeryü­zündeki hiç kimse bunları yapamaz.” “Farzet ki, sana şöyle sordum: ‘Denizlerin derinliğinde kaç tane ha­yat vardır? Kaç tane kaynak derinlik­leri besler? Cennetin kemerlerinde kaç tane su yolu vardır? Nerededir kabir­lerden dışarıya çıkan patikalar, cenne­te giden yollar?’ Sen, ‘Ben hiç aşa­ğıda, derinliklerde bulunmadım, he­nüz kabre girmedim, hiç yukarı cen­nete de çıkmadım’ şeklinde yanıt ve­rebilirdin. Ama ben sana bunları sor­madım, yüzleşmeye mahkûm olduğun ateşi, rüzgarı ve dünü sordum. Ancak sen bana yanıt veremedin. “Şu halde” diye devam etti, “Eğer sen, seninle birlikte gelişen şeyleri anlayamıyorsan, bu sınırlı kapasiten­le, yüce Tanrı’nın işlerini, yöntemle­rini nasıl kavrayabilirsin? Çürümüş dünyanın yozlaştırdığı insan, hiçbir zaman ‘bozulmamışın yolunu bile­mez.” (III.Ezra 4:5-11)

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Başmelek Uriel tüm imanlılara şunu öğretir, bilge insanlar öncelikle gerçek ışığın hizmetkarı olmalıdırlar, anca o zaman bilgelik ışıl ışıl parlar ve yol gösterici olur.

 

 

İkonografi:

İkonalarda Başmelek Uriel, göğsünün üzerinde sağ elinde yukarı kaldırmış olduğu bir kılıç ve sol elinde ateşle tasvir edilir. Bazı ikonlarda ise elinde bir tomar tutmaktadır ve bu bilgeliğin sembolüdür.

                                               

                                               Başmelek Selafiel

Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde Başmelek Selafiel, tüm göksel bedensiz varlıklar bayramıyla, her yıl 8 Kasım (eski takvim 21 Kasım) günü kutlanır. 

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Selafiel isminin orjinali, İbranice Tanrı’nın duası (Tanrı’ya dua eden)  anlamını taşıyan “SelafiʾEl” (Shealtiel) kelimesidir.

Bu meleğin esas görevi insanların ruhlarını Tanrı’nın adaletinin karşısında hazırlamaktır. İnsanların dua ederlerken tam olarak Tanrı’ya odaklanıp konsantre olmalarına yardım eder. İnsanlara yüreklerinin derinliklerindeki duygularını tam olarak açığa çıkarıp, içlerini Tanrı’ya dökmelerini sağlar. Başmelek Uriel gibi Başmelek Selafiel’in ismide III.Ezra kitabında geçer fakat çok detaylı değildir. Bize sunulan isminden ve Kutsal Yazılar’daki konuşmasından görevini ve nasıl hizmet ettiğini anlayabiliyoruz. O duanın göksel öğretmeni ve ruhsal rehberdir. İkonalarda mahzun gözlerle, iki elini saygıyla Haç şeklinde birleştirmiş, alçakgönüllülükle dua ediyor olarak tasvir edilir. Dua onun özel niteliği olarak kabul edilir ve o insanlık için Tanrı’ya sürekli dua eder. Bazı ikonalarda ise, elinde bir buhurdanlıkla, Tanrı’ya yakarırken resmedilir.

                                                            

                                                          Başmelek Yehudiel

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerKutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde Başmelek Yehudiel, tüm göksel bedensiz varlıklar bayramıyla, her yıl 8 Kasım (eski takvim 21 Kasım) günü kutlanır. 

Yehudiel isminin orjinali, İbranice Tanrı’nın övgüsü (Tanrı’nın yüceliği)  anlamını taşıyan “Yehudi’el” kelimesidir.  Komuta ettiği alt meleklerle birlikte görevi, Kutsal Üçlük adına ve Çarmıhın gücüyle, Tanrı’nın yüceliğine hizmet eden insanları korumak, tavsiye vermek ve savunmaktır. RAB’bin yüceliği için daha fazla çaba harcamamız yolunda bizleri teşvik eder ve ödüllendirilmemiz için aracılık eder. Başmelek Yehudiel’in ismi Kutsal Yazılar’da geçemez fakat Kutsal Gelenek tarafından daha Kilisenin ilk yıllarından beri var olduğu ve inanıldığı açıklanır. Başmelek Yehudiel en eski Yahudi geleneklerinde de yerini alır ve tarih boyunca Yahudiler tarafından Başmeleklerden biri olarak kabul edilmiştir. Eski dönemlerde, Hanok kitabı içerisinde bu başmeleğin isminin geçtiğine inanılır.

İkonalarda genellikle sağ elinde altın bir taç ve sol elinde üç kayışlı kırmızı veya siyah bir kırbaç tutar.

 Taç, başarılı bir manevi çabanın ödülü, kamçı ise isteklendirmek ve harekete geçirmek anlamındadır.

                                                              

                                                           Başmelek Barakiel

Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde Başmelek Barakiel, tüm göksel bedensiz varlıklar bayramıyla, her yıl 8 Kasım (eski takvim 21 Kasım) günü kutlanır. 

Barakiel isminin orjinali, İbranice Tanrı’nın kutsaması anlamını taşıyan “Bārkiʼēl” kelimesidir. Tanrı’nın bereketleri çeşitlidir bu yüzden bu Başmeleğin hizmetide çok yönlüdür. O tüm koruyucu meleklerin lideridir. İyi bir aile hayatının bereketleri, mevsimlere göre hava, yeryüzünün meyve bolluğu, ticari başarılar, genel olarak bütün dünyevi işler ve koroyucu meleklerin sağlayacakları yardımlar onun aracılığı ile kutsanır.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Başmelek Yehudiel gibi Başmelek Barakiel’in ismide Kutsal Yazılar’da geçmez fakat çok eski çağlardan beri Yahudi geleneğinde yer almasından ve tanıklıklar dolayısıyla ama en önemlisi Kutsal Gelenekte Başmelek olarak kabul edilir. Bu Başmeleklerin isimleri açıkça Kutsal Kitap’ın bölümlerinden bir olan, Yahuda mektubunda adı geçen, peygamber Hanok’un kitabında yazılıdır. Fakat Hanok kitabı Kutsal Yazılar’ın bir parçası değildir.

Nuh’un büyük büyükbabası olan Hanok’un diğer atalar gibi ölmeyip Tanrı tarafından göğe alındığı yazılıdır (Yar.5:24). Yeni Antlaşma‘da Hanok’un ismi üç kez geçer: Mesih‘in Adem’e uzanan soy ağacında (Luka 3:37), İbranilere mektupta ataların örnek imanı kapsamında (11:5) ve Yahuda’nın mektubunda kıyamet günü yargısıyla ilgili bir kehanet aracılığıyla (1:14). Hanok kitabı Etiyopya Kilisesi dışındaki hiçbir Kilise tarafından Tanrı esini kutsal yazı olarak görülmez ve Kutsal Kitap listesine dahil edilmez. Hanok, Apokrifa veya ikinci derece kanonik değil, Pseudepigrafa’dır yani peygamberin yazısı olduğu iddia edilen ancak hiçbir zaman ne Yahudiler ne Hırisityanlar tarafından kabul görmeyen, Kutsal Yazılar’la örtüşmeyen ve yanlış olduğuna inanılan yazılardır. Hanok’un peygamberlik kitabı denen yazının Aramice ve Grekçe versiyonunun M.Ö.160 yılına dayandığı düşünülmektedir. Hanok’un peygamberlik kitabının tam metni sadece Etiyopya dilinde mevcuttur. Etiyopya Kilisesi’ne göre bu tam metin orijinal metindir ve harfleri ilk kez kullanan kişi olduğuna inanılan Hanok tarafından yazılmıştır.

Başmelek Barakiel ikonalarda, elbisesinin üzerinde çok sayıda gül ile tasvir edilir. Gül, Tanrı’nın eşsiz, tatlı ve güzel nimetlerini simgelemektedir.

                                                       

                                                            Koruyucu Melekler

“Eğer dua ederken yüreğinden bir tatlılık veya pişmanlık hissediyorsan, kesinlikle bunun üzerinde durmalısın. Çünkü bu, koruyucu meleğininde seninle birlikte dua ettiğini gösterir.” (Aziz Yuhanna Klimakos)

 Kutsal Yazılar ve Kutsal Kilise bize, her insanın, her ulusun ve her Kilisenin bir koruyucu meleği olduğunu öğretir. Hatta Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisemiz imanlılara günlük koruyucu melek duasını okumalarını tavsiye eder.

“Ey üzgün canımı ve zayıf hayatımı koruyan Melek, ben günahkâr olanı ihmal etme, bilgisizliğim ve savurganlığım nedeniyle benden uzaklaşma ve bu ölümlü bedenim üzerinde şeytanın hüküm sürmesine fırsat verme; fakat zayıf ve ahmak elimden tut ve beni kurtuluş yoluna yönelt. Evet, canımı ve bedenimi koruyan Tanrι’nın aziz meleği, bütün hayatım boyunca sana verdiğim üzüntüler için beni bağışla ve eğer bu günümde günah işlediysem bu gece benim için koruyucu ol ve beni inadın bütün hilelerinden koru ki herhangi bir günah ile Tanrι’yı kızdırmayayım ve benim için Rab’den dile ki O‘nun korkusu içimde kalsın ve iyilikleri için beni yaraşır bir kul eylesin. Amin.”

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Bu dua, günlük dualarımız içerisinde yer alır ve tüm imanlılar günlük olarak koruyucu meleğin yardımını isterler. Çünkü o Tanrı tarafından bize yardımcı olmak üzere görevlendirilmiştir. Ortodoks Kilisesi dışındaki bazı Hıristiyan topluluklar, meleklerden dua ve yardım istemenin yanlış ve hatta Kutsal Kitap dışı olduğunu iddia ederler. Öncelikle bilinmesi gereken, Tanrı’nın Yüce Kral olduğu monarşik düzen ve içinde barındırdığı hiyerarşik sistemdir.  Tanrı, eşsiz, adil, güçlü ve sevecen Kral’dır. Bu krallık içerisinde yer alan hiyerarşide herkesin bir görevi vardır. Yani, Her Şeye Gücü Yeten Kral kendi yarattıklarına görevler yüklemiştir. Kutsal Yazılar bize açıkça bu hiyerarşiden bahseder.

 Günlük olarak Tanrı’ya dua ederiz. Dua ederken yardıma ihtiyacımız olduğunu söyleriz ve elbette ki tüm yardım Tanrı’dan gelir. Fakat Tanrı kendi iradesine göre, başkalarına yardım etmek için meleklerini, azizleri veya dünyadaki bazı insanları kullanır. Tarih boyunca kullarına çeşitli yollarla yardımcı olmuştur. Açık ifadeyle, aracılar kullanmıştır. Çünkü her şeyi yaratan ve yarattıklarına görevler veren O’dur. Yarattıklarını aracı olarak kullanması, O’nun eşsiz gücünden veya kudretinden bir şey eksiltmez. Üç meleğin peygamber İbrahim’in yanına gelerek yardım etmeleri, Sodom ve Gomora’yı cezalandırma işini meleklerin yapması, peygamber Musa öncülüğünde, İsrailoğulları vaadedilen topraklara giderken bir meleğin önden giderek onlara yardımcı olması veya peygamber Daniel’in arkadaşları ateşler içerisindeyken bir meleğin ateşin içerisinde onlarla bulunarak kurtarması, Tanrı’nın yüceliğini ne şekilde kötü etkileyebilirki? Elbette Tanrı’nın kendisi birebir neden orada değildi diye soramayız.  Çünkü O hükmü ve iradesiyle oradaydı, hizmetkarları O’nu temsil ediyorlardı. Kutsal Yazılar’ın başında, Yaratılış kitabı içerisinde, iman atalarımızdan biri olan Yakup’un torunlarını kutsamak için dua ederken melekleri anarak, onlardan torunlarını kutsamalarını istediğini görüyoruz (48:16). Eski Ahit’in Tobit kitabı içerisinde, Başmelek Rafuel, meleklerin insanların dualarını Tanrı’ya aktardıklarını söylüyor (12:12).  Yine Eyüp kitabının 33’üncü bölümünde meleklerin aracılığından bahsedilir. İşte monarşi içerisindeki hiyerarşinin işleyişi budur. Kral hükmedendir. Bunun aksini savunmak, Yüce Kral’ı yücelteyim derken sıradanlaştırmak ve bir kalıp içerisine yerleştirmektir. Çünkü bir kral hizmetinde olanlara kendi dilediğince komut edebilir ve işlerinde kullanabilir. Kaldı ki bizim Kralımızın yaptığı işler eşsiz sevgisinden kaynaklanır. Bu durumda, neden kendin değilde hizmetkarların benimle iletişime geçiyor diye O’nu suçlayamayız veya hesap soramayız. Aynı şekilde, Tanrı ile insanlar arasında tek aracı Mesih İsa’dır başka aracı olmaz şeklindeki eleştiride bu mantıkla yaklaşıldığında çözüm bulur. Burada öncelikli söylenmesi gereken, İsa Mesih zaten Tanrı’dır. Hiyerarşiyi oluşturandır. Tüm yaratılanlar O’nun hizmetindedir. Bir melek dualarımızı O’na ilettiğinde O kudretinden bir şey kaybetmez aksine evrende yarattığı eşsiz dengeden dolayı övülür. Meleklerin, Azizlerin ve yaşamakta olanların harkulade bir işbirliği içerisinde olmaları, Tanrı’nın övülecek işlerinden biridir.

Lut melekler aracılığı ile Sodom’dan kurtarıldığında ve melekler ona dağa kaç dediklerinde, olmaz siz aradan çekilin, ben Tanrı’ma dua edip sormak istiyorum acaba şu kente kaçabilir miyim, diye diretemezdi. Veya melek kendiliğnden bir anda nasıl oldu da “dileğini kabul ediyorum, o kenti yıkmayacağım” dedi. Yada peygamber Zekeriya görümlerini açıklaması için neden direk Tanrı’ya dua etmedi de melekten açıklamasını diledi? Aracı kullandığı için hata mı yaptı yoksa peygamber zaten Tanrı’nın kudretini biliyor ve bu yüzden hizmetkarlarına güveniyor muydu? Peki ya Aziz Elçi Pavlos İbranilere yazdığı mektubunda melekleri konuk etmenin önemli olduğunu neden söyledi? Tabii bu sadece meleklerle sınırlı değil, Mesih İsa zamanında elçiler Tanrı’nın kutsal peygamberleri Musa ve İlyas’ı görerek çadır hazırlamak istediler. Buda bize, Tanrı halkının asla ölmediğini ve bu dünyadan ayrılanların Tanrı’ya hizmet etmeye devam ettiklerini gösteriyor. Yani hiyerarşi içerisinde herkes kendi görevini üstlenerek yaşamaya devam ediyor.

Önemle vurgulanması gereken nokta, Hıristiyan inancı, sadece yazılı kaynaklara dayanmayan fakat Tanrı ve insanlar arasındaki muhteşem ve canlı ilişkiye dayanan bir inançtır. İlk peygamberlerden beri bu böyle süre gelmiştir. Peygamber İbrahim, yaşadıklarıyla ve meleklerden öğrendikleriyle imanını güçlendirdi. Aziz İshak ve Yakup atalarının imanlarıyla beslendiler. Ellerinde bir kitap yoktu ama canlı bir ilişkileri vardı. Tanrı’nın kutsalı Musa ilk Kutsal metinleri kaleme aldığı zaman dahi canlı bir ilişki vardı. Kutsal Yazılar eğitici ve öğretici oldu fakat her zaman en kıymetlisi Tanrı ile insan arasındaki o ilişki oldu ve bugün hala devam etmektedir. Çünkü Tanrı aynı Tanrı’dır, değişmez. Eski Ahit’te gördüğümüzde, Yeni Ahit’te gördüğümüzde Tek Kutsal Olan’dır. Yahudiler Tanrı Krallığının hiyerarşisini algılayabildikleri için meleklerden yardım istiyorlardı veya dualarında ataları İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un isimlerini anıyorlardı. Bu hşyerarşi devam ettiği gibi, meleklerle olan ilişkide eskisi gibi devam ediyor.

Kilise, koruyucu melekler inancını öncülü olan Yahudi geleneğinden miras almıştır. Çünkü bu Eski Ahit’te de yer alan bir gerçekliktir. Yaratılış kitabının 18. ve 19. bölümlerinde gördüğümüz melekler sadece günahkar bir kente karşı gazap uygulayıcılar değil aynı zamanda Lut’un tehlike görmeden kurtulmasını sağlayanlardır. Çıkış kitabında (32:34) Tanrı peygamber Musa’ya, meleğinin önden gideceğini söylüyor. Bir nevi yol hazırlayıcı ve koruyucu durumdadır RAB’bin meleği. Mezmurlarda “RAB`bin meleği O`ndan korkanların çevresine ordugah kurar, Kurtarır onları.” (Mez.34:7) ve “Çünkü Tanrı meleklerine buyruk verecek, gideceğin her yerde seni korusunlar diye.” (Mez.91:10) ayetleri ile bizlere açıklanmıştır.

Eski çağlarda, Başmelek Mikail’i İsrail halkının koruyucu meleği olarak görürüz. Peygamber Yeşu Eriha’da onu gördüğü zaman, “RAB’bin ordusunun komutanıyım” dediğini duyar (Yeşu 5:14-15). Yine peygamber Daniel kitabındaki bildirimlerde şu ayeti görüyoruz, “O zaman senin halkını koruyan büyük önder Mikail görünecek. Ulusun oluşumundan beri hiç görülmemiş bir sıkıntı dönemi olacak. Bu dönemde halkın -adı kitapta yazılı olanlar- kurtulacak.” (Dan.12:1). Kutsal Yazılar içerisinden koruyucu meleklere verilebilecek en güzel örneklerden biri Tobit kitabındandır. Başmelek Rafuel Tobias’ı büyük bir özenle korur, yol gösterir ve Tanrı’ya yaraşır bir yaşam sürebilmesi için rehberlik eder.

Yeni Ahit’te ise koruyucu meleklere dair en açık ifade, Aziz Elçi Pavlos’un İbranilere yazdığı mektupta görülebilir, “Bütün melekler kurtuluşu miras alacaklara hizmet etmek için gönderilen görevli ruhlar değil midir?” (1:14). Aziz Matta İncil’inde RAB İsa Mesih’in “Bu küçüklerden birini bile hor görmekten sakının! Size şunu söyleyeyim, onların göklerdeki melekleri, göklerdeki Babam`ın yüzünü her zaman görürler.” (Mat.18:10-11) dediğini görürüz, ki bu aslında Eski Ahit öğretilerinin devam ettiğini gösterir. Aziz Elçi Yuhanna’nın kaleme aldığı Vahiy kitabında da yine her Kilisenin kendi koruyucu meleği olduğunu görüyoruz (1:20), “Efes Kilisesinin meleğine yaz… İzmirdeki Kilisenin meleğine yaz…”.

Elçilerin İşleri bölümünde ise Aziz Luka, Aziz Elçi Petros’un eve dönüşü anlatımında bizlere, erken Kilise dönemindeki Hıristiyanların, Eski Ahit’ten Yahudilerin edindiği melekler algısını miras aldıklarını açıkça gösteriyor, “Çıldırmışsın sen! dediler ona. Ama kız üsteleyince, “Onun meleği olmalı” dediler.” (Elç.İşl.12:15), bu ayet mezmurcunun yazdıkları ile paralellik gösterir, “RAB`bin meleği O`ndan korkanların çevresine ordugah kurar, Kurtarır onları.” (Mez.33:7). Özellikle Aziz Matta ve Aziz Luka İncil’lerini okuduktan sonra, o dönemdeki Hıristiyanların meleklere dair fikirlerini farklı kelimelerle açıklamaya gerek kalmıyor zaten.

Her imanlı kabul etmelidir ki, koruyucu melekleri onların en iyi ve en güvenilir dostlarıdır. Bu nedenle onunla zihinsel olarak sohbet etmek ve sık sık onun öğütlerini almak çok önemlidir. Bunu sıkça deneyimleyenler, dualarından sonra akıllarına parlak ve muhteşem fikirlerin yerleştiğini veya içlerinde taşıdıkları çeşitli şüphelerin çözüm bulduğunu görebilirler. Özellikle üzüntü, kırgınlık, kızgınlık veya depresyon hissedildiğinde edilen dualardan sonra, koruyucu melek barış içerisinde gelir ve yürekleri esenlikle doldurur. Eğer göksel arkadaşımızın varlığını hissederek ve ondan öğrenerek yaşamımızı sürdürmeyi tercih edersek, günahla olan meşguliyetimiz sürekli azalacaktır.

Koruyucu meleğimizi sevmeyi gerçekten öğrenmeliyiz çünkü o sadece dünya yaşamımızdaki koruyucu ve yardımcı değil öldüğümüz an ruhumuzu sahiplenendir, onu iblislere karşı koruyandır ve Tanrı’nın huzuruna taşıyandır. Koruyucu meleğimiz ayrıca son yargı gününde bizi savunacak olandır. Bu Kilise kanonunda da yer almaktadır, “Tahtlar kurulduğunda ve kitaplar açılarak eski günlerin yargısı başladığında… insanlara olan sevgini göster ve Mesih efendimize yalvar ki ben günahkarı ölümün sonsuz çukuruna atmasın…”.

Her imanlının, vaftizinden RAB’bin huzuruna gideceği zamana kadar bir koruyucu melek hep yanındadır. Hatta Kilise tarihi boyunca koruyucu meleklerin hizmetlerine ve imanlıları nasıl koruduklarına dair birçok mucizeye de tanık olunmuştur. Elbette bu mucizelerin hepsine burada yer vermek mümkün değil…

– İzmir metropoliti ve Aziz Elçi İlahiyatçı Yuhanna’nın öğrencisi Aziz Polikarp, imanından dolayı ateşe atıldığında, koruyucu meleği tarafından kurtarılmıştır.

– Aziz Polikarp beraberinde bir diyakonla seyahat ederken, geceyi geçirmek için yol kenarı hanlarından birinde konaklarlar. Gece Aziz Polikarp’ın koruyucu meleği gelerek onu uyandırır, “Polikarp, hemen kalk ve bu hanı terk et, burası yıkılacak” der. Aziz Polikarp ve beraberindekiler hanı terk ettikleri anda han yıkılır.

– Belozerskli Aziz Kiril bir manastır inşaa ederken onu seyreden komşuları başarısına hayran kalmışlardı ama onun çok zengin bir adam olduğunu düşünüyorlardı. Çevrede yayılan dedikodulardan dolayı, zengin bir toprak sahibi kölelerini göndererek Aziz Kiril’i ve manastırı soymalarını buyurur. Ancak köleler manastırın kapılarına yaklaştıkları zaman, manastırın etrafında, kılıçlarını kınından çekmiş savaşçılar görürler. Hırsızlar, savaşçıların yorgunluktan bir süre sonra uyuyacaklarını düşünerek sabaha kadar beklerler fakat savaşçılar dimdik orada durmaya devam eder. Hırsızlık için gelen köleler elleri boş geri dönerler. Ertesi gece yine gelirler fakat bu kez daha fazla savaşçı görürler ve yine başarısızlıkla geri dönerler. Sabah olunca zengin toprak sahibi bir hizmetkarını manastırda nasıl bir ordunun olduğunu ve ne kadar süre orada kalacaklarını öğrenmesi için gönderir. Hizmetli geri döndüğünde efendisine, orada hiç bir zaman askerlerin olmadığını hatta Aziz Kiril haricinde yaşayan tek bir canlının dahi olmadığını söyler. O zaman toprak sahibi, Tanrı’nın kendisinin, melekler ordusuyla bu manastırı koruduğunu anlar ve şeytani planından dolayı tövbe eder.

– Sarovlu Aziz Serafim 6-7 yaşlarındayken Kursk’da yapım aşamasında olan bir çan kulesinden (bir binanın 5. katı kadar yüksek) aşağı düşer ve hiç yaralanmadan kurtulur. Yıllar sonra Aziz Serafim, koruyucu meleği tarafından korunduğu için hayatta kaldığını anlatır. 

Kutsal Yazılar’ın, Kutsal peygamberlerin, Kilise Babalarının, Azizlerin, öğretmenlerin ve Kutsal Tanrı adamlarının, Mesih İsa’nın dünyaya gelişinden önce ve sonra, Tek Olan Tanrı’yı överek, Kutsal meleklerinin hizmetlerinin nasıl eşsiz olduğunu imanlılara anlattıklarını görebiliyoruz.

   

                                              Eski Ahit’te Melekler

Melekler Eski Ahit’te savaşçı, yapıcı, öğretmen ve yasa koyucu olarak gözükürler. Eski Ahit’te bazı insanların büyük adamlar olarak tasvir edilmesi garip sayılmaz çünkü onlar meleklerin sözlerine itaat eden, göksel güçler tarafından yönlendirilen kişilerdir  ve bu onların görevlerinde güven verici olduklarını gösterir. Onlar iyi işleri başarabilmek için gerekli azme sahiptirler.

Meleklerin görünüşü çevik, güçlü, güzel, bilge ve canlıdır. Eylemleri ise, Tanrı’yı ilahilerle yüceltmek ve O’nun emirlerini aktarmaktır. Melekler insanları korur, rehberlik eder ve uyarırlar. Tüm vakit dualarında ve savaş zamanlarında hazırdırlar. Onlar her zaman erkek olarak adlandırılırlar. Güçlü savaşçılar olarak bireyleri ve ulusları korumaya her zaman hazırdırlar. Erdemi, bilgeliği ve sevgiyi temsil ederler.

                                            Melekler ve ilk önderler:

 

Peygamber Musa:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerTanrı Kutsal peygamberi Musa’ya On Emri ve daha sonrada koruyucu melek vermiştir. “Yolda sizi koruması, hazırladığım yere götürmesi için önünüzden bir melek gönderiyorum.” (Mıs.Çık.23:20). Tanrı peygamber Musa’ya On Emrin yazılı olduğu levhaları muhafaza etmesi için Tapınak ve Sandık yapmasını buyurduğunda, meleklerin (Keruvların) da görsel olarak işlenmesini söyler (Mıs.Çık.25:10-22). Keruvlar taşıyıcı ve Tanrı’nın Tahtının koruyucularıdırlar. Bugünde Ortodoks Kiliselerimizdeki Altarlar meleklerle çevrilidir. Kutsal ibadethanelerimizin kapıları melekler tarafından korunur.

 

Peygamber Musa’nın cesedi:

 “Böylece RAB`bin sözü uyarınca RAB`bin kulu Musa orada, Moav ülkesinde öldü. RAB onu MoavTanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler ülkesinde, Beytpeor karşısındaki vadide gömdü. Bugün de mezarının nerede olduğunu kimse bilmiyor.” (Yas.Tek.34:5-6). Kutsal Elçi, Mesih İsa’nın kardeşi olan Yahuda ise işyle yazar, “Oysa Başmelek Mikail bile Musa`nın cesedi konusunda İblis`le çekişip tartışırken, söverek onu yargılamaya kalkışmadı. Ancak, “Seni Rab azarlasın” dedi.” (9).  Aziz Bede bu ayet hakkında şöyle bir yorum yazmıştır, “ Aziz Yahuda’nın şahitliğini peygamber Zekeriya kitabınının 3. bölümünüde 1-3 ayetleri okuyarak değerlendirmek gerekir…”

 

Peygamber Yeşu:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Peygamber Musa hiç bir zaman vaat edilen topraklara ulaşamadı. İsrailoğullarına vaat edilen topraklara ulaşmalarında öncülük eden peygamber Yeşu idi ve meleklerin yardımlarının çok net bir şekilde farkındaydı. “Yeşu Eriha`nın yakınındaydı. Başını kaldırınca önünde, kılıcını çekmiş bir adam gördü. Ona yaklaşarak, “Sen bizden misin, karşı taraftan mı?” diye sordu. Adam, “Hiçbiri” dedi, “Ben RAB`bin ordusunun komutanıyım. Şimdi geldim.” O zaman Yeşu yüzüstü yere kapanıp ona tapındı. “Efendimin kuluna buyruğu nedir?” diye sordu. RAB`bin ordusunun komutanı, “Çarığını çıkar” dedi, “Çünkü bastığın yer kutsaldır.” Yeşu söyleneni yaptı.” (Yeş.5:13-15). Borazanlar ve halkın çığlıkları ile şehrin duvarları yıkıldı ve RAB’bin kutsal peygamberi Yeşu galip geldi. Ortodoks gelenekte, asker olarak orada bulunan ve örnek bir şekilde öncülük eden melek, Başmelek Mikail’dir.

 

 

 

Hacer ve İsmal’in korunması:

Hacer İbrahim’in çocuğuna hamile olduğunu anladığında İbrahim’in karısı Sara ile problem yaşar ve bu yüzden çöle kaçar. RAB’bin meleği onu çölde, Sur yolunda bir pınarın başında bulur. “Ona, “Saray`ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?” diye sordu. Hacer, “Hanımım Saray`dan kaçıyorum” diye yanıtladı. RAB`bin meleği, “Hanımına dön ve ona boyun eğ” dedi, senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak. İşte hamilesin, bir oğlun olacak, Adını İsmail koyacaksın. Çünkü RAB sıkıntı içindeki yakarışını işitti. Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak, O herkese, herkes de ona karşı çıkacak. Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak.” Hacer, “Beni gören Tanrı`yı gerçekten gördüm mü?” diyerek kendisiyle konuşan RAB`be “El-Roi” adını verdi. Bu yüzden Kadeş`le Beret arasındaki o kuyuya Beer-Lahay-Roi adı verildi. Hacer Avram`a bir erkek çocuk doğurdu. Avram çocuğun adını İsmail koydu. Hacer İsmail`i doğurduğunda, Avram seksen altı yaşındaydı.” (Yar.16:1-16).

RAB Sara’yı ziyaret ettikten sonra, Sara İbrahim’den İshak adlı oğlunu doğurur. Sara İshak’ı ve İsmail’i yan yana görünce İbrahim’den, köle kadını ve oğlunu uzaklaştırmasını ister. Çöle doğru ilerleyen Hacer’in suyu biter, İsmail’in ağlaması ve hıçkırıklarıdan dolayı üzüntüyle dolar. O sırada RAB’bin meleği göklerden, ““Nen var, Hacer?” diye seslendi, “Korkma! Çünkü Tanrı çocuğun sesini duydu. Kalk, oğlunu kaldır, elini tut. Onu büyük bir ulus yapacağım.” Sonra Tanrı Hacer`in gözlerini açtı, Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi.” (Yar.21:1-21)

Lut’un Sodom’dan kurtuluşu:

Akşam vakti İbrahim’in kardeşinin oğlu Lut Sodom kentinin kapısında otururken iki melek gelir. Lut RAB’bin meleklerini tanıyarak hemen ayağa fırlar ve onları evinde misafir etmek ister; “Efendilerim dedi, “Kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın, geceyi bizde geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz.” Melekler, “Olmaz” dediler, “Geceyi kent meydanında geçireceğiz.” Ama Lut çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler. Onlar yatmadan, kentin erkekleri -Sodom`un her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler- evi sardı. Lut`a seslenerek, “Bu gece sana gelen adamlar nerede?” diye sordular, “Getir onları da yatalım.” Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı. Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın dedi, Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur, çatımın altına geldiler. Adamlar, “Çekil önümüzden!” diye karşılık verdiler, “Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız.” Lut`u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar. Ama içerdeki adamlar uzanıp Lut`u evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar. Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu. İçerdeki iki adam Lut`a, “Senin burada başka kimin var?” diye sordular, “Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar. Çünkü burayı yok edeceğiz. RAB bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi.” Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara, “Hemen buradan uzaklaşın!” dedi, “Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere.” Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar. Tan ağarırken melekler Lut`a, “Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş” diye üstelediler, “Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun.” Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lut`la karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar. Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Lut`a, “Kaç, canını kurtar, arkana bakma” dedi, “Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin.” Lut, “Aman, efendim!” diye karşılık verdi, Ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmakla bana büyük iyilik yaptınız. Ama dağa kaçamam. Çünkü felaket bana yetişir, ölürüm. İşte, şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük bir kent.” Adamlardan biri, “Peki, dileğini kabul ediyorum” dedi, “O kenti yıkmayacağım. Çabuk ol, hemen kaç! Çünkü sen oraya varmadan bir şey yapamam.” Bu yüzden o kente Soar adı verildi. Lut Soar`a vardığında güneş doğmuştu. RAB Sodom ve Gomora`nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.” (Yar.19:1-25)

 

İshak’ın kurtuluşu :

Birçok kez RAB’bin melekleri tarafından ziyaret edilen iman atamız İbrahim denendiği zaman, sevgili oğlunu alıp yakmalık sunu olarak sunması istenir. İbrahim RAB’bin sesini işittiği anda ayağa kalkar ve yakmalık sunu için odun, oğlu İshak’ı, ateş ve bıçak alır. İshak babası İbrahim’e, ““Ateşle odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?” diye sordu. İbrahim, “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu TanrıTanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler kendisi sağlayacak” dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. Tanrı`nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak`ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama RAB`bin meleği göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “İşte buradayım!” diye karşılık verdi. Melek, “Çocuğa dokunma” dedi, “Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı`dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.” İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu. Oraya “RAB sağlar” adını verdi. “RAB`bin dağında sağlanacaktır” sözü bu yüzden bugün de söyleniyor. RAB`bin meleği göklerden İbrahim`e ikinci kez seslendi: RAB diyor ki, kendi üzerime ant içiyorum. Bunu yaptığın için, biricik oğlunu esirgemediğin için seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek. Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.” (Yar.22:1-18).

 

Meleklerin Yakup’u ziyareti:

Yaratılış kitabı içerisinde melekler yine Tanrı’nın peygamberi Yakup’a görünürler. İman atamız Yakup düşünce, yeryüzüne bir merdiven dikildiğini, başının göklere eriştiğini görür. Tanrı`nın melekleri merdivenden çıkıp iniyorlardır (Yar.28:12).

Daha sonra kayınbabası Lavan peygamber Yakup’u kandırmak istediğinde o yine kendisine Tanrı’nın sözlerini ileten meleğin sesini duyar, kendisine söylendiği gibi mallarını alarak oradan ayrılır ve yolda tekrar meleklerle karşılaşır (Yar.31:1-21, 32:1).

Şimşon’un anlayışı:

Tanrı defalarca çocuk doğuramayan, yoksul, perişan kadınlara melekler göndermiştir. Bu hikaye bize Bakire Meryem’in müjdesi hakkında bize önceden fikir verir. Şimşon’un annesinin durumu; “RAB`bin meleği kadına görünerek, “Kısır olduğun, çocuk doğurmadığın halde gebe kalıp bir oğul doğuracaksın” dedi, bundan böyle şarap ya da içki içmemeye dikkat et, murdar bir şey yeme. Çünkü gebe kalıp bir oğul doğuracaksın. Onun başına ustura değmeyecek. Çünkü o daha rahmindeyken Tanrı`ya adanmış olacak. İsrail`i Filistliler`in elinden kurtarmaya başlayacak olan odur.” Kadın kocasına gidip, “Yanıma bir Tanrı adamı geldi” dedi, “Tanrı`nın meleğine benzer görkemli bir görünüşü vardı. Nereden geldiğini sormadım. Bana adını da söylemedi. Ama, `Gebe kalıp bir oğul doğuracaksın dedi, `Bundan böyle şarap ve içki içme, murdar bir şey yeme. Çünkü çocuk ana rahmine düştüğü andan öleceği güne dek Tanrı`nın adanmışı olacak.” (Hak.13:3-7). Şimşon’un babası Manoah RAB’be yalvararak, meleğin tekrar gelerek çocukla ilgili ne yapmaları gerektiğini öğretmesini ister. RAB’bin meleği tekrar görünerek Manoah’ın karısına öğütler verir (Hak.13:8-13).

Daha sonra, “RAB`bin meleği, “Beni alıkoysan da hazırlayacağın yemeği yemem” dedi, “Yakmalık bir sunu sunacaksan, RAB`be sunmalısın.” Manoah onun RAB`bin meleği olduğunu anlamamıştı. RAB`bin meleğine, “Adın ne?” diye sordu, “Bilelim ki, söylediklerin yerine geldiğinde seni onurlandıralım.” RAB`bin meleği, “Adımı niçin soruyorsun?” dedi, “Adım tanımlanamaz.” Manoah bir oğlakla tahıl sunusunu aldı, bir kayanın üzerinde RAB`be sundu. O anda Manoah`la karısının gözü önünde şaşılacak şeyler oldu: RAB`bin meleği sunaktan yükselen alevle birlikte göğe yükseldi. Bunu gören Manoah`la karısı yüzüstü yere kapandılar. RAB`bin meleği Manoah`la karısına bir daha görünmeyince, Manoah onun RAB`bin meleği olduğunu anladı.” (Hak.13:16-25).

Burada bir insan bedeninde görünen meleğin RAB’bin saf sevgisiyle dolu olduğunu görüyoruz, yanan bir ateş gibi. Bu yüzden, bu meleğin Başmelek Cebrail olduğunu tahmin edebiliriz.

Gidyon’a görünen melek:

İsrail uzun süre lidersiz kalır ve sayısız kez istilaya uğrar. Midyanlılar İsrailoğullarını tamamen yoksul düşürdüklerinde, RAB’bin meleği Gidyon’a görünerek, onu cesaretle coşturur; “RAB`bin meleği ona görünerek, “Ey yiğit savaşçı, RAB seninledir” dedi. Gidyon, “Ey Efendim, eğer RAB bizimleyse bütün bunlar neden başımıza geldi?” diye karşılık verdi, “Atalarımız RAB`bin bizi Mısır`dan çıkardığını söylemediler mi? Bize anlattıkları RAB`bin bütün o harikaları nerede? RAB bizi terk etti, Midyanlılar`ın eline teslim etti.” RAB Gidyon`a dönüp, “Kendi gücünle git, İsrail`i Midyanlılar`ın elinden kurtar” dedi, “Seni ben gönderiyorum.” Gidyon, “Ey Efendim, ben İsrail`i nasıl kurtarabilirim?” diye karşılık verdi, “Ait olduğum boy Manaşşe oymağının en zayıf boyudur. Ben de ailemin en genç adamıyım.” RAB, “Ben seninle olacağım” dedi, “Midyanlılar`ı tek bir adamı yener gibi bozguna uğratacaksın.’”.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Gidyon daha sonra RAB’bin meleğine bir teklifte bulunur ve melek o geri dönünceye kadar bekler. Gidyon beraberinde getirdiği sunuları çara ve melek elindeki dğneğin ucu ile ete ve mayasız pidelere dokunur. O anda kayadan ateş piskirir, üzerinde duran eti ve mayasız pideleri kül eder. O anda RAB’bin meleğide gözden kaybolur. Bütün bu olanları göre Gidyon, onun geröekten RAB’bin meleği olduğunu anlayarak korkuya kapılır ve, “Eyvah, Egemen RAB! Meleğinin yüzünü gördüm” der. RAB ise ona, “sana esenlik olsun. Korkma, ölmeyeceksin” der. Gidyon hemen oracıkta RAB için bir sunak yapar ve adını “RAB esenliktir” koyar (Hak.6:11-24).

 

                                             Melekler ve peygamberler:

Balam’a görünen melek:

RAB’bin Başmeleği Kahin Balam’a görünür. İsrail ulusunu lanetleyerek yollarından döndürmek ve saldırılarına engel olmak için Moav kralı tarafından çağrılan ve bu çağrıyla eşşeğine palan vurarak Moav’a doğru yola çıkan Balam’a RAB kızgındır. RAB’bin meleği bu yolculuğa karşı koymak için gelir: “Eşek, yalın kılıç yolda durmakta olan RAB`bin meleğini görünce, yoldan sapıp tarlaya girdi. Balam yola döndürmek için eşeği dövdü. RAB`bin meleği iki bağın arasında iki yanı duvarlı dar bir yolda durdu. Eşek RAB`bin meleğini görünce duvara sıkıştı, Balam`ın ayağını ezdi. Balam eşeği yine dövdü. RAB`bin meleği ilerledi, sağa sola dönüşü olmayan dar bir yerde durdu. Eşek RAB`bin meleğini görünce, Balam`ın altında yıkıldı. Balam öfkelendi, değneğiyle eşeği dövdü. Bunun üzerine RAB eşeği konuşturdu. Eşek Balam`a, “Sana ne yaptım ki, üç kez beni böyle dövdün?” diye sordu. Balam, “Benimle alay ediyorsun” diye yanıtladı, “Elimde kılıç olsaydı, seni hemen öldürürdüm.” Eşek, “Bugüne dek hep üzerine bindiğin eşek değil miyim ben?” dedi, “Daha önce sana hiç böyle davrandım mı?” Balam, “Hayır” diye yanıtladı. Bundan sonra RAB Balam`ın gözlerini açtı. Balam yalın kılıç yolda durmakta olan RAB`bin meleğini gördü, eğilip yüzüstü yere kapandı. RAB`bin meleği, “Neden üç kez eşeğini dövdün?” diye sordu, “Ben seni engellemeye geldim. Çünkü gittiğin yol seni yıkıma götürüyor. Eşek beni gördü, üç kez önümden saptı. Eğer yoldan sapmasaydı, seni öldürür, onu sağ bırakırdım.” Balam RAB`bin meleğine, “Günah işledim” dedi, “Beni engellemek için yolda dikildiğini anlamadım. Uygun görmüyorsan şimdi evime döneyim.” RAB`bin meleği, “Adamlarla git” dedi, “Ama yalnız sana söyleyeceklerimi söyleyeceksin.” Böylece Balam Balak`ın önderleriyle gitti.” (Çöl.Say.22:21-35).

Balam dersini almıştı hemde eşşeği aracılığı ile. Burada melek, Tanrı’nın iradesine karşı yürümenin faydasız olduğunu ve bunda ısrar edenlerin ise güzel bir sonla karşılaşmayacaklarını gösterir.

Bu belkide Kahin Balam’ın koruyucu meleğiydi ve bizlerde koruyucu meleklerimizin öğütlerini dinlediğimizde büyük sıkıntılardan kurtulabileceğimizi ve yanlış yollardan dönebileceğimizi anlayabiliriz.

Peygamber İlyas’a görünen melek:

Tanrı’nın Kutsal peygamberi İlyas, açık görüşlü, güçlü ve imanlı bir adamdır. Fakat onun dahi umutsuzluğa düştüğü zamanlar olmuştur.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Peygamber İlyas, Kral Ahav’ın karısı İzabel’in ilahı Baal’a meydan okur.  Kraliçe İzabel putperest kahinleri öldürdüğü için peygamber İlyas’ın peşindedir. Peygamberin bir önce bulunarak öldürülmesini ister. “İlyas can korkusuyla Yahuda`nın Beer-Şeva Kenti`ne kaçıp uşağını orada bıraktı. Bir gün boyunca çölde yürüdü, sonunda bir retem çalısının altına oturdu ve ölmek için dua etti: “Ya RAB, yeter artık, canımı al, ben atalarımdan daha iyi değilim.” Sonra retem çalısının altına yatıp uykuya daldı. Ansızın bir melek ona dokunarak, “Kalk yemek ye” dedi. İlyas çevresine bakınca yanıbaşında, kızgın taşların üstünde bir pideyle bir testi su gördü. Yiyip içtikten sonra yine uzandı. RAB`bin meleği ikinci kez geldi, ona dokunarak, “Kalk yemeğini ye. Gideceğin yol çok uzun” dedi. İlyas kalktı, yiyip içti. Yediklerinden aldığı güçle kırk gün kırk gece Tanrı Dağı Horev`e kadar yürüdü.” (I.Kr.19:1-8).

Zayıf olduğumuz zamanlarda Tanrı buyruklarına itaat etmemiz ve emirlerini yerine getirebilmemiz için bizleri güçlendirir.

Peygamber İlyas tıpkı Hanok gibi ölümü bilmeden melekler tarafından göğe alındı; “Onlar yürüyüp konuşurlarken, ansızın ateşten bir atlı araba göründü, onları birbirinden ayırdı. İlyas kasırgayla göklere alındı.” (II.Kr.2:11).

 

Peygamber Yeşaya’ya görünen melekler:

Yeşaya peygamber ilahi gerçeklerle tanışan büyük peygaberlerden biridir. “… görkemli Rab`bi gördüm; tahtta oturuyordu, giysisinin etekleri tapınağı dolduruyordu. Üzerinde Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı; ikisiyle yüzlerini, ikisiyle ayaklarını örtüyor, öbür ikisiyle de uçuyorlardı. Birbirlerine şöyle sesleniyorlardı: “Her Şeye Egemen RAB Kutsal, kutsal, kutsaldır. Yüceliği bütün dünyayı dolduruyor.” Seraflar`ın sesinden kapı söveleriyle eşikler sarsıldı, tapınak dumanla doldu. Vay başıma! Mahvoldum dedim, “Çünkü dudakları kirli bir adamım, dudakları kirli bir halkın arasında yaşıyorum. Buna karşın Kral`ı, Her Şeye Egemen RAB`bi gözlerimle gördüm.” Seraflar`dan biri bana doğru uçtu, elinde sunaktan maşayla aldığı bir kor vardı; onunla ağzıma dokunarak, “İşte bu kor dudaklarına değdi, suçun silindi, günahın bağışlandı” dedi. Sonra Rab`bin sesini işittim: “Kimi göndereyim? Bizim için kim gidecek?” diyordu. “Ben! Beni gönder” dedim. Git, bu halka şunu duyur dedi…” (Yeş.6:1-9). 

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Yeşaya peygamber Kutsal Yazılar’da Seraflar’dan isimleri ile açıkça bahseden ve gören tek kişidir. Onlar Tanrı’ya çok yakın olan varlıklardır ve Tanrı’ya yakın olmalarının verdiği sevinçle coşkulu sesler çıkarırlar. Gerçekten sevinçle doludurlar, alçakgönüllülükle yüzlerini kapatarak tapınırlar ve ilahiler söylerler, “Kutsal,Kutsal,Kutsal.”.

Yeşaya peygambere yakıcı ve arındırıcı lütuf meleklerle irtibatı esnasında gelir ve bu arınma duası olarak Kiliselerimizde Kutsal Komünyon hazırlanırken, ruhaniler ilk payı aldıklarında kullanılır, “Bu dudaklarına değdi, kötülükleri kaldırıp günahlarından arındıracak.”.

Peygamber Yeşaya sürekli Tanrı’nın yüceliğini anlatır. O bize cennet hükümranlığının ihtişamını anlatır.

Kuşkusuz o, ona gösterilenleri en uygun dille bizlere aktarmıştır. Onun gördükleri hala her Kutsal Ayin’de ilahi olarak söylenir.

Kutal, kutsal, kutsaldır Rab-ül-Sabaut. Gökler ve Yerler görkemi ile doludur. Yücelerdekine Osanna. Rab’bin adıyla gelen kutlu olsun. Osanna yücelerdekine.

 

Hezekiel Peygamber:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerHezekile peygamber, Babilde esaret altında tutulan sürgünlerden biridir. Mutsuz ve köklerinden uzaklaştırılmış insanların arasında yaşıyordu. Çeşitli görümlerle Tanrı’nın yüceliğini görmüştü. Onun görümleri çok daha karmaşık ve zor anlaşılırdı. Fakat açıkça göksel güçlerle iletişime geçmişti ve o melekler tarafından aydınlatılmıştı.

Anlatımlarında tamamen anlatılamaz semboller kullanmıştır. Bu açıklamalar Hezekiel kitabı 1:4-2:1’de görülebilir. O meleklerin görünümünü “insan benzeyişinde” diye açıklar ama her birinin dört yüzü ve dört kanadı vardır. Bronz gibi parlayan, ateş közleri yada meşale gibidirler. Ortalarında ateş hareket eder, ışık saçar ve içlerinde şimşekler çakar. Tekerlekleri tamamen gözlerle doludur. Kanatlarından çıkan sesler, gürül gürül akan suların çağıltısı gibidir.

Peygamber coşkuyla gördüklerini anlatır fakat bizler için anlamak ve kafamızda canlandırmak elbette ki çok zor.

Peygamber Zekeriya:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerDarşus’un krallığı döneminde İsrailoğulları sürgünden Yeruşalim’e geri döndüklerinde, RAB Tanrı halka konuşması için Zekeriya peygamberi seçer.

Peygamber toplam sekiz görüm görür ve bir melek sürekli gördüklerinin anlamını ona açıklar ve onu güçlendirir.

“Gece vadideki mersin ağaçlarının arasında kızıl ata binmiş bir adam gördüm. Arkasında kızıl, kula ve beyaz atlar vardı. Efendim, bunlar ne? diye sordum. Benimle konuşan melek, “Bunların ne olduğunu sana göstereceğim” diye yanıtladı… Benimle konuşan meleğe, “Bunlar ne?” diye sordum. Melek, “Bunlar Yahuda, İsrail ve Yeruşalim halkını dağıtmış olan boynuzlardır” diye karşılık verdi… Bunlar ne yapmaya geliyor? diye sordum. Melek, “Şu boynuzlar Yahuda halkını öyle dağıttı ki, kimse başını kaldıramadı” dedi, “Bu ustalar da Yahuda halkını dağıtmak için boynuz kaldıran ulusları yıldırıp boynuzlarını yere çalmaya geldiler.”… Sonra gözlerimi kaldırıp baktım, elinde ölçü ipi tutan bir adam vardı. Nereye gidiyorsun? diye sordum. Adam, “Yeruşalim`i ölçmeye, genişliğinin, uzunluğunun ne kadar olduğunu öğrenmeye gidiyorum” diye yanıtladı. Benimle konuşan melek yanımdan ayrılınca başka bir melek onu karşılamaya çıktı.” (Zek.1:8 – 2:7).

 

                                     Şiir, Hikaye ve Vahiylerde Melekler

Ezra:

Yedi Başmelekten biri olan Başmelek Uriel’in ismini verir bize Ezra (III:Ezra 4:1-36, 5:20). Ve o bize yaratılışdaki sıra ile ilgili bir belirti verir.

“Dünyanın kapıları henüz kurulmamış, hiç rüzgar yok ve esmiyor, hiç gök gürlemiyor, hiç şimşek çakmıyor. Cennetin temelleri henüz atılmamış, ne de onun görüle­cek hoş çiçekleri var! Ne yıldızları hareket ettiren güçler yerleştirilmiş, ne de sayısız melekler ordusu toplanmış. Ne havanın uçsuz bucaksız alanı ku­rulmuş, ne de göğün katmanlarının ad­ları belirlenmiş. Siyon henüz Tanrı­nın ayağını koyacağı basamak olarak seçilmemiş. Bugünkü çağ henüz plan­lanmamış, günahkârların düzenleri he­nüz yasa dışı kabul edilmemiş. Sada­kat hazinesinde biriktirilenlerin üzeri­ne Tanrı’nın mührü de basılmamış.” (III.Ezra 6:1-5).

Başmelek Uriel Ezra’ya, insanlığın Tanrı’nın gizemini anlayabilmeye hazır olmadığını ve kavrayamayacağını çok açık bir şekilde anlatır.

Mezmurlar:

Mezmurlar genellikle insanın Tanrı’ya yönelişini gösterir; yardım çağrıları, teşekkürler, yüceltme duaları, pişmanlık, güven ve şükran. 

“Tanrı’nın savaş arabaları yirmibin, melekleri binlercedir. Kutsal yerde onlaron arasındadır, Sina dağındaki gibi.” (68:17).

“Çünkü Tanrı meleklerine buyruk verecek, Gideceğin her yerde seni korusunlar diye. Elleri üzerinde taşıyacaklar seni, Ayağın bir taşa çarpmasın diye.” (91:11-12).

“Bu mazlum yakardı, RAB duydu, Bütün sıkıntılarından kurtardı onu. RAB`bin meleği O`ndan korkanların çevresine ordugah kurar, Kurtarır onları.” (34:6-7).

“RAB`be övgüler sunun, ey sizler, O`nun melekleri, O`nun sözünü dinleyen, Söylediklerini yerine getiren güç sahipleri!” (103:20).

Eyüp:

Bu kitabın giriş bölümü, Tanrı’nın oğulları olarak tariff edilen ve yaptıkları işleri bildirmek için Tanrı’nın huzuruna çıkan meleklerden bahseder.

Daniel:

Tanrı’nın Kutsal peygamberi Daniel meleklere kişisel isimler verir ve onları işleriyle tanımlar; yetkileri, ulusları korumaları, vs. Onun hem pratik bir şekilde meleklerle direk teması vardır hemde bunun gizemli bir yanı vardır. Daniel peygamber sürgün yıllarında Babil’de yaşar. Bize arkadaşları olan Hananya (Şadrak), Mişael (Meşak), Azarya’nın (Abed-Nego) Kralın diktirdiği altın heykele tapmadıkları için her zamankinden yedi kat daha fazla ısıtılan fırına atıldıklarını ve arkadaşlarının o ateşlerin içerisine Tanrı’ya olan imanları ile yürüdüklerini ve sürekli dua ettiklerini anlatır.

O sırada RAB’bin meleği, Azarya ve arkadaşlarının yanında, ateşlerin içerisinde beliriverir ve ateşlerin RAB’bin sadık kullarına dokunmasına izin vermez. Böylece bu üç sadık imanlı ateşlerden hiç yara almadan, hatta hiç etkilenmeden kurtulurlar (Dan.3:8-29).

 

Daniel aslanların önünde:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Peygamber kralın buyruğuna karşı gelerek, yüzünü Yeruşalim’e döner ve Tanrı’ya şükreder (Dan.6:10). Kralın geri dönülmez kararından dolayı Daniel’i direk aslan çukuruna atarlar; çukurun ağzı koca bir kaya ile kapatıldıktan sonra, hem kralın hemde yanındaki diğer soyluların yüzükleri ile mühürlenir kaya. Daniel çukurda, aslanlarla beraberdir ama Tanrı aç aslanların ağzını kapatır, bu nedenle Daniel’e hiç bir zarar gelmez. Meraklı kral ise sabah erkenden çukurun başına gelir, Daniel’in Tanrı’sının onu kurtarıp kurtarmadığını öğrenmek için. “‘Ey yaşayan Tanrı`nın kulu Daniel, kendisine sürekli kulluk ettiğin Tanrın seni aslanlardan kurtarabildi mi?’ diye haykırdı. Daniel, ‘Ey kral, sen çok yaşa!’ diye yanıtladı, Tanrım meleğini gönderip aslanların ağzını kapadı. Beni incitmediler. Çünkü Tanrı`nın önünde suçsuz bulundum. Sana karşı da, ey kral, hiçbir yanlışlık yapmadım. Kral buna çok sevindi, Daniel`i çukurdan çıkarmalarını buyurdu. Daniel çukurdan çıkarıldı. Bedeninde hiç bir yara izi bulunmadı. Çünkü Tanrısı`na güvenmişti.”

Kral Daniel için mutluluk duyarak, derhal çukurdan çıkarılmasını emreder. Çukurdan çıkan peygamberin üzerinde hiç bir yara izi veya elbiselerinde herhangi bir zarar gözükmez çünkü o RAB Tanrı’ya tüm yüreğiyle güvenerek inmiştir çukura (Dan.6:16-23).

Peygamber Daniel, her ulusun bir koruyucu meleği olduğunu ve İsrail’in koruyucu meleğininde Başmelek Mikail olduğunu söyler (Dan.10:21). O ayrıca Tanrı’nın ne denli yüce olduğunuda görmüştür, “Binlerce binler O`na hizmet ediyordu; On binlerce on binler Önünde duruyordu.” (Dan.7:10) ve bu manevi deneyimlerini bizlere aktarmıştır.

Ayrıca, peygamber Daniel ile Başmelek Cebrail arasında özel bir irtibat olduğunuda görüyoruz.

Kutsal peygamber Daniel görümlerinde Başmelek Cebrail’in yaptıklarından bahseder ve onu “Tanrı adamı” olarak adlandırır, “Ben Daniel, gördüğüm görümün ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken, insana benzer biri karşımda durdu.” (Dan.8:15). “daha dua ediyorken, önceden görümde gördüğüm adam -Cebrail- akşam sunusu saatinde hızla uçarak yanıma geldi. Daniel, sana anlayış vermek için geldim diye açıkladı, sen Tanrı`ya yalvarmaya başlar başlamaz, duan yanıtlandı; bunu bildirmeye geldim. Çünkü sen çok sevilen birisin. Bu nedenle sözün anlamını kavra ve görümü anla: Başkaldırıyı ortadan kaldırmak, günaha son vermek, suçu bağışlatmak, sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak, görüm ve peygamberliği mühürlemek, En Kutsal`ı meshetmek için senin halkına ve kutsal kentine yetmiş hafta kadar zaman saptanmıştır. Şunu bil ve anla: Yeruşalim`i yeniden kurmak için buyruğun verilmesinden, meshedilmiş olan önderin gelişine dek yedi hafta geçecek. Altmış iki hafta içinde Yeruşalim yeniden sokaklarla, hendeklerle kurulacak.” (Dan.9:21-25).

Başmelek Rafael ve Tobit:

Başmelek Rafael, Tobit ve oğlu Tobias’ın yanlarında bulunur: “Aynı biçimde Tanrı, seni ve gelinin Sara’yı iyileştirmem için beni gönderdi. Ben Rafael’im. Tanrı’nın yüce katına çık­mak için her an hazır bekleyen yedi melekten biriyim.” (Tob.12:14-15).

Başmelek Rafael, dua, iyi eylemler ve şifa taşıyandır. Ayrıca, yolcuların koruyucusudur, günümüzde özellikle hava yolculuklarında onun koruyuculuğundan bahsedilir.

 

                                          

                                               Yeni Ahit’te Melekler

 

Yeni Ahit’te melekler genellikle kendi kişilikleri ile görünürler.Onlar akıl ve özgür irade ile donatılmış varlıklardır. Farklıdırlar. İnsanlardan üstün ama Tanrı’dan aşağıdırlar. Onların görevleri Tanrı sözünü bildirmek ve İlahi İrade’nin yerine gelmesini sağlamaktır. Onlar duaları taşır ve Tanrı’nın huzurnda imanlılar için yalvarırlar. İnsanların iyi olanı yapması için uğraşırlar ve zor zamanlarda onlara yardım ederler. Ayrıca biliyoruz ki, dünya yaşamımız boyunca, yanı başımızda bir koruyucu melek bulunmaktadır.

 

Ortodokslar olarak ibadetlerimizde şu şekilde duamız bulunmaktadır, “ey barış meleği, ey kutsal rehber, ey ruhumuzun ve bedenimizin koruyucusu, bizim için RAB’bimize yalvar.”.

 

                                      Meleklerin Görünmeleri ve Açıklamaları

 

Başmelek Cebrail’in Kahin Zekerya’ya görünmesi:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler 

Tanrı’nın amacı elbette ki insanları kurtarmaktır fakat O bunu bir yıldırımla veya gök gürültüsüyle yapmıyor. O büyük tantanalar koparmadan, sessizce geldi. Yüzlerce yıldır insanlar Mesih’i bekliyorlardı ve Tanrı meleklerini göndererek zamanın geldiğini insanlara haber verdi.

 

Aziz Luka, RAB’bin meleğinin Yeruşalim’deki tapınakta hizmet eden Kahin Zekeriya ile görüştüğünü yazar. O gün buhur yakma görevi ona verilmişti. Diğer din adamları dışarıda dua edip ilahiler söylerken Kahin Zekeriya yalnız başına içeri girer; bu hizmetin en kutsal parçasıdır. RAB’be görevini yaparken, Altar’ın sağ tarafında bir melek belirir ve kahinle konuşmaya başlar, “‘Korkma, Zekeriya’ dedi, ‘Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın. Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek. O, Rab`bin gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh`la dolacak. İsrailoğulları`ndan birçoğunu, Tanrıları Rab`be döndürecek. Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas`ın ruhu ve gücüyle Rab`bin önünden gidecektir.’”. Meleğin ismi Cebrail’dir ve kahin anlattıklarına inanmadığı için, oğlu Yahya doğuncaya dek Zekeriya’yı dilsiz yapar. Tapınaktan dışarı çıkan Zekeriya konuşamaz sadece hareketleri ile anlatmaya çalışır birşeyleri. Fakat halk, kahinin tapınakta görüm gördüğünü anlar. 

 

Başmelek Cebrail’in Meryem ana ve Doğru Yusuf’a Mesih’in doğumunu bildirmesi:

Başmelek Cebrail, genç bir kız olan Meryem’in yanına gider ve ona seslenerek, “Selam, ey Tanrı`nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir” der. Melek bakire olan kıza söyler, hamile kalacağını ve bir oğlan doğuracağını, bunun Tanrı’nın Oğlu olacağını ve ismini İsa koyacaklarını. Genç bakire Meryem buna şaşırır ama korkmaz, karşı gelmez aksine itaat eder. Gözümüzde canlandırmaya çalıştığımızda; orada iki varlık duruyor, biri dünyadan diğeri ise cennetten. Biri Tanrı’nın iradesini bildiriyor, diğeri ise buna sevinçle itaat ediyor (Luk.1:26-28). Başmelek Cebrail, bu genç kızın nişanlısı Yusuf’a da gözükür ve olacakları onada bildirir (Mat.1:20-21). Melekleri insan benzeyişinde görmemiz onları daha az gerçekçi yapmaz. Gözümüzle görür, kulaklarımızla seslerini duyarız.

 

Beytlehem:

 

RAB’bin meleği, sürülerinin yanında nöbet tutmakta olan çobanlara gözükerek, onlara doğacak olan Mesih’in müjdesini verir (Luk.2:8-14). Çobanlar doğada çok uzun zaman geçirirler, bu yüzden doğa ile iç içedirler. Göksel güçlerin işaretlerini okumak onlar için kolaydır. Onlar genellikle sıradan ve alçakgönüllü insan olma eğilimindedirler. Zamanlarının çoğunu doğada, sürülerinin yanında geçirdikleri için derin düşünceleri vardır. Melek, Mesih’in gelişi ile ilgili müjdeyi ilk önce fakirlere, alt sınıfa vermiştir. Melekler aniden ortaya çıktıkları için çobanlar korkuya kapılmışlardır fakat melekler onları, “korkmayın” diye yatıştırırlar ve işte o anda, o fakir insanlar tüm yürekleri ile, “En yücelerde Tanrı`ya yücelik olsun, yeryüzünde O`nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun” diye haykırırlar (Luk.2:14).

Aynı şekilde, bilimadamlarıda rüyalarında uyarılırlar ve Hirodes’in yanına geri dönmezler (Mat.2:12). Onlar ilahi yönlendirişi takip ederler.

 

Mısır’a Kaçış:

 

Bir melek, gece rüyasında Yusuf’a görünerek, çocuğu ve annesini alarak Mısır’a gitmeleri gerektiğini bildirir, “Rab`bin bir meleği Yusuf`a rüyada görünerek, “Kalk!” dedi, “Çocukla annesini al, Mısır`a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak.” (Mat.2:13). Daha sonra, Mısır’da bulundukları sırada yine bir melek Yusuf’a görünerek, İsrail’e dönmelerini söyler (Mat.2:19-20).

 

“Çünkü Tanrı meleklerine buyruk verecek, Gideceğin her yerde seni korusunlar diye. Elleri üzerinde taşıyacaklar seni, Ayağın bir taşa çarpmasın diye.” (Mez.91:11-12).

Mesih’in denemesinde melekler:

Vaftizinden sonra Mesih İsa çölde iblis tarafından ayartılmaya çalışıldıktan sonra yanına melekler gelirler, her tarafını sevgiyle ve özenle kuşatırlar (Mat.4:11).

Getsemani’de:

İsa Mesih’in çarmıha gerileceği zaman yaklaştığında, ölümlü bedeni ölümü tatmak istemiyordu. Beraberindekilere uyanık kalarak dua etmelerini söyledi fakat onlar o kadar yorulmuşlardı ki O’nun kederlendiğini dahi anlayamamışlardı ve oracıkta uyuya kalmışlardı. Fakat o an, “Gökten bir melek İsa`ya görünerek O`nu güçlendirdi.” (Luk.22:43).  Kimse o anda, orada, o bedende neler olduğunu anlayamadı ama melekler biliyorlardı, Kral’ın Yüceliği; “İnsanlarca hor görüldü, yapayalnız bırakıldı. Acılar adamıydı, hastalığı yakından tanıdı. İnsanların yüz çevirdiği biri gibi hor görüldü, Ona değer vermedik.” (Yeş.53:3).

Çarmıh ve Mezar:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerMesih İsa’nın çarmıha gerildiğinin tasvir edildiği ikonalarda hep melekler Haç üzerinde gezinirken resmedilir. Kutsal Yazılar’dan bilmiyor olsak dahi, meleklerin o an orada olduklarını ve tüm insanlara hizmet ettikleri gibi hizmet ettiklerini tahmin edebiliriz. 

Mezarın girişindeki büyük kayayı kim kenara ittirdi? Ferisiler, Mesih’in arkadaşlarının cesedi mezardan alarak onun dirildiğini iddia edeceklerinden korkmuyorlar mıydı? Sırf bu yüzden vali Pilatos’a yalvarmadılar mı, mezarın büyük bir kaya ile kapatıldıktan sonra askerler tarafından da korunması için? İşte bu askerler şahitlik etmişlerdi, meleklerin gelerek kayayı kenara ittirdiklerine; “Ansızın büyük bir deprem oldu. Rab`bin bir meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. Görünüşü şimşek gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı. Nöbetçiler korkudan titremeye başladılar, sonra ölü gibi yere yıkıldılar.” (Mat.28:2-4).

Dirilişi Müjdeleyen melek, Her Şeye Gücü Yeten’in habercisiydi. İnsanların yüreklerine sevgiyle ve tertemiz dokunuyorlardı.

Kadınlar gelipte mezarı boş bulduklarında duydukları korkuyu tahmin edebiliriz herhalde, hele ki mezarın içince ışıklar içerisinde parlayan iki varlık görmüşken.Melekler korkuya kapılan kadınlara seslenerek, “‘Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?’ dediler. O burada yok, dirildi. Daha Celile`deyken size söylediğini anımsayın.  İnsanoğlu`nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.” (Luk.24:4-7).

Melekler Dirilişi Müjdelediler. Onlar kesinlikle, RAB insanların kurtuluşu için bu dünyadayken O’nunla

birlikteydiler ve kurtuluş yolunda kendi görevlerini yerine getiriyorlardıç

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Paskalya gecesi Kilise ayininde, Kilisede ışıklar tamamen kapatılır ve içerisi karanlık olur. Cemaat Kiliseden çıkar ve kapılar kapatılır. Kapının önünde, “Ey Kurtarıcımız Mesih, gökteki Melekler biz yeryüzündekilerin Seni yüceltmesini sağlayıp, Senin dirilişine ilahiler söylüyorlar” ilahisini söylerler, daha sonra Kutsal Müjde okunur ve cemaat büyük bir coşkuyla, “Mesih Dirildi” diye bağırır. Kapılar açılır ve cemaat tamamen aydınlatılmış, ışıklar içerisindeki Kiliseye, “Mesih Dirildi” diyerek girer.

 

Mesih İsa’nın göğe yükselişi:

“İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O`nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz? diye sordular. ‘Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.’ ” (Elç.İşl.1:9-11).Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Göğe yükseliş ikonasında, imanlıların arasında meleklerinde bulunduğunu görüyoruz. Diğer meleklerin ise, Mesih’i yücelik içerisinde göğe aldıklarını görüyoruz.

Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar!

Yüce Kral girsin içeri!

Kimdir bu Yüce Kral?

O RAB`dir, güçlü ve yiğit, Savaşta yiğit olan RAB.

Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar!

Yüce Kral girsin içeri!

Kimdir bu Yüce Kral?

Her Şeye Egemen RAB`dir bu Yüce Kral! (Mez.24:7-10)

 

İkinci geliş:

İsa Mesih ikinci gelişini açıklıyor: “O zaman İnsanoğlu`nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu`nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O`nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.” (Mat.24:30-31).

On bakire kız benzetmesinden sonra yargıdan bahsederken ise, “insanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak” (Mat.25:31) diyor.

Tanrı’nın Kutsal Elçisi Aziz Pavlos ise şöyle yazmıştır: “Rab`bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı`nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih`e ait ölüler dirilecek. Sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar, onlarla birlikte Rab`bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab`le birlikte olacağız.” (I.Sel.4:16-17).

 

                                                 İlk Kilise Döneminde Melekler

 

Aziz Petros ve Aziz Yuhanna:

 

Özellikle Göğe Yükseliş sonrasında, Elçiler meleklerin açıkça farkındadırlar ve yaşamları boyuncada onların etkilerini hep görürler.

 

Yahudi din adamları, İsa Mesih’in takipçilerini sessizce korkutup yıldırmak için Aziz Petros ve Aziz Yuhanna’yı tutuklatırlar. Baikahin onlara vaaz etmeyi kesinlikle yasaklar. Ama Kutsal Elçiler böyle bir şeyi kesinlikle dinlemezler ve Mesih’in adını yüceltmeye ve insanlara kurtuluş yolunu anlatmaya devam ederler ve bu yüzdende tutuklanarak cezaevine kapatılırlar. Askerler onları mahkemeye çıkarmak üzere geldiklerinde, hücreyi boş bulurlar. Aziz Luka bize bunun nasıl gerçekleştiğini anlatıyor: “Ama geceleyin Rab`bin bir meleği zindanın kapılarını açıp onları dışarı çıkarttı. “Gidin! Tapınağa girip bu yeni yaşamla ilgili sözlerin hepsini halka duyurun” dedi.” (Elç.İşl.5:19-20). Elçiler yine aynı yere giderler ve yine aynı şekilde halka vaaz etmeye devam ederler. Onlar üzerinde Tanrı’nın gücü açıkça gözükür çünkü onlar ölümden dahi korkmazlar. Her ne tehlikeyle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, onlar hep güçlü bir şekilde ayakta, dimdik dururlardı.

 

Aziz Petros’un kaçışı:

İsa Mesih takipçilerinin Hıristiyanlar olarak adlandırılmalarından sonra çok daha ciddi bir şekilde eziyetler uygulanmaya başlanır. Aziz Elçi Yuhanna’nın kardeşi Aziz Elçi Yakup bu dönemde öldürülür. Aziz Luka şunları yazar: “Yuhanna`nın kardeşi Yakup`u kılıçla öldürttü. Yahudiler`in bundan memnun kaldığını görünce ardından Petrus`u da yakalattı. Bunu, Mayasız Ekmek Bayramı* sırasında yaptı. Petrus`u tutuklatıp hapse attırdı ve dörder kişilik dört takım askerin gözetimine teslim etti. Fısıh Bayramı`ndan* sonra onu halkın önünde yargılamak niyetindeydi. Bu nedenle Petrus hapiste tutuldu. Ama inanlılar topluluğu* onun için Tanrı`ya hararetle dua ediyordu. Petrus, Hirodes`in kendisini yargılayacağı günden önceki gece, çift zincirle bağlı olarak iki askerin arasında uyuyordu. Kapıda duran nöbetçiler de zindanın güvenliğini sağlıyordu. Birdenbire Rab`bin bir meleği göründü ve hücrede bir ışık parladı. Melek, Petrus`un böğrüne dokunup onu uyandırdı. “Çabuk, kalk!” dedi. O anda zincirler Petrus`un bileklerinden düştü. Melek ona, “Kuşağını bağla, çarıklarını giy” dedi. Petrus da söyleneni yaptı. “Abanı giy, beni izle” dedi melek. Petrus onu izleyerek dışarı çıktı. Ama meleğin yaptığının gerçek olduğunu anlamıyor, bir görüm gördüğünü sanıyordu. Birinci ve ikinci nöbetçiyi geçerek kente açılan demir kapıya geldiler. Kapı, önlerinde kendiliğinden açıldı. Dışarı çıkıp bir sokak boyunca yürüdüler, sonra melek ansızın Petrus`un yanından ayrıldı. O zaman kendine gelen Petrus, “Rab`bin bana meleğini gönderdiğini şimdi gerçekten anlıyorum” dedi. “O beni Hirodes`in elinden ve Yahudi halkının uğrayacağımı umduğu bütün belalardan kurtardı.” (Elç.İşl.12:2-11).Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Aziz Petros, Tanrı’nın bir habercisi tarafından kurtarılır. Bu koruyucu melek değildir. Koruyucu melekler bize, Tanrı’nın iradesini yerine getirmek için iyi işler yapmamızda yardımcı olurlar. Rab’bin melekleri, Tanrı’nın çağrısına insanın itaat etmesi için insanın özgür iradesi ile karar vermesini beklerler ve o karara göre hareket ederler.

Aziz İstefan:

O dönemde bir diyakon olan Aziz İstefan ilk Hıristiyan şehittir. Gittiği her yerde, bilgece, Mesih’i ve O’nun dirilişini anlatıyordu. Eski Ahit peygamberlerinden bahsederken, o dönemde meleklerinde yaptıklarının farkındaydı. Örneğin peygamber Musa’yı anlattığı zaman:

“Musa gördüklerine şaştı. Daha yakından bakmak için yaklaştığında, Rab ona şöyle seslendi: `Senin atalarının Tanrısı, İbrahim`in, İshak`ın ve Yakup`un Tanrısı benim.` Korkuyla titreyen Musa bakmaya cesaret edemedi. Sonra Rab, `Çarıklarını çıkar! Çünkü bastığın yer kutsal topraktır` dedi. `Mısır`da halkıma yapılan baskıyı yakından gördüm, iniltilerini duydum ve onları kurtarmaya geldim. Şimdi gel, seni Mısır`a göndereceğim.` Bu Musa, `Kim seni yönetici ve yargıç atadı?` diye reddettikleri Musa`ydı. Tanrı onu, çalıda kendisine görünen meleğin aracılığıyla yönetici ve kurtarıcı olarak gönderdi. Halkı Mısır`dan çıkaran, orada, Kızıldeniz`de* ve kırk yıl boyunca çölde belirtiler ve harikalar yapan oydu.” (Elç.İşl.7:31-36).Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Aziz İstefan’nın öldürülmesine seyirci kalan ve o dönemde Hıristiyanlık karşıtı olan Aziz Pavlos daha sonra meleklerin yasanın hazırlanması konusundaki rollerinden bahseder, tıpkı Aziz İstefan gibi; “Melekler yoluyla, bir aracı eliyle düzenlendi.” ve “Çünkü melekler aracılığıyla bildirilen söz geçerli olduysa…” (İbr.2:2).

Aziz İstefan taşlanarak öldürülür.

Aziz İstefan ruhsal olarak üstün bir adamdır ve RAB Tanrı denenmelerinde onu yüceltmiştir. İmanlı topluluğu onu şu şekilde tarif ediyordu: “… iman ve Kutsal Ruh`la dolu biri olan İstefanos…”(Elç.İşl.6:5) ve yargılandığı sırada çevredekiler; “Kurul`da oturanların hepsi, İstefanos`a baktıklarında yüzünün bir melek yüzüne benzediğini gördüler.” (Elç.İşl.6:15).

 

Komutan Kornelyus:

Aziz Petros, Yafa’da evinin damında dua ederken bir görüm görür. Görümde RAB ona, yenilmesi yasak olan yiyeceklerden (koşer olmayan) yemesini çünkü tüm yiyecekleri temiz kıldığını söyler. Tam bu esnada evine gelenlerin onu Roma ordusunda komutanlık yapan Kornelyus’a götürmek istediklerini öğrenir. Bunun zamanlaması ve özellikle Romalı bir yüzbaşının böyle bir talepte bulunması ilk bakışta çok ilginçtir.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Kornelyus bir görümde meleğin kendisine bildirdiklerini düşünerek böyle bir harekete girişmişti; “Bir gün saat üç sularında, bir görümde Tanrı`nın bir meleğinin kendisine geldiğini açıkça gördü. Melek ona, ‘Kornelius’ diye seslendi. Kornelius korku içinde gözlerini ona dikti, ‘Ne var, efendim?’ dedi. Melek ona şöyle dedi: ‘Duaların ve sadakaların anılmak üzere Tanrı katına ulaştı. Şimdi Yafa`ya adam yolla, Petrus olarak da tanınan Simun`u çağırt.’”.

Sonuçta Aziz Petros gelir, güzel bir vaaz verir ve Kornelyus’u vaftiz eder. Bu gelişme, erken Kilise döneminde önemli bir dönüm noktasıdır.

Öyle görünüyor ki, melekler Tanrı’nın buyruğuyla, yeni imanlılara görevler veriyorlardı ve imanlılar diğer insanların iman ederek kurtuluşa kavuşabilmeleri için tüm zorlukları göğüslüyorlardı.

Aziz Filip:

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; MeleklerAziz İstefan’ın öldürülmesinden sonra Elçiler, Müjde’nin tüm uluslara yayılması için buyruk almışlardı. Aziz Filip’de bir diyakondu ve Samiriye bölgesinde halka vaazlar veriyordu. Bir gün RAB’bin meleği kendisi ile konuştu ve yapması gerekenleri söyledi ve Aziz Filip meleğin söylediklerine derhal itaat etti. “Kalk, güneye doğru, Yeruşalim`den Gazze`ye inen yola, çöl yoluna git.” (Elç.İşl.8:26-27). Aziz Filip yolda, Yeruşalim’e tapınmaya gelmiş, Etiyopya kraliçesinin veziri olan hadım bir adamla tanışır. Etiyopyalı adam kendisine Yeşaya kitabını açıklayabilecek birine ihtiyaç duyuyordu. Aziz Filip artık meleğin kendisini neden buraya gönderdiğini biliyordu. O, Etiyopyalı hadımın sorularına cevap verdi, onu aydınlattı ve vaftiz etti. Bu adam İsrailoğulları dışındandı. Bu bölüm bize, Tanrı’nın, müjdenin diğer tüm uluslara yayılması için dünyadaki imanlıları olduğu kadar gökdeki meleklerinide nasıl görevlendirdiğini gösteriyor.

 

 Aziz Pavlos:

Aziz Luka, Malta adasında Aziz Pavlos ile yaşadığı bir deneyimi anlatır. Bu bir söylenti değildir çünkü bunları yazan Aziz Luka’nın kendisi o an oradadır ve her şeye şahit olur.Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Aziz Pavlos’un Sezar’ın huzurunda yargılanmak üzere Roma’ya doğru yolculuk ettiği gemi fırtınaya kapılır. Herkesin korku ve endişe içerisinde olduğu anda, Aziz Pavlos ayağa kalkar ve: “Çünkü kendisine ait olduğum, kendisine kulluk ettiğim Tanrı`nın bir meleği bu gece yanıma gelip dedi ki, `Korkma Pavlus, Sezar`ın önüne çıkman gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır.`” der. Melekten aldığı bu mesaj Aziz Pavlos’a büyük cesaret verir çünkü fırtınadan gemiyi kurtarabilmek için askerlerin diğer tutukluları öldürerek denize atmalarından korkar. Fakat gemideki herkes onu dinlemiş ve sağ salim karaya çıkmışlardır.

 

                             Aziz Pavlos’un Mektuplarında Melekler

 

Aziz Pavlos’un mektuplarında meleklere ilişkin birçok referans bulunmaktadır. Onlardan çok doğal bir şekilde bahseder. Hatta bir bölümde bizleri önemli bir konuda uyarır; “Sözde alçakgönüllülükte ve meleklere tapınmakta direnen, gördüğü düşlerin üzerinde durarak benliğin düşünceleriyle boş yere böbürlenen, Baş`a tutunmayan hiç kimse sizi ödülünüzden yoksun bırakmasın.” (Kol.2:18).

 

Meleksel hiyerarşi ve aralarındaki uyum en fazla onun tarafından yazılmıştır (Kol.1:16, Ef.1:12, I.Kor.15:26, Ef.1:21, Rom.3:38, I.Sel.4:16).

 

Sonrasında Aziz Dionysios, öğretmeni olan Aziz Pavlos’tan öğrendikleri ile Meleksel Hiyerarşiyi yazar.

 

Aziz Pavlos melekleri, sürekli ibadet eden ve Tanrısal iradeyi yerine getirenler olarak görür. Kendi iradeleri ile, gönüllü olarak, insanlığa karşı hareket etmezler. Tanrı’ya itaat ederler çünkü bilirler ki iyiliğin kaynağı Tanrı’dır ve onlarda kendi iradeleri ile iyiliği seçmişlerdir.

 

 

                                                       Vahiy kitabı

Vahiy kitabında meleklerle ilgili birçok ayet bulunmaktadır. Daha kitabın başında, bu vahyi iletmesi için, Mesih İsa’nın bir meleğini gönderdiğini görüyoruz (Vah.1:1). Daha sonra bize, yedi yıldızın, yedi Kilisenin melekleri, yedi kandilliğin ise yedi Kilise olduğu açıklanır (Vah.1:20). Asya’da bulunan yedi Kilisenin yedi meleği, Vahiy kitabında 1:20’den 3:22’ye dek anlatılır. 5:2’de ise yüksek sesli, güçlü bir melek görürüz, “Yüksek sesle, “Tomarı açmaya, mühürlerini çözmeye kim layıktır?” diye seslenen güçlü bir melek de gördüm.”. 7:1’de Aziz Yuhanna, “Bundan sonra yeryüzünün dört köşesinde duran dört melek gördüm. Bunlar karaya, denize ya da herhangi bir ağaç üzerine esmesin diye, yeryüzünün dört rüzgarını tutuyorlardı” der ve sonra, gündoğusunda yükselen başka bir melek gördüğünden bahseder, bu melek Tanrı’nın mührünü taşımaktadır (Vah.7:2). Ayrıca Aziz Yuhanna, yedi melek ve yedi borazan hakkında ve buhur taşıyan melek hakkında da yazar: “Tanrı`nın önünde duran yedi meleği gördüm. Onlara yedi borazan verildi. Altın bir buhurdan taşıyan başka bir melek gelip sunağın önünde durdu. Tahtın önündeki altın sunakta bütün kutsalların dualarıyla birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda buhur verildi.” (Vah.8:2-3).

Mijdeci Aziz Yuhanna sonra gök gürültüsü gibi olan meleklerden bahsediyor: “yedi gök gürlemesi dile gelip seslendiler. Yedi gök gürlemesi seslendiğinde yazmak üzereydim ki, gökten, “Yedi gök gürlemesinin söylediklerini mühürle, yazma!” diyen bir ses işittim.” (Vah.10:3-4). “Göğü ve göktekileri, yeri ve yerdekileri, denizi ve denizdekileri yaratanın, sonsuzluklar boyunca yaşayanın hakkı için ant içip dedi ki, “Artık gecikme olmayacak.” (Vah.10:6). “Sonra gökten inen güçlü başka bir melek gördüm. Buluta sarınmıştı, başının üzerinde gökkuşağı vardı. Yüzü güneşe, ayakları ateşten sütunlara benziyordu. Elinde açılmış küçük bir tomar vardı. Sağ ayağını denize, sol ayağını karaya koyarak aslanın kükremesini andıran yüksek sesle bağırdı. O bağırınca, yedi gök gürlemesi dile gelip seslendiler.” (Vah.10:1-3).

  1. bölümde Kutsal Müjdecinin açıklamaları şöyle: “Bundan sonra göğün ortasında uçan başka bir melek gördüm. Yeryüzünde yaşayanlara -her ulusa, her oymağa, her dile, her halka- iletmek üzere sonsuza dek kalıcı olan Müjde`yi getiriyordu. Yüksek sesle şöyle diyordu: “Tanrı`dan korkun! O`nu yüceltin! Çünkü O`nun yargılama saati geldi. Göğü, yeri, denizi, su pınarlarını yaratana tapının!” Ardından gelen ikinci bir melek, “Yıkıldı! Kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içiren büyük Babil yıkıldı!” diyordu. Onları üçüncü bir melek izledi. Yüksek sesle şöyle diyordu: “Bir kimse canavara ve heykeline taparsa, alnına ya da eline canavarın işaretini koydurursa, Tanrı gazabının kâsesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı öfkesinin şarabından içecektir. Böylelerine kutsal meleklerin ve Kuzu`nun önünde ateş ve kükürtle işkence edilecek. Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara dek tütecek. Canavara ve heykeline tapıp onun adının işaretini alanlar gece gündüz rahat yüzü görmeyecekler.” (Vah.14:6-11). “Tapınaktan çıkan başka bir melek bulutun üzerinde oturana yüksek sesle bağırdı: ‘Orağını uzat ve biç! Biçme saati geldi. Çünkü yerin ekini olgunlaşmış bulunuyor.’” (Vah.14:15). “Ateş üzerinde yetkili olan başka bir melek de sunaktan çıkıp geldi. Keskin orağı olana yüksek sesle, “Keskin orağını uzat!” dedi. “Yerin asmasının salkımlarını topla. Çünkü üzümleri olgunlaştı.” Bunun üzerine melek orağını yerin üzerine salladı. Yerin asmasının ürününü toplayıp Tanrı öfkesinin büyük masarasına attı.” (Vah.14:18-19)

Tanrı’nın Kutsal Azizi Yuhanna, bütün bu olayların devamında, yedi bela taşıyan yedi melek görür (Vah.15:1) ve şunları duyar, “Sulardan sorumlu meleğin şöyle dediğini işittim: ‘Var olan, var olmuş olan kutsal Tanrı! Bu yargılarında adilsin. Kutsalların ve peygamberlerin kanını döktükleri için, İçecek olarak sen de onlara kan verdin. Bunu hak ettiler.’” )Vah.16:5-6).

“Bundan sonra büyük yetkiye sahip başka bir meleğin gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. Melek gür bir sesle bağırdı: ‘Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı! Cinlerin barınağı, Her kötü ruhun uğrağı, Her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu. Çünkü bütün uluslar Azgın fuhşunun şarabından içtiler. Dünya kralları da onunla fuhuş yaptılar. Dünya tüccarları onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler.” (Vah.18:1-3).

“Sonra bir meleğin gökten indiğini gördüm. Elinde dipsiz derinliklerin anahtarı ve büyük bir zincir vardı.” (Vah.20:1).

Bu nedenle, gökteki Kutsal meleklerin, Tanrı’nın iradesini yerine getirdiklerini ve yeryüzündeki fiziksel unsurları büyük bir bilgelikle kullandıklarını gördük.

 

                                              Liturjik Ayinde Melekler

Küçük Giriş:

Kilisedeki İlahi Ayin’de Ruhani veya Ruhaniler ellerinde, havada tutarak yürüdükleri Kutsal İncil ile Küçük Giriş için sol kapıdan çıkıp Kilisenin orta-büyük-kapısının önüne kadar gelirler. Kutsal İncil Mesih’in gelişini simgeler. Mesih doğduğunda göklerin kapısı açılır ve melekler ordusu aşağı, yukarı gidip gelerek ilahiler söylerler: “En yücelerde Tanrı`ya yücelik olsun, Yeryüzünde O`nun hoşnut kaldığı insanlara Esenlik olsun!” (Luk.2:14). Büyük kapının önünde duran Ruhani sessizce şu duayı okur: “Ey efendimiz Rab Allah, Sen ki göklerde yüceliğine hizmet için Melek ve Başmelek alayları ve orduları kurdun, buyur ki bizim girişimizle Meleklerin de girişi olsun ve bizimle ayine katılsınlar ve bizimle birlikte Sen’in iyiliğini yüceltsinler. Çünkü Sana aittir tüm yücelik, saygı ve tapınma, Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a, şimdi ve her zaman ve sonsuzluklar boyunca.”

İlahi Ayin zamanında melekler Kiliseleri doldururlar. Hatta Ruhani ile birlikte icraa ederler  Ayin’i. Müjde alayı sunak (Altar) önüne gelirken, önde taşınan mumlar melekleri simgeler. Aziz Hrisostomos yazılarında bir pederin kendisiyle paylaştığı bir tanıklığı anlatır; peder parlak elbiseler içerisinde güneş gibi ışıldayan melekleri görür ve kendilerinden sunakta yardım etmelerini ister. Melekler büyük bir saygı ile sunağın önüne gelerek secde ederler ve sonra bir kısmı Kutsal Masa’nın etrafında sessizce beklerken diğerleri ilahicilerin yanına giderek, onlarla ilahiler söylerler.

Melekler, Kilisedeki kalabalıklarla, iman birlikteliği içerisinde RAB Tanrımız İsa Mesih’i yüceltirler. Orada, Mesih’in, meleklerin ve inasanların birlikteliği vardır.

Diyakon giriş için, “Bilgelik! Ayağa kalkalım!” der ve Kutsal İncil mabed’den alınarak Kutsal masa’ya konulur.

Üç kez Kutsal İlahisi (Trissagion):

“Kutsal Tanrı, Kutsal Kudretli, Kutsal Ölümsüz, bize merhamet eyle.” Üç kez Kutsal ilahisi, meleklerin göksel sunakta söyledikleri bir ilahidir. Biz dünyadakiler bu ilahiyi söyleyerek, göksel sunağa katılmış oluyoruz. Tüm cemaat bu ilahiyi söylerken Ruhani şu şekilde dua eder: “Ey Kutsal Tanrı, Sen ki azizler arasında barınıyorsun, Sen ki Seraflarca Üçlü Kutsamalı sesleri ile övülmekte, Keruvlarca yüceltilmekte ve bütün semavi güçlerce tapınılmaktasın… Ruhlarımızı ve bedenlerimizi kutsa. Yaşamımızın her gününde Sana kutsallıkla hizmet edebilmeyi bize bağışla…”

Aziz Yuhanna Hrisostomos şöyle söylüyor: “Sevgili Hıristiyan kardeşlerim, her ne kadar etten ve kemikten oluşan bedenlerinizin zaaflarla dolu olduğunu düşünsenizde, bedensiz güçlerle birlikte Gçklerdeki RAB Tanrımız’ı yüceltebilecek durumdasınız. Kişisel zayıflıklarınıza rağmen bir şeyi tüm gücünüzle istediğinizde, Kutsal Ruh sizi sıkıca tutar ve Keruvlarla birlikte Üç kez Kutsal İlahisini söylemenizi sağlar, ruhunuz barışla dolmuş olarak Kutsal Üçlü’yü yüceltirsiniz. Göksel ve dünyevi ortak sevinçler vardır ve hep birlikte kutlanır; birincisi, Tanrı’ya teşekkürlerin, şükranların sunulması; ikincisi ise, Tanrı’ya övgüler sunan, sevinçle coşmuş bir koro.”

Üç kez Kutsal İlahisi ile melekler ve Kiliseye düzenli olarak katılan sadık imanlılar, Tanrının sonsuzlukdaki amacında birleşmiş olurlar.

İncil Okuması:

Kutsal İncil okunmadan hemen önce “Alleluia” diye ilahi söyleriz ve bu, “RAB Tanrı’ya yücelik olsun” demektir. “Aynı anda melek sesleri duyulur, tüm imanlı Hıristiyanları hep birlikte Tanrı’yı yüceltmeye davet ederler;

‘hepiniz, ey canlı ve sadık imana sahip olanlar,

hepiniz, ey Tanrı’nın sözünü sona dek sadakatle taşıyabilecek olanlar,

hepiniz, ey saygı ve korkuyla Tanrı’ya yaklaşanlar,

hepiniz, ey Bir, Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilisesinde birleşenler.

Alleluia sözü her zaman insanları Üçte Tek olan Tanrı’yı yüceltmeye teşvik eder,

Onlar övgüler sunmaktan asla yorulmazlar.

Melekler ve Başmelekler, Keruvlar, Seraflar ve Tahtlar, Egemenlikler,

Güçler, Yönetimler, Hükümranlıklar

Şükretmenin ve yüceltmenin hiç bir zaman yeterli olmadığını düşündükleri gibi

sizlerde Alleluia diyin!”

Aziz Altın Ağızlı Yuhanna, Kutsal Kitap okumanın önemini şöyle anlatır: “ Kutsal Ruh’un kendi eliyle hediyeler dağıtmasıdır. Bu hediyeler, eksiltme ve azaltma olmaksızın tüm ruhlara sunulmaktadır. Ayrı ayrı, her bireye, tekrar ve tekrar sunulur.”.

 

Keruvlar İlahisi:

“Ey Heruvimleri gizemle temsil eden bizler, yaşam veren Üç kutsallı ilahiyi nağmelendirelim. Şimdi hayatın bütün kaygılarını bir yana bırakalım ki her varlığın Kral’ιnι karşılayabilelim. O’ki görünmeden melekler ordusuyla çevrelenmektedir. Alleluia, Alleluia, Alleluia.”

Keruvlar ilahisi, Kutsal Perşembe ve Kutsal Cumartesi hariç yıl boyunca tüm Kutsal Ayin’lerde söylenir. Bu ilahideki seslenişimiz aslında Aziz Matta İncili’ndeki “Bunun için siz de hazır olun! Çünkü İnsanoğlu beklemediğiniz saatte gelecektir.” ayetini vurgular (24:44). İlahi, Büyük Giriş’ten önce söylenir ve burada, bu geçici dünyayı terkederek Tanrı Krallığında, tıpkı Keruvlar gibi O’nun huzurunda durarak övgüler sunmak istediğimizi gösteririz.

Keruvlar İlahisi söylendiği esnada Ruhani kişisel itiraf duasını okur. Bu duada da yine melekler belirtilmektedir: “Sen, her varlığın Efendisi, Sen ya Rab Allah’ımız göklerdeki ve yeryüzündeki varlıkların tek egemenisin. Sen ki Heruvimli tahtta otururusun ve Serafimlere hükmedersin ve İsrail’in Kralısın. Sen tek kutsalsın ve azizler arasında oturursun.”.

Buhurdanlık:

Buhurdanlık kullanımıda melekler alemi ile ilişkilidir. Aziz Müjdeci Yuhanna görümlerini aktarırken işyle yazar: “Altın bir buhurdan taşıyan başka bir melek gelip sunağın önünde durdu. Tahtın önündeki altın sunakta bütün kutsalların dualarıyla birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda buhur verildi.” (Vah.8:3). Dünya yaşamından ayrılmış olan Azizlerin, meleklerle birlikte Tanrı’nın tahtı önünde olduklarını ve dünyada yaşamakta olanlar için dualarını nasıl sunduklarını anlatıyor. Buhurdanlık dua içerisinde kullanılan güçlü bir unsurdur. Ruhanilerin buhur kullanmaları karşılıklı dua daveti gibidir. Ruhani peder buhurdanlıkla cemaate baktığında, tek tek her bireyin gözlerine bakıyor gibidir ve Vahiy kitabında meleğin buhurdanlığı getiripte Azizlerle birlikte dualarını sunması gibi, cemaatte buhurdanlıkla tüm dualarını RAB’be yükseltir.

Buhurdanın üstteki tutamacı Tanrısallığa; küçük kubbe (yarım küre gibi olan kısım) göklere; yukarıdaki kubbeyi aşağıdaki ateşin bırakıldığı kısım ile bağlayan üç zincir de kutsal üçlüğe (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) işaret etmektedir. Bu zincirlere bağlı olan dokuz ufak çıngırak ise meleklerin dokuz sınıfını  (Keruvlar, Seraflar, Tahtlar, Egemenlikler, Güçler, Yönetimler, Hükümranlıklar, Başmelekler ve Melekler) sembolize eder. Yukarıdaki kubbeyi, aşağıdaki kubbeye bağlayan ortadaki zincir ise gökten inerek beden alan Rab İsa Mesih’e işaret etmektedir. Bu orta zincire bağlı olan üç küçük çıngırak ise gökten inerek beden alan Rab İsa Mesih’in Kutsal Üçlük’ten biri, aynı kökenden olduğunun bir göstergesidir. Ateşin bırakıldığı kısma gelince; yanan kor ateş parçası Rab İsa Mesih’i karnında taşıyan ve bundan etkilenmeyip yanmayan Bakire Meryem Ana’ya işaret etmektedir. Ateşin üzerine konulan buhur (besmo) ise kutsallığa, buhurun etrafa yaydığı güzel koku da Rab İsa Mesih’in Tanrısal öğretileriyle günahın kötü kokusunu yok ettiğine işarettir. Firmoyu taşıyan kişinin kilise içinde attığı tur Rab İsa Mesih’in yeryüzündeki öğretişlerine ve tekrar gelecek olmasına işarettir.

Büyük Giriş:

Ruhaniler ve Kilise hizmetlilerinden oluşan alay Kutsal Armağanları alarak mumlar eşliğinde Altar’a getirirler. Bu Mesih İsa’nın melekler eşliğinde gelişidir. Tıpkı Mesih İsa’nın, tutuklu bulunduğu yerden Golgota’ya götürülüşüdür. Ve sonra Mesih’in yanında çarmıha gerilen hırsızın sesini duyarız, “Krallığında bizleride hatırla ey RAB Tanrımız, şimdi, her zaman ve sonsuzluklar boyunca.”.

“Her varlığın Kral’ιnι karşılayabilelim. O’ki görünmeden melekler ordusuyla çevrelenmektedir.”

 

Yakarış Ayini:

“Barış meleğinin güvenilir, yol gösteren, can ve bedenlerimizin koruyucusu olmasını Rab’bimizden dileyelim.”

Tanrı’dan, iman yolunda bizlere rehberlik edecek bir melek göndermesini istiyoruz. Koruyucu meleklerimiz dualarımızı alıyorlar ve cennetteki Tanrı’nın tahtı önüne taşıyorlar. Manevi mücadelemiz boyunca, koruyucu meleğimiz, ruhumuzun bütünlüğü ve inancımızı koruyabilmemiz için iblisle savaşıyor ve canımıza sürekli esenlik taşıyor. Tanrı’ya karşı görevlerimizi yerine getirmemizde ve komşularımızı sevmemizde yardımcı oluyor; ruhumuza, aklımıza ve yüreğimize mesajlar gönderiyor. Vaftiz oluşumuzla bir koruyucu meleğe kavuşuyoruz ve o son nefesimizi verinceye kadar, kurtuluşumuz için sürekli bizim yanımızda oluyor.

İman İkrarı:

Büyük iman açıklamasını okuduğumuz zaman, açıkça, Tanrı’nın görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı olduğunu ilan ediyoruz.

Kutsal Kurban:

Birçok melekle birlikte şeytan düştüğü zaman, Başmelek Mikail seslenir, “Doğru duralım”; tıpkı ruhaninin Kutsal Ayin’de imanlılara seslendiği gibi. Bu seslenişin anlamı, “korkuyla duralım, barış içerisinde Kutsal Kurban’ımızı sunalım”dır. Bize, melekleri, Başmelekleri, Serafları, Keruvları, Kutsal Altar’ın etrafında olan ve Kiliseyi dolduran tüm melekleri hatırlatıyor. Bu zaman zarfında, İsa Mesih’in huzurunda, gerçek ibadetimizi sunarken, yaratılmışlar olarak bir bütün oluyoruz. Kutsal Ayin elbette dünyada yapılıyor fakat sunduğumuz kansız kurban, yeryüzündeki Kiliseden Cennet Krallığına atfediliyor. Bu yüzden Ayin’in bu kısmını, “Kutsal Kurban” diye adlandırıyoruz. Dünyada bulunan Altar, cennetteki ile bir oluyor. Burda sunulan günah sunusu, saygı ve sadakat, orada şükran sunusu, övgü ve yüceltme oluyor.

Aziz Yuhanna Hrissostomos, “eğer biri cennetin kapılarını açarsa ve siz babanızı, kardeşinizi görebilmeyi başarsanız dahi onlarla konuşmaya cesaret edemezsiniz. Aynı şekilde, burada da ruhsal okumalar ve dualarla dolmalısınız. Çünkü Kilise yeryüzündeki cennettir.” der.  Yani Tanrı’nın Kutsalı Hrisostomos, cennettekilerin Kutsal oldukları gibi Kutsal olunması gerektiğini anlatır.

İmanlılar Kutsal Kurban’a yaklaştıkça Tanrı’nın tahtına yaklaşmış olurlar. Ayin esnasında bizler burada, dünyadayken, aynı zamanda cennetteyizdir. Bunlar birleştirilmiştir. Fiziksel ve Ruhsal olarak Kutsal Altar’da birleştirlmişlerdir.

Kutal, kutsal, kutsaldır Rab-ül-Sabaut. Gökler ve Yerler görkemi ile doludur. Yücelerdekine Osanna. Rab’bin adıyla gelen kutlu olsun. Osanna yücelerdekine.” diye ilahi söyleriz. Bu Yeşaya peygamber’in Seraflar’dan duyduğu yüceltme sözleridir, “Her Şeye Egemen RAB Kutsal, kutsal, kutsaldır. Yüceliği bütün dünyayı dolduruyor.” (Yeş.6:3) ve bunun üzerine İsrailliler şu şekilde ilahi söyleyerek meleklere katılırlar: “Kutsansın RAB`bin adıyla gelen! Kutsuyoruz sizi RAB`bin evinden. RAB Tanrı`dır, aydınlattı bizi. İplerle bağlayın bayram kurbanını, İlerleyin sunağın boynuzlarına kadar. Tanrım sensin, şükrederim sana, Tanrım sensin, yüceltirim seni.” (Mez.118:25-28).

Kutsal Kurban’ın başında ilahiler yükselmeye başladığı zaman, Kutsal Ruh iner Kutsal Armağanların üzerine ve orada bulunan şarabı ve ekmeği Mesih’in gerçek kanına ve bedenine dönüştürür.

Dilek:

Orada, cemaatin ve görünmeyen meleklerin üzerinde artık Kutsal bir Işık vardır. Kutsal Armağanlar Kutsal Ruh tarafından lütufla donatılmıştır. Ve ruhani sağ elini kaldırarak cemaati kutsar: “Yüce Tanrı’mız ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in merhameti sizinle olsun.”.

 

Kutsal Komünyon’un Hazırlanması:

“Tanrı korkusu, iman ve sevgiyle yaklaşalım” diyerek, ruhani imanlıları, günahlarının bağışı ve sonsuz yaşam için Mesih İsa’nın kanı ve bedeni olan Kutsal Sofra’dan almaya davet eder.

Kutsal Komünyon’un dudaklara değişide, “Bu dudaklarına değdi, kötülükleri kaldırıp günahlarından arındıracak”, tıpkı peygamber Yeşaya’ya Serafların söylediği gibidir, “İşte bu kor dudaklarına değdi, suçun silindi, günahın bağışlandı” (Yeş.6:7).

                                                        

                                                             Sonuç:

Kutsal Ortodoks Kilisemiz Pazartesi günlerini Kutsal Meleklere ayırmıştır. Her Pazartesi günü Kiliselerimizde, övgü ve dualarla Kutsal Melekleri anarız, “Ey Kutsal Başmelekler ve melekler, bizim için Tanrımıza dua edin”.

Var olan her şey, her varlık, Tanrı’nın eşsiz kudreti ile yoktan var edilmiştir. Görünür dünyayı bütün zenginliği, çeşitliliği ve düzeni ile yaratan Tanrı birde görünmez dünya dediğimiz manevi yaşam alanını yaratmıştır. Yaratılan tüm varlıklar, özgür iradeleri ile yaratılmışlardır ve her biri kendi içerisinde kendi iyiliğini ve yeteneklerini taşır fakat her canlı Tanrı’nın iyiliğini ve bilgeliğini yansıtır. İnsan soyu günaha düşüşü ile Tanrı’dan uzaklaşmış, melekler ise yaratıldıkları kutsallık içinde Tanrı’nın huzurundadırlar ve Tanrı’nın merhameti sonucu insanlarla bir ilişkileri vardır.

Şu ana kadar yazdıklarımızdan biliyoruz ki, dünyanın ve manevi alemin ilahi bir ilişkisi vardır: melekler ve insanlar. insan yaratılış olarak sadece ruhdan ibaret değildir, aynı zamanda bir bedenede sahiptir ve yaratılış olarak Tanrı’nın benzerliğinde yaratılmıştır. Mesih İsa insanı Tanrı’nın tahtına yaklaştırmıştır. Bu nedenle diyebiliyoruz ki, yaratılışının özünde Keruvlar’dan daha saygın ve Seraflar’dan kıyaslanamaz ölçüde yücedir. Yani insanoğlu yaratılışın tacıdır. Yaratılış itibarı ile meleklere hizmet etmezler aksine melekler kurtuluşu miras alacak tüm insanlara hizmet ederler. Hıristiyan imanlılar için bu sadece sevinç sağlamaz, aynı zamanda, Tanrı’nın huzurunda büyük sorumluluklarını yerine getirebilmelerinide sağlar.

Ne kadar harika ve rahatlatıcı bir düşüncedir, melekler gibi sadık, yol gösteren, yardımcı ve koruyucu arkadaşlarımızın olması. Hele Tanrı’nın huzurunda bizim için sürekli dua ediyor olmaları, Tanrı’nın eşsiz bir sağlayışıdır.

Ne muhteşem parlaklıkları var sabah yıldızlarının,

Göksel görkem ile dolu, ışıl ışıl.

Onlarla gün hiç bir zaman geceye dönmez,

Sevinçle yükseltirler ilahiyi “Üç kez Kutsal”,

Dünya boşlukta var olduğu zaman,

Gezegenler hızlıca yerlerini aldıklarında,

Ve altı gün harika bir şekilde tamamlandığında,

Bütün Tanrı çocukları sevinçle haykırdılar.

(Aziz İlahici Yuhanna)

  1.            Bölüm

                                                    Düşmüş Melekler, şeytan

“Kusursuzlukta örnek biriydin, bilgeliğin ve güzelliğin eksiksizdi. Sen Tanrı`nın bahçesi Aden`deydin. Yakut, topaz, aytaşı, sarı yakut, oniks, yeşim, laciverttaşı, firuze, zümrütle, çeşit çeşit değerli taşla bezenmiştin. Kakma ve oyma işlerin hep altındandı. Bunlar yaratıldığın gün hazırlanmışlardı. Meshedilmiş, koruyucu bir Keruv olarak seni oraya yerleştirdim. Tanrı`nın kutsal dağındaydın, yanan taşlar arasında dolaştın. Yaratıldığın günden sende kötülük bulunana dek yollarında kusursuzdun. Ticaretinin bolluğundan zorbalıkla doldun ve günah işledin. Bu yüzden kirli bir şey gibi seni Tanrı`nın dağından attım, yanan taşların arasından kovdum, ey koruyucu Keruv. Güzelliğinden ötürü gurura kapıldın, görkeminden ötürü bilgeliğini bozdun. Böylece seni yere attım, kralların önünde seni yüzkarası yaptım…” (Hezekiel 28:12-19)

Tanrı’nın iradesini yerine getiren iyi ruhların haricinde, Tanrı’ya isyan eden ve kötülüklerini sürdüren kötü ruhlar da vardır. Bunlar iblisler veya şeytanlar olarak adlandırılırlar. Eski ve Yeni Ahit’ten ve Azizlerin yaşamlarından aktardıkları ile bunlar hakkında bilgi edinebiliyoruz.

Başlangıçta Tanrı iyi ruhlar olan melekleri yarattı. Bunlar Tanrı’nın iradesini yerine getirmek üzere özgür iradeye sahip varlıklar olarak yaratıldılar. Fakat bazıları Adem gibi kendi iradelerini takip ettiler ve Tanrı’ya karşı geldiler. Böylece şeytan isyan etti ve Tanrı’nın ona verdiği özgürlüğü kötüye kullandı.

İbranice orjinali satan olan ve dilimize Arapça’dan şeytan olarak geçen kelime düşman anlamına gelmektedir. Başlangıçta “sabah yıldızı, ışık meleği” (lusifer) olarak yaratılan şeytan (Yeş.14:12) kibre kapılarak Tanrı’nın tahtının üstünde bir tahta sahip olma arzusundan dolayı düşmüştür, Tanrı’nın Kutsallığından uzak kılınmıştır. Yeşaya peygamber şöyle yazar, “Ey parlak yıldız, seherin oğlu, göklerden nasıl da düştün! Ey ulusları ezip geçen, nasıl da yere yıkıldın! İçinden, “Göklere çıkacağım” dedin, “Tahtımı Tanrı`nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım; ilahların toplandığı dağda, Safon`un doruğunda oturacağım. Bulutların üstüne çıkacak, kendimi Yüceler Yücesi`yle eşit kılacağım.” Ancak ölüler diyarına, ölüm çukurunun dibine indirilmiş bulunuyorsun.” (Yeş.14:12-15). Şüphesiz şeytanın düşüşü, Aziz Luka İncil’inde RAB’bin belirttiği gibi olmuştur, “İsa onlara şöyle dedi: “Şeytan`ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm.” (Luk.10:18). Ona bağlı olan meleklerde onunla birlikte Tanrı’ya isyan ettiler ve önderleri olan şeytanı takip ettiler. Önceki görkemli ışıklarını kaybederek karanlığa düştüler ve şeytanı takip eden iblisler (cinler) haline geldiler. Vahiy kitabında bu anlatımı açıkça görebiliyoruz, “Gökte savaş oldu. Mikail`le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha -İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan- melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.” (Vah.12:7-9).

Şamlı Aziz Yuhanna bu konuda şöyle yazar:

“Başlangıçta iblis kötü olarak yaratılmadı, aksine iyiydi ve iyi amaçlar için yaratıldı. Yaratıcıdan kaynaklı hiçbir kötülük bulunmuyordu. Yaratılışına uyumlu olarak yaşamak yerine, özgür iradesi ile Yaratıcının ona bahşettiği onuru ve parlaklığı sürdürmedi ve Tanrı’ya karşı gelerek iyiden ayrılan ilk oldu. Artık onun içinde iyi hiçbir şey yoktur. Öyle ki, ışığın yerine dahi karanlığı koymuştur. İyilik aklın ışığıdır ama iblislerin işleriyle akıllar karanlıkla kaplanır. Şimdi sayısız göksel varlık onunla birliktedir, onu takip ederler ve onun düşmüşlüğünü paylaşırlar. Bu nedenle düşmüş tüm melekler, iblisler (cinler) olarak adlandırılır. Meleklerle aynı doğaya sahip olarak yaratılan bu varlıklar artık kötüdür ve kendi özgür iradeleri ile iblisi takip etmeyi seçmişleridir.”

Dilimize “cinler” olarak çevrilmiş olan düşmüş melekler diğer dillerde iblisler ve şeytanlar olarak geçer çünkü kötülüğün hizmetkarlarıdırlar. Türkçe Kutsal Yazılar’da cinler olarak tabir edilen bu düşmüş göksel varlıkların islami öğretideki cinlerle işleyiş anlamında veya yaratılışları anlamında benzerlikleri yoktur. Onlar şeytan gibi düşmüş meleklerdir ve Tanrı tarafından başlangıçta iyi olarak yaratılmışlardır. Hezekiel peygamber’in anlatımında da gördüğümüz gibi iblis başlangıçta Keruvlardan biri, bir başmelektir fakat düşüşü ile bu yetkisini kaybetmiştir. Cinler olarak tabir ettiklerimizde şeytanın peşinden giden meleklerdir. Melek olarak tabir ettiğimiz ilahi varlıklar temizliği ve kutsallığı temsil ettikleri için düşmüş melekler melek olarak adlandırılmazlar, onlar şeytanlar veya iblisler olarak adlandırılırlar. Nitekim Eyüp peygamber kitabında da gördüğümüz gibi, şeytan ilahi varlıklarla aynı tutulmaz. İlahi varlıklar Tanrı’nın huzuruna gelen yetkili meleklerdir fakat kitaptaki anlatımda şeytan bunlardan farklı tutulur. Çünkü o içindeki iyiliği ve kutsallığı tamamen kaybetmiştir ve artık Tanrı’nın Başmeleklerinden biri değildir.

 

                                                       Kötülük ve şeytan

“Kötü”nün Türkçe sözlüklerdeki kelime anlamına baktığımızda amaca uygun olmayan, kusurlu ve yetersiz olan, korku ve endişe verici olan, zarar, acı ve rahatsızlık veren, zararlı etkide bulunan, ahlaki bakımdan iyinin karşısında yer alıp, yanlış ya da kabul edilemez olan şey, mutluluğa, ideallere, amaca ulaşmayı engelleyen durum veya oluşum için kullanılan niteleme olarak açıklandığını görürüz.

“Kötülük” ise doğadan gelen ya da bilinçli insan eyleminin sonucu olan ve insan varlığına dünya yaşamında büyük zarar veren duruma ya da oluşuma daha genel bir çerçevede verilen addır.

Tarih boyunca iyilik ve kötülük kavramları sürekli tartışılmış ve bu tartışmaların merkezinde hep Tanrı hedef alınmıştır. Filozoflar kötülüğün temelini bulma çabalarını Teodise (Tanrı savunusu) tartışmaları altında yürütmüşlerdir. Felsefe tarihinde ilk Teodise, Yunan filozof Platon’a aittir ve sonrasında yüzlerce yıl bu tartışmalar sürmüştür. Birçok filozof ve Hıristiyan din bilgini bu konuda uzun uzadıya yazılar yazmıştır. 19. yüzyılda yaşamış olan Alman filozof Kant bu konuda diğerlerine nazaran daha doğru bir yaklaşımla, “insan aklı böylesi insan zekasını aşan bir sorunu çözebilecek yetenekte değildir” der, nitekim Alman filozofun bu mantığını oluşturanda Kutsal Yazılar’dır (Rom.11:33-34).

Mantıksal olarak, kötülüğün oluşmaması için iyiliğin kendi sınırları içerisinde muhafaza edilmesi gerekir. Elbette ki Tanrı’nın iyiliği sınırsızdır fakat geçici bir zaman için, özgür iradenin bir ürünü olarak ortaya çıkan kötülük dünya yaşamında yer almaktadır. İyililik, dokunup koklayabileceğimiz veya ölçüm aletleri ile çeşitli miktarlara ayırabileceğimiz maddesel bir kavram değildir, bu yüzden kapladığı bir alanı, bir hacmi veya bir ağırlığı yoktur. Soyut bir kavram olarak iyilik, kendi içerisinde özgürlüğüde barındırır. Aziz Elçi Petros bize, özgürlüğün kötülük yapmak için bahane edilebileceğini söyler (I.Pet.2:16). Yani bu arzudan ve dürtülerden kaynaklanan bir sınır aşımıdır. Özgür irade sevginin sunumudur, aksi halde sevgi zorunluluktan doğar bir hale gelirdi, ki o zaman sevgi sevgi olmaz, bir mahkumiyete, zorunlu boyun eğişe dönerdi. Bu yüzden Tanrı başlangıçta canlıları yarattığı zaman, onları kendisine mahkum etmemiş, aksine onlara özgür irade vererek, sevginin kutsallığında, kendi öz iradeleri ile yer almalarını istemiştir. Tanrı kendi adaleti içerisinde yarattığı özgür varlıkları iyilik sınırları içerisinde ve özgür iradeleri ile yaratmıştır. Yani yaratılmış olan varlıklar kendi iradeleri ile Tanrı’dan bir adım uzaklaştıklarında bu iyilik sınırlarının dışına taşmış oldular ve düşüş başladı. Burada verilebilecek en bariz örnek, Tanrı’nın benzerliğinde yaratılmış olan Adem’in arzularına yenik düşerek kötülüğe nasıl kapı açtığıdır. Burada kötülüğün Adem’den önce varolduğunu fakat kötülüğün oluşumu için bize açıkça bir örnek verildiğini görebiliyoruz. Adem, yılanın onu ayartmasından ziyade kendi arzularına yenik düştüğü için günahkar oldu ve Tanrı’dan uzaklaştı. Uzaklaştı çünkü iyiliğin kaynağı olan Tanrı görkemli bir ışık, oysa kötülük karanlıktır. Tanrı’da karanlık yoktur (I.Yuh.1:5) ve Adem karanlığa adım attığı için ışıktan uzaklaşmış oldu. Bunun gibi iyi olarak yaratılmış olan meleklerde arzularından kaynaklı, karanlığa adım atmış ve ışıktan uzaklaşmışlardır. Ama insan ile düşmüş melekler arasındaki fark; insanlar tövbe ederek ışığa yürüyebilecekken, iblisler karanlığı sahiplendikleri için sonsuz mahkumiyet almışlardır (Yahuda 1:6).

İblisin düşüşüne veya kötülüğün varolmasına dair birçok soru mevcut elbette. Kutsal Yazılar’ı dikkatlice incelemeyen veya Kutsal Ruh’un yönlendirimiyle açıklamalar yapmış Azizlere kulak vermeden insanlar bu soruların cevabını bulmaya çalışırlar. Çoğu zaman bilim adamlarının açıklamalarına kulak verir ve o açıklamaları genişleterek yanıta kavuşmak isterler. Tanrı tanımaz birçok insan, Tanrı’nın neden iblisi yarattığını veya kötülüğün nasıl oluştuğunu sorgulayarak, Tanrısız insanlar yaratma çabasındadırlar. Birçok bilim adamına göre kötülük, iyiliğin olmadığı yerdir. Halbuki iyiliğin olmadığı bir yer yoktur. Daha öncede değindiğimiz gibi iyilik bir madde değil bir eylemliliktir. Mutlak iyiliğe sahip olan Tanrı, yarattığı her şeyi bu iyilik içerisinde yaratmıştır. Bu durumda her şeyin yaratıcısı Tanrı olduğuna göre, iyilik her yerdedir. İyilik gibi kötülükte bir eylemliliktir ve iyiliğin olmadığı yerde değil iyiliğe sırt çevirildiği veya iyiliğe karşı kör olunduğu zaman ortaya çıkar. Kötülüğün oluşumundaki bir diğer etken ise, mutlak iyiliğe karşı kendi iyisini oluşturma çabasıdır. Tabii mutlak iyilik dışında iyilik olamayacağı için, burada bireysel bir arzu vardır ve oluşturulmak istenen iyilik, şahsi çıkarlara dayanan ve diğerlerini yok sayan bir iyiliktir, ki bu kötülüğün evrimidir.

İşte iblisin kötülüğünü veya kötülüğe düşerek kötülüğün kaynağını oluşturduğunuda bu mantıkla çözebiliyoruz; Tanrı’nın iyiliğine sırt çevirmesi, özgür iradesi ile kendisini arzuları doğrultusunda karanlığa mahkum etmesi, kendisi için iyi olduğuna inandığı Tanrı’nın tahtından daha yüksekte bir tahta sahip olma tutkusu…

Elbette bütün bunları Kutsal Yazılar’ın ve yaşamış olan Tanrı’nın kutsallarının bizlere aktardıkları deneyimler ve esinlemelerle biliyoruz. Fakat Aziz Elçi Pavlos’un söylediği gibi, daha detaylı bilgiyi anca Tanrı’nın huzur diyarına ulaşabildiğimiz taktirde öğrenebileceğiz; “Şimdi her şeyi aynadaki silik görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman yüz yüze görüşeceğiz. Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman bilindiğim gibi tam bileceğim.” (I.Kor.13:12).

                                            

                                         Kötü Ruhların Varlığı

 “Peygamberlerin sözleri bizim için daha büyük kesinlik kazandı. Gün ağarıp sabah yıldızı yüreklerinizde doğuncaya dek, karanlık yerde ışık saçan çıraya benzeyen bu sözlere kulak verirseniz, iyi edersiniz.” (II.Pet.1:19).

Fiziksel özelliklerimizle iblisleri göremeyiz fakat onları nasıl yenilgiye uğratacağımızı öğrenebiliriz. Bu bilgiye ulaşabileceğimiz kaynağın, Kutsal Ortodoks Kilisesinde yaşam bulmuş olan, yaşayan Kutsal Kitap ve deneyimlerini bizlere aktaran Tanrı kuşanmış Kutsal Babalarımızın öğretileri olduğu kuşkusuzdur. Kutsal Yazılar’ın daha en başında iblisin gerçekten mevcut olan bir varlık olduğu ile karşılaşırız. Yaratılış kitabındaki anlatımdan biliyoruz ki şeytan, yılan kılığına girerek ilk atalarımızın yanına gitmiş ve Tanrı’nın buyruğuna karşı gelmeleri için onları ayartmaya çalışmıştır (Yar.3:1-19).  Tanrı’nın Kutsal peygamberi Süleyman’da buna değinerek, insan hayatını harap eden günahın ortaya çıkışının temel nedeninin şeytan olduğunu söyler, “Oysa Tanrı insanı yok olmayacak şekilde yarattı, Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Şeytanın çekememezliği dünyada ölümü getirdi, şeytanla arkadaşlık yapanlar bu gerçekle karşılaşacaklardır (Bilgelik 2:23-24). Bu nedenle şeytan, “başlangıçtan beri katil” olarak adlandırılır (Yuh.8:44).

Yasanın Tekrarı kitabında peygamber Musa’nın, kötü ruhların varlığının açıkça farkında olduğunu görüyoruz. İsrailoğullarına yasanın açıklandığı kitapta peygamber Musa, kurbanlarını Tanrı’ya değilde iblislere sunduklarını yazıyor (Yas.Tek.32:17). Aziz Altın Ağızlı Yuhanna bunu açıklarken, “İsrailoğulları putlara kurbanlar sundular ve o putların içinde iblisler bulunuyordu” der.

Eyüp kitabında iblisin, doğru bir adam olan Eyüp’e işkence ettiğini (Ey.1:6-22), peygamber Davut’u İsrail’in sayısı hakkında kışkırttığını (I.Tar.21:1) ve Kral Saul’u nasıl delirttiğini (I.Sam.16:14-15) görüyoruz. Krallar kitabında (I.Kr.22:19-23) ve peygamber Zekeriya kitabında (3:1-2) iblisin kişisel özellikleri olan kıskançlığı, düşmanlığı, yalancılığı, kurnazlığı ve kötülüğü görüyoruz. İlkin, İsrail’in Kralını Tanrı’ya ihanete davet etmek ister, yalanın ruhu halinde peygamberlerin ağzında yer alacağını ve onları aldatacağını açıklar. İkincide ise, İsrail halkını karalamaya çalışır. Kutsal Elçi, Müjdeci ve İlahiyatçı Yuhanna, Tanrı Oğlu’nun dünyaya gelişi ile kötü ruhların bağlandığını söyler, “Günah işleyen, iblistendir. Çünkü iblis başlangıçtan beri günah işlemektedir. Tanrı`nın Oğlu, iblisin yaptıklarına son vermek için ortaya çıktı.” (I.Yuh.3:8, Mat.12:24-29, Yak.219). Bu ayetten anlıyoruz ki, iblis insanları inançlarından, gerçekten uzaklaştırdı ve düşüşü getirdi. Zaten iblis kötü biri olmasaydı, Mesih’in dünyaya gelmesi gerekmezdi. Aksi halde tüm Hıristiyanlığı reddetmek gerekirdi çünkü bütün Kutsal Yazılar bize Mesih’in, günahın tohumunu eken iblisin kötü işlerini bozmak için geleceğini ve geldiğini anlatır. O bizi kötü olandan kurtarır!

İsa Mesih Yahudilere şöyle diyor, “Siz babanız iblistensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. Başlangıçtan beri o katildi. Gerçeğe bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır.” (Yuh.8:44). Öğretilerde ve benzetmelerde Mesih bize, iblisin ve tüm kötü ruhların, insanlığa zarar vermeye çalıştığını öğretir. Bu yüzden Mesih İsa gelişi ile son yargısınıda bildirmiştir, “Ey lanetliler, çekilin önümden! İblisle melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!” (Mat.25:41).

Bu nedenle RAB’bimiz bizlere dua etmeyi öğrettiği zaman, “kötü olandan bizi kurtar” dedi. Bu duanın sürekliliği olduğuna göre, Mesih’i takip edenlerin ve Kutsal Ortodoks imanına sahip olanların buna belirli bir süre katlanmaları gerekiyor demektir. Açıkçası, Aziz Matta İncil’inde bize, kötü olana katlanmamız gerektiği ama kötülüklerini bilerek ondan uzak durmamız gerektiği öğretilir. Hatta öyle ki, bu dünya yaşamında kötülük iyiliği yeniyor gibi görünür. Mesih, maddecilik ve duygusallıkla esareti altına girdiğimiz bu dünyanın prensinin esaretinden bizi kurtarmak için gelmiştir. Ve dünyanın sonuna kadar katlanmamız gereken iblise karşı bize Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilise’sini bir kurtuluş gemisi olarak vermiştir. Bu gemiye insanlar özgür iradeleri ile binerler ve Tanrı’nın sağlayışıyla kötülüğe karşı bir beden olarak mücadele ederler.

Yani imanımızla emin oluyoruz ki kötü ruhlar gerçektir ve bu bireysel varlıklar yaşamımız boyunca karşımıza çıkarlar. Sadece Kutsal Ruh tarafından aydınlatılmış olanlar bu iblislerin gerçek karakterini anlayabilirler ve onlara karşı savaşa bilirler, bu savaş içerisinde her zaman sağlam bir morale sahip olabilirler, onları mağlup edebilirler ve böylece kurtuluşa kavuşacak olanlara da güç verebilirler. Yalanın, ayartının ve tüm çirkinliklerin babası olan iblise karşı Kutsal Ortodoks Kilisemiz bizlere her ayinde ve her günlük duada Tanrı’dan bizleri, zararlı yılanın saldırılarından ve tehditkar varlığından korumasını dilememizi öğütler.

Aziz Kronstadt’lı Yuhanna, “karanlıkta veya ölümün gölgesinde oturanlar asla Doğruluk Güneşi’ni göremezler” diyor.

                        

                                        Kötü Ruhların Meskeni

Tanrıya itaatkar bir melekken iblis cennette yaşıyordu. Kendisini diğer ruhlardan daha yüce ve bağımsız bir güç olarak görmeye başladı ve Tanrı onu ve onu takip eden diğer melekleri cennetinden kovdu. O zamandan beri “boşlukta” veya “dünyanın etrafında” yaşamaktadır. Bu bilgi bizlere Kutsal Yazılar aracılığı ile verilmiştir (Ey.1:7-22). Aziz Elçi Pavlos, iblislerin bu dünyanın üzerinde, gökte bir yerde olduğunu söyler, “Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır.” (Ef.6:12). Buradan, kıskançlıkla dolu olan iblisin kendisine bu dünya üzerinde bir yer bulduğunu, diğer kötü ruhlara komut ettiğini ve kendisine bağlı bir hiyerarşi yarattığını anlıyoruz. Aziz Büyük Athanasios bu konuda, “iblis, insan soyunun düşmanı, cennetten düşmüş olan, kendisine izin verilen alanda, bu göğün üzerinde bir yerde yaşamaktadır, öyle ki iktidarını bu dünyada bulunan iblislerden yüksek bir yerde tutarak onlara hükmetmektedir…, onların işbirliği ile insanları aldatmakta ve mücadele edenlere karşı savaşmaktadır. Aziz Pavlos’un yazdığı gibi, “Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız.” (Ef.2:2).” Aziz Yuhanna Hrisostomos 42. Mezmurun yorumunda, “Havada (üstümüzde) kaç tane şeytan var? Kaç tane kötü güç var? Şayet Tanrı onların yüzlerini göstermelerine izin verseydi, herhalde hepimiz delirirdik.” der. Eğer iblisler havayı kaplıyorsa, o halde her tarafımızı çevreliyorlar demektir. Aziz Keşiş Theophan, “ -Gökteki kötü ruhlar- belirtmesinin çevirisi ve anlaşılır hali, ruhların havada uçuştuklarıdır, havanın her yerde bizi kucakladığı gibi onlar her yerdedir. Onlar her zaman bizim yanı başımızdadırlar, nemli ve pis bir yerdeki sivrisinekler gibi.” diye yazar iblislerin meskeni hakkında.  

Bu yüzden RAB bize, “kötü olandan bizi kurtar” diye dua etmeyi öğretmiştir. Çünkü iblisler bizim gibi bu dünyada ve bizim etrafımızda yaşarlar.

                             

                                              Kötü Ruhların Etkisi

Kötü ruhların etkilerinden bahsettiğimiz kadar güçlerinden bahsetmeyiz. İblisler yalancı ve hilecidirler. Yani diyebiliriz ki iblislerin gücü, insanlarda yanılgı yaratacak kadardır. Aziz büyük Antoni bu konuda şöyle yazmıştır, “Bir kelime dahi doğru konuşamayan, yalancı iblislerden hatta onların lideri olan şeytandan korkmamamız gerekir… şeytanla aynı yapıya sahip olan bütün kötü ruhlar, yılanlar ve akrepler gibi, Hıristiyanların ayaklarının altına serilmiştir. Bu yüzden onların aldatıcılığından korkmamamız gerekir. Ayartmaları şüphesiz görünür ama bir süre sonra kaybolur, onlar herbir imanlıya zarar vermeye çalışırlar… Emin olmalıyız ki, Mesih’in yüceliği yanında onların kibri bir hiçtir.”.

Başlangıçtan beri o katildir ve yalanın, kötülüğün babasıdır (Yuh.8:44); ne zaman ki bunu unuturuz, işte o zaman yaşamımızda aktif hale gelerek bizi kutsallığa karşı duracak hale getirirler, çünkü kendisinin güçsüzlüğüne inanarak umursamaz bir halde yaşamaya başladığımız anda onların gücüne yenik düşmüşüz demektir. Kendilerini bize arkadaş olarak gösteren bu varlıklar, arzularımızın tatmininde bizi kamçılarlar, bu yolla birlikteliklerini kuvvetlendirmek isterler ve Tanrı sağlayışı haricinde hiç bir güç onları bizden uzak tutamaz.

Bazen kötü ruhlar kendilerini öylesine farklı gösterirler ki, biz bizi peşinden sürükleyen şeyin sevgiden yana olduğunu, bize güç kazandıracağını ve arzularımızın tatminine ulaşacağımızı düşünürüz. Oysa onlar iblislerdir, ayartının her halini bilirler ve imanlıları, Tanrı’ya aşkla bağlı insanları, Tanrı korkusu olan insanları kendi oyunları ile yaralamak ve düşürmek isterler. Ancak bizim güçsüzlüğümüzle onlar güçlü olabilirler aksi halde güçleri üzerimizde etkisizleşir. Zaten şeytan olağanüstü bir güce sahip olsaydı, yeryüzünde hiç kimsenin Hıristiyan olmasına izin vermezdi. O yüzden eylemleri kurnazlıkla doludur ve insan yaşamında etkisini anca kişilerin bireysel tercihleri sonucu gösterebilirler.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

Hatta kurnazlıkları o denli güçlüdür ki, imanlı olupta sadece genel iman kurallarını bilen ama gerçek Tanrı inancını bilmeyen fakat bildiğine inanan, araştırmayan ve yanlışlar karşısında azarlanmaktan nefret eden insanların, kendi yüreklerinde ve akıllarında kendilerince bir tanrı inancı yaratmalarını sağlayarak bunu gerçek Tanrı inancına karşı kullanırlar, yani iyi ve güzel olarak gözükerek mutlak iyinin karşısına dikilirler. Savunulan fikirlerin Kutsal Kitap kaynaklı olduğu iddia edilir. Gerçeğin yerine gerçeğe yakın yalanı koyarlar ve gerçekten adım adım uzaklaşırlar. Küçük oyunlarla başlayan iblis oyunları insanları böylelikle karanlığa sürükler ve gerçeğe karşı savaşır hale getirir. Bu noktada insanların Tanrı düşüncesini eksiksiz ve yorumsuz, Kutsal Kilisenin öğrettiği şekli ile kabullenmeleri gereklidir. Yoksa herkes kendi doğrusunu yaratarak iblisin peşinden sürüklenir.

Böylece diyebiliriz ki, irademizi onlara teslim edersek iblislerin yaşamımızda etkisi büyüktür. Tıpkı şeytanın etkisiyle dolan Yahuda İskariyot gibi; Mesih İsa’ya ihanetinden pişmanlık duyarak intihar etti. Görüyoruz ki yalanın ve aldanmanın gücü çok büyüktür, şeytanın etkisi yaşamımızı alt üst edebilir ve hatta kendimizi yok etmemizi dahi sağlayabilir. Etkisi sadece ruhsal olarak değil, fiziksel belirli şeylere bağımlılık olarak veya psikosomatik (fiziksel belirti olmaksızın vücutta beliren rahatsızlıklar) hastalıklar olarakta görülebilir. Kutsal Yazılar’da da açıkça görüldüğü gibi dünyada çeşitli aktivitelere sahiptirler. Örneğin bir insanın veya hayvanın içine girebilirler (Luk.8:29-33) veya Teofani bayramında suyun kutsanması sırasında okunan dualardan bildiğimiz gibi, suların içerisinde yer alabilirler.

Cennetten kovulduklarından beri Göksel Krallığa giremez oldular. Bu yüzden tüm dikkatlerini, onlar için tek ulaşılabilir yer olan dünyaya karşı yönelttiler ve burada insanlar arasına kötülük ekmek için uğraşmaktadırlar. Kötü aktiviteler haricinde hiç bir şey onları memnun edemez. İyilik krallığı olan Tanrı Krallığı onları içinde barındırmadığı gibi onlardan nefret eder. Göksel yerlere ulaşamayan iblisler, dünyadaki eylemleri ile Tanrı Krallığını yok etme çabası içerisindedirler (II.Kor.4:4). Kurtarıcımız İsa Mesih “iblis düşmanımızdır” der, iyi tohum ekili alana girerek, buğdayların arasına deliceler serpen bir düşman (Mat.13:24-25). İblis düşmandır, Tanrı’nın ve yarattıklarının düşmanı; ilk yaratılan insanı Tanrı’dan uzaklaştırarak ve etkisi altında tutmaya çalışarak düşmanlığını çok açık bir şekilde gösterdi. Şimdi ise, Tanrı’yı arayan insanların onu bulmasına engel olmak için elinden geleni yapmakta, saptırmakta, Tanrı adına inşaa ettiği farklı inanışlara yönlendirmekte hatta putlara tapmalarını sağlamaktadır. Aziz Elçi Pavlos’un söylediği gibi, paganların sundukları kurbanlar insanları Tanrı’ya değil şeytana taşımaktadır. Birçok mucizevi olay veya insan aklını aşan olay göstererek insanları peşinden sürükler çünkü günahlı insanlar bilmediklerinin gücünden etkilenmeye ve peşinden sürüklenmeye açıktırlar (Elç.İşl.13:10). Kendi çıkarları için kendisine ışık meleği süsü verebilir (II.Kor.11:14), bu görünüşü ile imansızlık ve çeşitli arzular uyandırabilir. Kutsal Elçi Petros Hananya’ya “nasıl oldu da şeytan`a uydun, Kutsal Ruh`a yalan söyleyip tarlanın parasının bir kısmını kendine sakladın?” der (Elç.İşl.5:3). Yani şeytanda bir vücutta hareket edebilir ve çeşitli fiziksel acılar verebilir.

Elçilerin öğretisine göre, dünyadaki tüm kötülüklerin sağlayıcısı şeytanlardır. Aziz Elçi Yuhanna’nın mektuplarında şöyle yazılıdır, “Günah işleyen, iblistendir. Çünkü iblis başlangıçtan beri günah işlemektedir…” (I.Yuh.3:8) ve Aziz Elçi Pavlos, “Kimisi zaten sapmış, şeytanın ardına düşmüştür.” (I.Tim.5:15) der. Kutsal Kitap, Müjde’nin ışığından uzak her beyinin iblis tarafından körleştirildiğini (II.Kor.4:4), bu insanların kendi iradelerini takip ettiklerini düşünerek şeytanın ağına düştüklerini öğretir (IITim.2:26). Hatta bazen oluşturduğu koşullar Tanrı hizmetkarlarının önünde dahi engel oluşturabilir (I.Sel.2:18).

İnsanlar üzerinde iblislerin etkisi kuşkusuz inkar edilebilecek bir şey değildir. Tanrı’ya imanla bağlı insanlara sürekli saldırırlar fakat etkin olabilecekleri alan günaha açık olan insanlardır. Kurtarıcımız RAB Tanrı İsa’nın söylediği gibi, günahlı olan eve girer ve oraya yerleşirler çünkü bu onlar için çok kullanışlı bir alandır (Mat.12:43-45). Aziz Elçi Pavlos’da günahın iblise tutsaklık olduğunu mektuplarında açıklar ve karşı durmak için en etkin silahın “tövbe” olduğunu vurgular; tövbe, Tanrı’yı yardıma çağırmak ve evin kapısını iblislerin suratına kapatmaktır (II.Tim.2:25-26).  

Kimsenin üzerine ölüm indiremez şeytan ve ölüleri diriltemez. Gücü elbette ki Tanri ile eşdeğer değildir, RAB Tanrı her şeye gücü yetendir ve bizler sadece O’nun yardımıyla iblislerden uzak durabilir ve korunabiliriz.

“Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir! Amin.” (Mat.6:9-13)

 

                               Mesih’in Gücü ve Kötü Ruhların Zayıflığı

“Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis`i, ölüm aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, ölüm korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı.” (İbr.2:14-15)

Hala iblisler açıkça aramızda çalışmaktadırlar, azımsanmayacak kazançlar elde etmektedirler ve birçokları üzerinde yoğun etkiye sahiptirler. İlahiyatçı Aziz Gregory bu konuda, “Mesih kendi iradesi ile iblisi tamamen yok etmedi, iyiler ve iblisler arasındaki savaşta hareket etmesi için belirli bir özgürlük tanıdı, böylece ondan daha zayıf olanlar tarafından yenilerek utanca düşmesini ve ateşin içerisinde altın gibi arıtılmış olarak erdemli mücadele edenlerin ise zafer kazanmalarını sağladı.” diye yazmıştır.

Mesih iblisin etkisini tamamen yok etmedi, iblisin ölüm korkusu ile kendisine köle ettiği insanları aydınlatarak iblisin gücüne büyük zarar verdi ve kötülüğün tuzaklarına düşmememiz için bizleri uyardı, bize silahlar verdi. Bunun için Elçi Yakup şöyle yazar, “Bunun için Tanrı`ya bağımlı olun. İblis`e karşı direnin, sizden kaçacaktır.” (Yak.4:7). Bizler kendi gücümüzle, iblislerin saldırılarına karşı durabilecek güce sahip olduğumuzu söyleyemeyiz. RAB Tanrı Mesih İsa’nın sağladığı silahları donanmak zorundayız; dua, oruç, ahlaki mücadele ve en değerlisi Kutsal Komünyon. Kurtuluşumuzun Tanri ile birlik oluşturduğumuz anlamına geldiğini, Kutsal Kilisedeki birliğin nasıl sarsılmaz bir kale olduğunu, sevginin karanlığın güçlerinde yarattığı tahribatı, Kiliseye sadakatin ve Kilisenin sözlerine itaatin bizleri ne denli güçlü kıldığını her zaman hatırlayalım.

Sonuç olarak şunu bilmeliyiz; iblise karşı savaşta, bize örnek olan insan gücü kullanarak kazandı ise bizde kazana biliriz; Mesih İsa’nın çölde iblis tarafından denenmesi Adem’in cennette ve İsrail’in çölde ayartılmalarını gösterir. İnsan bedeni almış olan Mesih İsa’nın itaati denenmiştir. İsa Mesih yeni Adem’dir, çöldeki denenmesi nihayetinde itaatin ne denli yüce olduğunu ve ittatin Tanrı ile bir olmak anlamına geldiğini göstermiştir. Kutsal Kilise her yıl Paskalya öncesi Büyük Oruç Döneminde Mesih  İsa’nın çöldeki kırk günlük çilesine katılmaktadır ve orada verilen savaşın gizemini anlamaya çalışarak Mesih ile bir olmak için Tanrı’dan merhamet dilemektedir.

Hala şeytanın etkisini görebilecek durumdayız ve özgür irademizi test edebiliriz. Çünkü özgür iradenin olmadığı yerde sevgi olmaz, sadece esaret olur. Özgür irademizle mutlak iyiye sarılabiliriz. Gözlerimiz sadece Tanrı’ya bakıyorsa, Aziz Elçi Pavlos’un sözlerini okuyarak umutla dolabiliriz, “Herkesin karşılaştığı denemelerden başka denemelerle karşılaşmadınız. Tanrım güvenilirdir, gücünüzü aşan biçimde denenmenize izin vermez. Dayanabilmeniz için denemeyle birlikte çıkış yolunu da sağlayacaktır.” (I.Kor.10:13).

Aziz Yuhanna Hırisostomos, neden iblis bizlere hala cazibeler sunuyor, sorusunun cevabıyla bizlere şunu öğretir;

“Tanrı iblisin bizleri cezbedici şeylerle ziyaret etmesine engel olmaz; birincisi, Mesih İsa’nın adıyla kendimizi yaşam veren Haç ile mühürlersek, iblislerden daha güçlü hale geldiğimizi görebiliriz; ikincisi, alçakgönüllülükle Tanrı’nın bizlere sağladığı hediyelerin ihtişamını anlayabiliriz; üçüncüsü, senin sabrına tanıklık edecek olan iblisler kendi güçsüzlüklerini fark ederler; dördüncüsü, yaşadıklarından dolayı daha dayanıklı ve güçlü bir hale gelirsin; ve beşincisi, kendi güçsüzlüğünün farkına vararak, seni kötü olandan kurtaranın gücünün ne denli eşsiz olduğunu anlarsın.

                       

                                                Ruhsal Mücadele

“Eğer birisi hasta ise, hekime itaat etsin, iyileşir. Birisi biraz safça ise, bilgeye itaat etsin, bilge olur. Ama şeytan gibi zeki ise ve itaat etmezse işte o kaybedecektir. Kendisini aklından geçene kaptıran kaybolur, yıkıma sürüklenir.” (Aziz Paisios)

Üstat Agathon’un tavsiyesi üzerine Keşiş İbrahim Üstat Pimen’in yanına gelir ve Üstat’a sorar, “şeytanlar bana karşı nasıl mücadele ediyorlar?” Üstat Pimen cevap verir, “şeytanlar sana karşı mücadele mi veriyorlar? Bazen kendi irademiz şeytan haline gelir, irademizin isteklerini yerine getirmeyi bize karşı yapılan saldırı gibi algılıyor olabiliriz.”.

Bu iblisler diye adlandırdığımız düşmüş melekler bizi özendirecek veya ruhumuzu tahrip edecek eylemler önererek bizleri peşlerinden sürükleyebilirler. Genellikle onlara karşı durduğumuzu veya onlarla savaştığımızı düşünürüz ama tabii bu savaşı doğru bir şekilde öğrendiysek…

Daha öncede bahsettiğimiz gibi şeytan da kendisine bir hiyerarşik düzen oluşturmuştur ve bu hiyerarşi içerisinde farklı görevler vardır. Bunlardan biri, bizim içimizde konut kuran iblislerdir. Bu şeytanlar beynimizin duygusal yanına yönelirler, bir tepkime yaratmaya çalışırlar, gerçekleşen reaksiyonu akıla sızdırarak sürekli düşünme ve iç çatışma yaratırlar. Bu çatışma halinde beynimiz birçok olaya karşı daha az direnç gösterir hale gelir. Unutmamalıyız ki düşmüş olanlar sadece melekler değil, aynı zamanda biz insanlarda düşmüş varlıklarız, bu yüzden günaha sürekli açığız. Fakat Aziz Şamlı Yuhanna’nın dediği gibi, “Düşüşten sonra onlar için pişmanlık olamaz, aynen insanlar için ölümden sonra pişmanlık olamayacağı gibi” yani düşmüş meleklerin iblisler haline gelmeleri gibi bizlerde iblisler haline gelmeyiz, bizim için hala umut var. Bu da bize, seçimlerimiz ve eylemlerimiz konusunda büyük sorumluluk taşıdığımızı gösterir. Çoğu zaman Tanrı’nın bizi unuttuğunu ve bu savaşta yalnız olduğumuzu düşünürüz, batıl inanışlara kaymaya başlarız. Halbuki yanlış bilgilendirilmiş din adamları gibi gerçek duanın gücünü göremeyiz, orucun kurallarından haberimiz dahi yoktur. Günah gözlerimizi o denli körleştirir, yüreğimizi o denli kibirle kaplar ve imanımızı o denli tembelleştirir ki, hep mucizeler bekler hale geliriz. Tıpkı önümüze kurulan zengin bir sofradan bir lokma dahi almadan karnımızın doymasını beklemek gibi…

Görerek, duyarak, hissederek veya koku yoluyla bizim zihinsel veya fiziksel tepki vermemizi sağlayan uyarıcıları fark etmemiz gerekir. Kendi iradi gücümüzün bizi günaha doğru dört nala koşturacak bir kamçı olabileceğini bildiğimiz gibi, bizi durduracak bir dizgin olduğunuda bilmeliyiz. Duyularımızın algıladığı olaylara çoğu zaman otomatikman karşılık veriyoruz; bu, bilinçsiz tüm canlılarda olduğu gibi içgüdüsel gerçekleşiyor. Bu noktada şeytan bütün bunları kullanmak üzere hazırda bekliyor ve üzerine giderek kurtuluşumuzu etkileyecek şekilde hareket etmemiz için bizi tetikliyor. Tabii bu noktada vurgulanması gereken şey, tüm problemlerin, insanları günaha düşüren veya sapmasına neden olan her şeyin arkasında elbette ki şeytan yoktur fakat hilekar bir şekilde kendi irademizle oluşturduğumuz yanlışları bize karşı kullanmak için her zaman hazırda bekler. İşte bu ilişkiyi karşılıklı hale getirerek beslemek yerine kişi kendi yapısını denetim altına almalı ve işbirliğine taşıyacak yollar kapatılmalıdır.

Şimdi kısaca Kutsal Babalarımızın bizlere öğretiği günaha düşüş aşamalarına bakalım;

1- Öneri: Bizi günaha çağıran uyarıcılar vardır. Bunlar dış etkenler olarak üzerimizde etkileşim yaratmaya çalışırlar. Öncelikle aklımıza ulaşır ve bilinçsizce hareketimizi gerçekleştirmemiz için öneride bulunurlar. Henüz bu bir günah veya düşüş değildir. Doğal bir algıdır ve bilinç altımızla beslenir.

2- Kabul ediş: Bizi uyaran ve beynimize önerme olarak giden olay bedenimizi acil fiziksel bir tepkiye yönlendirir. Fakat aynı zamanda insan beyninde bir muhakeme sürecinide başlatır. Peki bizi uyaran bir eylemin seyrini kabul veya rededebilir miyiz? Peki bazı ilkeleri veya ahlaki doğruları uygulamamız bu eylemin seyrini etkiler mi? Bizim düşüncelerimizin, manevi ve ahlaki eğitimimizin etkisi nedir?

Bu süreçte, vicdanımız, aklımız ve eğitimimiz bu çatışmanın içerisindedir. Olumsuz duygusal dürtüler insanları günaha doğru, olumlu duygusal dürtüler ise tam aksi yöne doğru sürükler. Bu noktada hala aklımızı koruyarak duygusal öneriyi kontrol altına alabiliriz. Hala bu öneriyi kabul veya rededebilirz. Kabul edersek, bir sonraki kritik duruma sürüklenmiş oluruz.

3- Anlaşma: Bu noktada, kendimizi kendi vicdanımıza karşı mücadelede buluruz. Örneğin bu dürtünün etkisi ile bir yerden bir şeyler çalabiliriz veya bir dilencinin karnını doyurabiliriz. Yani direnerek nedenleri bulabileceğimiz gibi, sadece duygu ile önerileni kabul edebiliriz. Duygusal olarak günaha adım atış ertesinde kendimizi vicdanımıza bahaneler üretir halde buluruz. Negativ tepki sonucu kötülük ile anlaşma yoluna gidilir yani günaha yelken açılır. Kendimizi bir anda, Tanrı’dan uzaklaşan ve kötülükle anlaşma yapan bir günahkar olarak hatta günahın sıcaklığıyla kendimizi uyarıcıya çeşitli taahütler verir bir halde bulabiliriz. Fakat vicdanımız hala görevdedir ve tövbe için içimizde çığlık atar. İçinde bulunduğumuz eylem veya amaçlanan eylem için istekli bir hale gelmişken dahi tövbe ile aklımızı ve yüreğimizi temizleyebilir, vicdanımız ile olan anlaşmaya geri dönebiliriz veya …

4- Köleleştirme: Burada özellikle olumsuz dürtülerden ve yanıtından bahsediyoruz. Dürtü ve sebep içerisinde bir yanıt arayışı başlar. Muhakeme süreci beynin hafıza bölümüne (hipokampus) ve oradan da beyinde duygusal tepkileri veren bölgeye ulaşır (amigdala). Bu aşamada kabul ediş, günahkar bir düşünce ile anlaşmaya başlar ve artık eylemlilik gereklidir. Vicdanın sesi bastırılmış ve tövbe çağrıları geri çevrilmiştir. Belli bir bağlam içerisinde konuyu belleğimize yerleştiririz. Artık günahın içerisinde aldığımız zevki tatmaya başlamışızdır ve iblislerde aynı şekilde benliğimizin tapusunu kazanmanın coşkusunu yaşarlar. Biz belleğimize günahı çizerken onlarda günahkar varlıklarımızın tapusuna satın alma imzası atarlar. Değişim başlar, beyin farklılaşır ve bağımlılık yaratacak güçlendirici eylemliliklerle kişi sürekli uyarılır. Günah bir virüs gibi tüm benliği sarmaya başlar.

5- Ruhsal Hastalık veya Tutku : Tutku  bizim için “günah” değil “acı” anlamına gelir. Tutku ruhsal bir esaret, bir hastalıktır. Günah ise beynimizdeki anlamını yitirmiş, sıradan basit,kaçınmaya gerek olmayan birşey haline gelmiştir. İçimizde olan bağımlılık aklımızda sürekli aktif haldedir ve sürekli bir eylemlilik hali bekler. Bu tutkudur; bir maddeye veya bir eylemlilik haline. Bizdeki etkisi ise genellikle fiziksel olarak gözükür, manevi yıkım; umursamazca ölüme sürükleniş ise cabasıdır.

Bahsettiğimiz bu beş aşama gibi, pozitif eğitim ile Tanrısal dürtüler takip edilebilir ve bu yol insanları Kurtuluşa ulaştırır. Dua, hayırseverlik, sevginin eylemleri de insanlarda bağımlılık yaratabilir. Ve beyin sürekli Tanrısal düşünce ile doldurulursa, varlığımız tüm saldırılara karşı surlarla çevrilmiş gibi olur. Dua ve oruç kişinin özdenetimini artırır ve gelen saldırılara karşı güçlü ve donanımlı askerler gibi karşı koyarlar. Ağzından, yüreğinden ve zihninden duayı eksik etmeyen her imanlı savaştaki en yiğit savaşçılar haline gelirler.

Yani negatif düşüncelerle (iblisten beslenen) dolmuş bir insanın kötü bir olaya göstereceği ilk refleks “küfür etmek” olabileceği gibi, pozitif düşüncelerle (Tanrı’dan beslenen) dolmuş bir insanın kötü bir olaya karşı gösterceği ilk refleks “Haç çıkarmak” veya “ya RAB merhamet et” demek olur.

Uyanık olmanın gerekliliğini, aklımızı korumayı, kişisel muhakemeyi, disiplin geliştirecek diğer etmenleri, kişisel denetimi ve içimizdeki manevi sorumluluğu iyi bilmemiz gerekir. Aziz Sarovlu Serafim bu konuda, “Biri Tanrısal birşey kabul ettiğinde yüreğinde sevinç olur ama biri iblisden birşey kabul ederse yüreğinden işkence eksik olmaz.” demiştir.

Bunlar haricinde ruhları sınamayıda ihmal etmemeliyiz (I.Yuh.4:1). Athos dağından Aziz Paisios, iblislerin Azizlerin benzerliğine bürünerek gelip insanları ayartmaya çalıştıklarını söyler. Bu gibi durumlarda Aziz Paisios’un önerisi, gelen kim olursa olsun onları RAB Tanrı İsa Mesih’in önünde secde etmeye davet etmek olmalıdır. RAB’bin önünde anlı secdeye varmayan ve ağzı RAB’bi övmeyenlere karşı ise en güçlü silah İsa Mesih duasıdır, “Ey Tanrı’nın Oğlu RAB İsa Mesih, ben günahkara merhamet eyle”.  

Ortodoks imanlılar, gerek iblisle gerekse iblislerin tohumlarıyla şahsi karakterimiz haline gelmiş günahlı varlığımızla verdiğimiz ruhsal mücadelede, Kutsal Ruh’un lütfunun gerekliliğini sürekli vurgular ve O’nsuz bu savaşta galip gelemeyeceğimizi anlatır. Diğer yandan ise bizlerin bireyler olarak ahlaki sorumluluklar taşıdığımızı özellikle vurgular.

Tanrı lütfunu her zaman sunar ama biz O’nunla işbirliğine girmediğimiz sürece lütuf aktif olmaz (Yak.2:26).

Dikkat etmeliyiz, şeytan ve iblislerin çalışmaları bizim için her zaman tehlikelidir fakat Tanrı’nın sağladığı silahları kuşanan her zaman galiptir (Efs.6:10-20).  

        

                                                       Egzorsizm

Egzorsizm (Εξορκισμος), Bir kişi, canlı veya nesneden iblislerin uzaklaştırılmasıdır. Kutsal Ortodoks Kilisesinde egzorsizim en yaygın olarak katekümenlere Kutsal Vaftiz töreni sırasında ve yine suların kutsanmasında (vaftiz suyu ve Teofani’de) uygulanır. Bunlar haricinde bir kişinin şeytanın etkisi altında olduğuna inanılıyorsa, kötü ruhları uzaklaştırmak için uygulanır.

Egzorsizm, kötü ruhları dua yolu ile kovma uygulamasıdır. Bu dualar Kutsal Kilise tarafından kabul edilen ve  erken Kilise dönemi dahil, Kilise tarihi boyunca uygulanmış dualardır. Mesih İsa’nın kendisi ve Kutsal Elçileri de bunu uygulamışlardır (Mat.10:1 ve devamı, Luk.11:14 ve devamı, Elç.İşl.16:18 ve devamı, 19:13 ve devamı).

Özellikle belirtmek gerekir ki, Ortodoks egzorsizminde dualar şeytan kovma olarak değil kötü ruhların etkisini uzaklaştırmak olarak belirtilir; özellikle suları kutsama törenlerinde, yağın kutsanmasında veya bir nesnenin kutsanmasında. Ayrıca egzorsizm, Kutsal Ortodoks Kilisesi bireylerinin iman yaşamında Roma Katolik Kilisesinde veya bazı protestan gruplarda olduğu gibi büyük yer kaplamaz. Hatta bazı topluluklarda egzorsizm uygulamaları çok abartılı bir hal alarak,  yarı-pagan (yarı putperest) ritueller uygulanır; Kutsal Kilise bu gibi uygulamaların şeytanı yücelttiğine ve insanların gözünde olduğundan fazla güçlü gösterdiğine inanır ve bu uygulamalara kesinlikle karşıdır. Kilisenin uyguladığı yöntem, Yeni Ahit dönemi boyunca hem RAB’bin kendisi hemde Elçiler, Azizler ve Tanrı hizmetkarları tarafından uygulana gelmiş dualardır. Kaldı ki şeytana karşı yapıldığına inanılan putperest kaynaklı ritueller Kutsal Kilisenin anlayışına göre kesinlikle suçtur.

Bir insanın içinde kötü ruh veya ruhlar var ise, doğal olarak Kilisenin yardımı gereklidir, dualar,  Kutsal su, Kutsal yağ ve özellikle Kutsal Komünyon bu konuda en etkili yöntemlerdir fakat ilgili kişinin kendi manevi mücadeleside (günah itirafı, pişmanlık, tövbe, Tanrı Söz’ü ile beslenme, oruç ve dua) şarttır.

Kötü ruhların etkisini uzaklaştırmak için okunan dualar:

1- Senin zorba yönetimini devirmek ve insanlığı kurtarmak için dünyaya gelmiş olan ve çadırını insanlar arasında kurmuş olan Rab Tanrı seni azarlıyor, ey şeytan, karşıt güçlere karşı Çarmıhta zafer kazanmış olan O; Güneş karardı ve yeryüzü titredi ve mezarlar açıldı ve kutsalların bedenleri dirildi. Ölümü sayesinde ölüme üstün gelmiş ve ölüm üzerinde egemenliği bulunanı, yani seni, yenmiş olan O seni azarlıyor. Yaşayan Tanrı’nın, Yaşam ağacını göstermiş olan, Keruvlara ve ağacı korumak için her yöne dönen alev kılıcına emir veren O’nun adıyla san söylüyorum, azarlanmış şekilde çek git. Denizin dalgaları üzerinde kuru toprakta yürür gibi yürümüş olan, rüzgâr fırtınalarına hükmetmiş olan, bakışı derinlikleri kurutan ve tehdidi dağları eriten aracılığıyla sana söylüyorum. Çünkü şimdi sana bizim aracılığımızla emreden O’dur. Kork ve dışarı çık ve bu yaratılmış olandan ayrıl. Bir daha geri gelme ve ne kendini onda gizle ne de onunla karşılaş, ne onda etkin ol ne de onu etkile; ne gece veya gündüz ne de sabah veya öğlen. Ancak belirlenmiş Yargı gününe kadar buradan kendi cehennemine git. Keruvlar  üzerinde oturan ve derinlikleri gözleyen Tanrı’dan, huzurunda Meleklerin, Baş Meleklerin, Tahtların, Yönetimlerin, Yetkilerin, Güçlerin, çok gözlü Keruvların ve altı kanatlı Serafların titrediği, huzurunda göğün ve yerin, denizin ve tüm içindekilerin sarsıldığı Tanrı’dan kork. Dışarı çık ve Tanrımız Mesih’in mühürlenmiş ve göreve yeni çağrılmış askerinden ayrıl; çünkü rüzgârların kanatları üzerinde yürüyen ve meleklerini ruhlar ve hizmetkârlarını ateş alevi yapan aracılığıyla sana söylüyorum. Dışarı çık ve bu yaratılmıştan tüm gücünle ve şeytansı elçilerinle birlikte ayrıl.

Çünkü yüceltilmiştir Baba’nın ve Oğul’un ve Kutsal Ruh’un adı; şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

2- Kutsal, adil, görkemli, eserlerinde ve kudretinde kavranmaz ve araştırılamaz olan Tanrı, senin için, ey şeytan, sonsuz azap cezasını önceden belirlemiş olan O, biz değersiz hizmetkârları aracılığıyla senin ve tüm işbirlikçi güçlerinin gerçek Tanrımız olan RAB’bimiz İsa Mesih’in adıyla yeni mühürlenmiş bu kişiden ayrılmanı emrediyor. Bu nedenle, sen en kötü, kirli, ahlaksız, iğrenç ve yalancı ruha; yeryüzünde tüm yetkiye sahip olan ve sağır ve dilsiz kötü ruha “Bu adamdan çık ve ona bir daha girme” demiş olan İsa Mesih’in gücüyle emrediyorum. Ayrıl ve git, domuzlar üzerinde bile yetkisi bulunmayan gücünün etkisizliğinin farkına var.  İsteğin üzerine domuz sürüsüne girmeni emretmiş olanı hatırla. Emri uyarınca yeryüzünün suların üzerine kurulduğu, gökleri yaratmış ve dağları bir sırayla ve vadileri de ölçüyle sabitlemiş olan, kumları denize sınır olarak yerleştiren ve azgın sularda güvenli patikalar oluşturan, tepelere dokunup onlardan duman çıkartan, Kendisini bir giysi gibi ışıkla saran, gökleri bir perde gibi germiş olan, odalarını sularla dolduran, yeryüzünü onun sağlam temeli üzerine kurmuş olan ki yeryüzü asla yok olmayacaktır, denizin sularını çağıran ve onları yeryüzünün üzerine serpen Tanrı’dan kork. Dışarı çık ve şu anda Kutsal Aydınlanma için hazırlanmakta olan kişiden ayrıl. RAB’bimiz İsa Mesih’in Kurtarıcı Çarmıh acıları ve O’nun değerli Bedeni ve Kanı ve O’nun dehşet verici ikinci gelişi aracılığıyla senden istiyorum. Çünkü gecikmeyecek, tüm yeryüzünü yargılamak için yeniden gelecektir ve kurdun ölmediği ve ateşin sönmediği dışarıdaki karanlığa atarak seni ve tüm işbirlikçi gücünü sonsuz cehennem ateşinde cezalandıracaktır.

Çünkü Tanrımız Mesih’indir kudret; Baba ve Kutsal Ruh ile birlikte, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

3- Ey Evrenin Egemeni, İsrail’in Tanrısı, her tür hastalığı ve rahatsızlığı iyileştiren Sen, bu hizmetkârına bak, şeytan’ın her işleyişini ara, yokla ve ondan uzaklaştır. Kirli ruhları azarla ve onları kov ve ellerinin eserini arındır ve yıkıcı gücünü kullanarak şeytanı hemen hizmetkârının ayakları altında ez ve ona şeytan’a ve onun kirli ruhlarına karşı zafer ver; öyle ki Senden merhamet bularak Senin ölümsüz ve göksel Gizemlerine layık sayılabilsin ve Sana; Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik atfedebilsin; şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

                                                                 

                                                                  Nefiller

Nefiller (Nefilim) Yaratılış kitabında yeryüzüne düşmüş olan ilahî varlıklarla insan kızlarının cinsel ilişkilerinden doğan çocuklara verilen addır. Septuagint’de “devler” diye geçer. Bunlar, iri ve güçlü insanlardı. İbranice “nefilim” sözcüğü, “düşmüş kimseler” anlamına gelir. Kutsal Yazılar’da “eski çağ kahramanları” ve “ünlü kişiler” olarakta belirtilir (Yar.6:4). Ayrıca bu varlıkların çok iri olduklarını yine Çölde Sayım kitabında görebiliyoruz, “Nefiller`i, Nefiller`in soyundan gelen Anaklılar`ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.” (13:33).  

Nefiller hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. Kutsal Kitap bu konudan çok çok az bahseder, bu nedenle birkaç farklı görüş vardır ve eşit ağırlığa sahiptirler.

Aziz İreneus bu konuda şunları kaleme almıştır, “Dünya üzerinde yasa dışı birliktelikler olmuştur; meleklerin insan kızları ile birleşmeleri gibi. Peki kimdi bu dev diye çağrılacak kadar iri olan oğullar (Yar.6:2-4)? Bu düşmüş melekler kendilerine eş olarak aldıkları kadınlara hediye olarak kök ve bitkilerin gücünü, boyama ve kozmetiği, değerli maddelerin keşfini, aşk iksirlerini, nefreti, birine tutkuyla bağlanmayı, aldatmayı, büyücülüğü, kehaneti, putperestliği ve Tanrı’nın nefret ettiği her şeyi öğrettiler. Bunların dünyaya girişiyle kötülükte her tarafa yayılmaya başladı. Doğruluğun azalmaya başladığı anda Tanrı yargısını uyguladı.”

Aziz İreneus ile aynı görüşü paylaşan bazı Hıristiyan araştırmacılar Nefiller’in, yaratılışları itibari ile ilahi varlıklar olarak isimlendirilen düşmüş meleklerin (iblisler) erkek insanların bedenlerini ele geçirerek dişi insanlarla cinsel birleşmeleri sonucu ortaya çıktıktığına inanırlar. Bazı İbrani inanışları, Midraş kitabında kayıtlı bilgilere ve farklı efsanelere görede (Hanok Kitabı ve Kutsal Kitap dışındaki başka yazılara) Nefiller çok büyük kötülükler yapan devler ve güçlerinden dolayı süper kahramanlardı. Hatta Yahudi Mitraş kitabında Nefillerin, gözcü meleklerin insan kızlarıyla birleşmelerinden ortaya çıkan bir soy olduğu, Tanrı’nın Nuh Tufanı ile bunları cezalandırdığı ama tufan sonrası bazı gözcü meleklerin  yine aynı şeyi yaparak bu soyu tekrar var ettiği ve Samuel Kitabının 18. bölümünde peygamber Davut’un karşısına çıkan Golyat’ın da bu nefiller soyundan geldiği yazılıdır.

Yine bazı Hıristiyan araştırmacılara göre düşmüş meleklerin erkek bedenlerini ele geçirerek kadınlarla birleşmesi ve yeni bir soyun ortaya çıkması, Tanrı’nın daha başlangıçta açıkladığı Kutarıcı Mesih’in  gelişini engellemek, insan soyunu tamamen günah içerisinde bırakmak ve böylece kurtarıcının beden alabileceği temiz bir beden olasılığının dahi ortadan kalkmasını sağlamaktır. Hatta Nefiller gibi bir soy ile tanrılar olarak kabul edilen güçlü insanların yarattıkları efsanelerle, Mesih inancının farklı putperest inanışlardan alınmış bir yalan olduğu düşüncesini Mesih dünyaya gelmeden yüzlerce yıl öncesinden iblisler tarafından planlandığına inanılır.

Yahudi geleneğinde ve bazı Hıristiyan çevreler tarafından inanıldığı gibi Nefiller iblislerin tohumları ise ve soy devam etmişse ve Çölde Sayım kitabında bahsedildiği gibi bu soy Anaklılar  olarak adlandırıldıysalar, Tanrı’nın Kutsal peygamberi Yeşu tarafından tamamen yok edilmişleridir (Yeşu 11:21-22).  Yine Yahuda mektubunda yetkilerinin dışına çıkanların karanlığa hapsedildikleri yazılıdır (Yah.6).

Diğer yandan, Aziz Hrisostomos, Aziz Suriyeli Efrem, Aziz Yuhanna Kassian, Aziz Agustin, Aziz Athanasios, İskenderiyeli Aziz Kiril ve Aziz Gregory Palamas gibi birçok Kilise Babası, “Tanrı oğulları”nın  Adem ve Havva’nın Habil’in öldürülmesinden sonra doğan Şit soyu olduğuna inanır (Yar.4:25). Kardeşi Habil’i öldürerek katil olan ve büyük bir günaha düşen Kayin’in günahlı kızları ile Tanrı’ya sadık Şit’in oğullarının birleşmesinden ortaya çıkan soydur Nefiller. Burada da düşmüş meleklerin eylemleri göz ardı edilmez, insan soyunun tamamen kirlenmesi ve günahla kuşanması için her zaman aktif oldukları düşünülür.

Sonuçta elimizde net bilgiler olmadığı için Kutsal Kilisemiz bu konuyu gizemli kabul eder. Bizim bilmemiz gereken kısmı, tarih boyunca günah etkinliğini sürdürmüştür ve gölete atılan bir kayanın yarattığı dalga gibi günümüze dek süregelir, yankısını yitirmez ama sahile ulaştığı anda kaybolur ve etkisiz hale gelir.

Bu olayda da Kutsal Ortodoks Kilisemiz imanlılara, mistik olayların içinde yuvarlanmak yerine Tanrı’nın günahtan nefret ettiğini ve günaha karşı yargısının net olduğunu öğretir.

Kötülük ortadan ebediyen kalkacaktır ama Tanrı’nın iyiliği sonsuzluklar boyunca var olacaktır!

 

                                                      Sonuç

Tanrı hiçbir şekilde kötülüğün ne doğrudan ne de dolaylı olarak nedeni değildir. Tanrı kötülüğü insanları tüm diğer kötülüklerin kaynağı olan günahdan kurtarmak için ölmüş ve dirilmiş olan Oğlu Mesih İsa aracılığıyla aydınlatıyor.

Kötülüğün kaynağı şeytandır, yaratılmış bir varlık olarak şeytan vardır ve bu dünyada çalışmaktadır. Karanlık dünyanın hakimi (Yuh.12:31, 14.30), kötülüğün ruhsal gücü (Ef.6:12), söz dinlemeyenlerde hakim olan ruh (Ef.2:2), kötülüğün gücü ile insanları kandırarak peşinden sürükleyebilen düşmüş bir melektir şeytan ve beraberinde diğer düşmüş melekler olan, kötülük güçleri, iblisler ordusu vardır. Bir anda her yerde olamayan şeytanın eli bu iblisler ordusu sayesinde her yere ulaşır.

Grek dilinde suçlayıcı, iftiracı anlamına gelen “diablo” adlandırması ile bilinen şeytan, ayartıcı (Mat.4:3, I.Sel.3:5), dünyanın ve havadaki hükümranlığın yöneticisi (Yuh.12:31, II.Kor.4:4, Ef.2:2), kandırıcı (II.Kor.4:4, Vah.20:3) ve suçlayıcıdır (Vah. 12:10).

Birçok insan onunla alay eder fakat onun en büyük zaferi alay ettirmek, varolmadığına inandırmaktır. İnsanları binlerce yıldır gözlemleyen ve ayartan şeytan bu yıllar boyunca bizim hakkımızda pek çok şey öğrenmişdir. Düşüncelerimizi okuma gücüne sahip değildir fakat ne düşündüğümüz hakkında iyi bir tahminde bulunabilir ve bunu kendi avantajı için kullanabilir. İnsanlığın tıpkı kendisi gibi, gerçek Tanrı’yı terk etmesini ister. Bu yüzdende ortaya birçok sahte dini inanış, inançsızlık veya farklı ideolojik akımlar çıkarır.

İmanlılarda en çok istediği özellik ise onların bilgisizliğidir çünkü iman konusunda bilgisiz olan, iblisle savaşa güçsüz başlar. Bizim güçsüzlüğümüz onun zafere yürüyüşüdür, bizim gücümüz ise Kurtarıcımız RAB Tanrı Mesih İsa’ya olan güven, imandır. Mesih İsa bizim güçsüzlüğümüzü ve bilgisizliğimizi bilir. Bu yüzden kötülüğe karşı sürekli uyanık olmamızı ve dua etmemizi öğretir (Mat.26:41). İnsan yaşamı boyunca kötülükle mücadele eder ve anca insanlara gücünü vermek için gelmiş olan Mesih İsa’ya ihtiyacının farkında olarak, O’nunla birlikte mücadele edenler bu mücadeleden zaferli çıkabilirler.

İlahiyatçı Elçi Yuhanna, iblislerle mücadelede, içlerinde Tanrı Söz’ü yaşayan insanların kötü olanı yenebileceğini söyler (I.Yuh.2:14). Ve Aziz Elçi Pavlos ise savaşta galip gelmek isteyenin iman kalkanını eline alması gerektiğini öğretir (Ef.6:16).

Görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı olan Yüce Tanrı iyiliğin tek kaynağıdır ve yarattıklarınında bu iyilikte uyum içerisinde yaşamasını ister. Tanrı’ya sarılan ve itaat eden tüm varlıklar sonsuzlukta O’nun Krallığında yaşar!

Baba ümidimiz, Oğul sığınağımız ve Kutsal Ruh koruyucumuzdur.

Ey Kutsal Üçlü Birlik, övgü, yücelik ve tapınma sonsuzluklar boyunca Sanadır.

Amin.

 

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları; Melekler

 

 

 

 

 

 

 

Kaynaklar

Kutsal Kitap

Göksel Hiyerarşi – Aziz Dionysius (Areopagite)

www.stgeorgegreenville.org

www.greekorthodox.org.au

www.oca.org.

www.orthodoxcanada.org

www.holy-transfiguration.org

en.wikipedia.org.

 www.holytrinitystore.com.

 www.orthodoxwiki.org.

 www.holytrinitystore.com

Not: Eski Ahit ayet çevirilerinin bazıları Septuagint’ten yapılmıştır.