/ Azizlerimizin hayat hikayeleri / 6 Mayıs Azize Trabzonlu Sofia

6 Mayıs Azize Trabzonlu Sofia

Meryem Ana’nın Çilecisi, Pontus’un Kırlangıcı, Azize Trabzonlu Sofia (1974)
Sofia Saulidi, “Meryem Ana’nın Çilecisi”, Amanatiou ve Maria Saulidi’den, Pontus’ta, Trabzon’un bir köyünde 1883 yılında dünyaya geldi. Orada daha sonra 1907 yılında Yordanis Hortokoridu ile evlendi fakat yedi yıl sonra kocası ortadan kayboldu (Muhakkak ki kaçırıldı) ve onu yeni doğmuş bir oğlan çocuğuyla bıraktı, daha sonra bu çocuk da öldü. Bu trajediler onun dindarlığını ve tövbekâr ruhunu şekillendirdi, tüm ümidini Allah’a bağlamasını sağladı. Onun çileciliği henüz Pontus’dayken, akrabalarından uzak bir dağda başladı. Orada bir gün ona Aziz Yorgios göründü ve ondan köylüleri gelecek olan katliam hakkında uyarmasını isteyip kaçmalarını söyledi. Bu şekilde köyünü kurtarmış oldu.

Onun ruhu, basit ve mütevazı sevgisiyle, Mesih’i ve Meryem Ana’yı soludu. “Bir Rab, bir de Hanımefendi’miz. Geri kalan hepimiz kardeşiz” derdi.

Özellikle kadınlar için, yalınlığın öğretmeniydi. Dudaklarından çıkan her kelimede tevazu ve sevgi vardı. Tıpkı geçmişteki birçok ‘Mesih divanesinde’, alçakgönüllülük ve yalınlık sahibi kalplerde olduğu gibi mevki ve gurur onu da tanımadı.

1919 yılında sürgünle Yunanistan’a geldi. Onu taşıyan geminin adı Aziz Nikolaos idi. Yunanistan’a vardıklarında ise Meryem Ana ona görünüp şöyle dedi: “Benim evime gel.”. Sofia sordu: “Sen ve evin neredesiniz?”. Meryem Ana yanıtladı: “Kleisoura’dayım.”. Bu nedenle o, 44 yaşındayken, Kastoria’nın Kleisoura’sındaki Tanrıdoğuran’ın Doğumu’na adanmış manastıra gitti ve yerleşti. Manastır’ın başrahibi, büyük erdemlere sahip bir Kutsal Dağlı (Agion Oros) olan Grigorios Magdalis idi. Sofia ondan çok şey öğrendi ve her zaman onun adından büyük saygıyla bahsetti.

Meryem Ana’nın Çilecisi, Pontus’un Kırlangıcı, Azize Trabzonlu Sofia (1974)Kutsalların Kutsalı’nın (Meryem Ana) emriyle, Manastır mutfağının ocağında yaşadı. Burası aynı zamanda yemek pişirmek için de kullanılıyordu. Orada geceleri sadece 2 saat uyuyordu ve geri kalan zamanda dizlerinin üstünde dua ediyordu. Kışları burası, yağışlı zamanlarda çatı damlatınca bilhassa soğuk oluyordu. Böyle zamanlarda ufak bir ateş yakardı fakat bunun da pek yardımı dokunmazdı. Pencerede, Meryem Ana ikonası önündeki kandili hep yanardı. Burada yiyip vaktini burada geçirirdi. Onu ziyarete gelenlere, onlar henüz kendilerini tanıtmadan isimleriyle hitap ederdi. Selanik’ten, çevre bölgelerden, hatta Atina’dan bile sadece onu görmek için gelenler vardı. Onlar söylemeden evvel onların aile problemlerini bilip onlara söylüyordu. Bu gelen insanlar arasında o zaman peder olan Leonidas Paraskevopoulos da vardı, daha sonra metropolit oldu ve şöyle dedi, “Senin yukarıda büyük bir hazinen var”.

Çok perişan giyinirdi ve delik deşik bir battaniyesi vardı, çarıkları da delikliydi. Onun nemden ve soğuktan ne kadar çektiğini gören ziyaretçiler ona kıyafetler verirdi, o da bunları bir eliyle alır diğer eliyle fakirlere verirdi. Her zaman siyah bir eşarp takardı ve Pontus’taki günlerinden beri hiç yıkanmamıştı. Orucu sürekliydi, sadece hafta sonlarında yağ yerdi. Ne yediğiyle çok az ilgilenirdi, sadece hayatta kalmak için yerdi ve temizliği hiç umursamazdı. Öyle ki yiyecekleri yıkamadan yerdi ve mikroplara, kurtlara rağmen hep sağlıklı kalırdı.

Ziyaretçiler ona genellikle para verirdi, o da bunu nereye saklayabilirse saklardı ki daha sonra anında ihtiyacı olan kişilere versin.

Papazlar ya da papaz olmayan insanlar tarafından yapılmış birçok kepaze olaya tanık oldu fakat asla kimseyi yargılamadı. “Böyle şeyleri örtün ki Allah da sizinkileri örtsün.”, derdi (1. Petrus 4: 8 = Her şeyden önce birbirini candan sevin. Çünkü sevgi birçok günahı örter).

Zamanla ünü o kadar yayıldı ki artık sadece Yunanistan’dan değil, Fransa’dan, İsrail’den insanlar onu görmeye geliyordu. Buna rağmen bazı köylüler onunla dalga geçip, ‘Deli Sofia’ diyorlardı. Birçok insana göre o Mısırlı Azize Meryem’e benziyordu, bir deri bir kemik kalmıştı. Dışı benzese de benzemese de, Mısırlı Azize Meryem ile iç güzelliği aynıydı.

Mucizevî Olaylar
Onun Allah ve insanlık sevgisi güçlüydü, Meryem Ana ile ve çeşitli azizlerle etkileyici tecrübeleri vardı.

1919 yılında, Pontus’tan Yunanistan’a mübadilleri taşıyan gemi, fırtınaya yakalandı. Fırtına çetindi ve yolcular için tehlike arz ediyordu. Bir süre sonra fırtına dindi ve bütün yolcular hayatta kaldı ancak kaptan yanlarına gelip Haç çıkarttıktan sonra şöyle dedi: “Aranızda doğru bir insan olmalı ki sizi korudu.”, o anda herkes bütün yolculuk boyunca gemide bir köşede oturmuş dua eden Sofia’ya baktı. Bu olay hakikaten de bir video kaydında mevcut, orada kendisi şöyle anlatıyor:
“Dalgalar meleklerle doluydu ve Panagia göründü, şöyle dedi, ‘İnsanlık mahvolacak, çünkü çok günahkârlar.’. Ben de şöyle dedim: ‘Kutsalların Kutsalı Hanımefendi’m, bırak da ben mahvolayım dünya kurtulsun, çünkü ben günahkârım.’”

1967 yılında çok hastalandı ve çok acı çekiyordu. Karnında kokan yaralar çıkmıştı. Acıyı cesaretle göğüsledi ve şöyle diyordu: ‘Meryem Ana gelecek ve acımı alacak. Bana söz verdi.’. Bazı Atinalılarda Sofia’nın daha sonra ne olduğunu açıklayan videosu var:
“Meryem Ana, Başmelek Mikail, Aziz Yorgios ve bazı diğer azizlerle birlikte geldi. Başmelek, ‘Şimdi seni keseceğiz.’ dedi. Ben de, ‘Ben günahkârım, günah itirafı yapmam ve komünyon almam lazım. Ondan sonra kesersiniz beni.’ dedim. ‘Ölmeyeceksin, seni ameliyat edeceğiz.’ dedi ve sonra beni kesti.

Onun birçok azizle olduğu kadar yabani hayvanlarla da özel ilişkileri vardı. Özellikle ormandaki ayılar ile ve aynı zamanda yılanlar ve kuşlar ile.

Eski ve Yeni Takvim Hususunda
Yunanistan’da Kilise Takvimi değiştiğinden beri Sofia, hem Yeni hem de Eski takvimin oruçlarını tutmaya başladı, böylece kimseyi gücendirmemiş oldu.

Maalesef ki Eski Takvimcilerde onu kendilerinin bir üyesi olarak gösterme çabası var, ancak bu gerçeğe aykırıdır çünkü o her zaman Kilise ile paydaşlıktaydı.

 

Maneviyat Üzerine Konuşmalar
“Allah korkusu bir insanı bilge yapar. Peki, Allah korkusu nedir?  Allah’tan korkmak değildir, birini üzmekten korkmaktır, birini incitmekten, ona karşı yanlış bir şey yapmaktan ve birini suçlamaktan korkmaktır. Bu bilgeliktir. Bunlardan sonra Allah seni hayatında ne yapmak gerektiği konusunda aydınlatacaktır.”

“Arayın ve fakirleri bulun, onları toparlayın ve yardım edin, Allah’ın istediği budur ve sözde dua etmek için kiliseye gitmeyin.”

“Sadaka verme gizlilik içinde olmalı, sadece Allah bilmeli.”

“Ah, Çarşamba ve Cuma günü Rab’e neler olduğunu bilseydiniz, ağzınıza hiçbir şey koymazdınız. Ne ekmek ne de yağ. Çarşamba ve Cuma günü oruçlarını atlamayın.”

“Melekler her gün konuşuyor. Allah melekleri insanların tövbe edip etmediğine bakmaları için gönderiyor.”

“Meryem Ana ağlıyor, her gün ağlıyor. Oğlu’na şöyle diyor, ‘Oğlu’m ve Allah’ım, dünyaya bilgelik ver, dünyayı bağışla.’”

“Bırakın ağız fesleğen ve bir gül olsun.”

Azize Sofia, 1974 yılının 6 Mayıs’ında Rab’de uyudu ve manastırın toprağına gömüldü, yortusu da vefat ettiği gün olan 6 Mayıs’ta kutlanmaktadır. Batı Makedonya bölgesinde iyi tanınır ve birçok insan dua etmek için onun mezarına gelir. Onun kutsal emanetleri manastırda muhafaza edilmektedir ve istenildiği takdirde rahibeler tarafından inananlara hürmet etmeleri için getirilebilir.

Manastır’ın şimdiki başrahibesi Anisia Egglezou’dur ve manastırda altı rahibe ile bir rahibe adayı bulunmaktadır. Adresi, Κλεισούρα, Τ.Κ. 52054’tür ve telefon numarası 24670 – 94330’dur.

Megalinarion
Sevin, ey harika Sofia
Pontus’un tatlı bülbülü,
Sen ki yakın zamana kadar,
Hürmete değer Meryem Ana’nın Manastırı’nda yaşadın,
Çileci mücadelelerin açık türbesi.

Apolitikion
Çileci mücadelenin yeni parlayan bir yıldızı gibi Pontus’tan yükseldi
Bedeni hafifleten yorulmak bilmez mücadeleleriyle,
Kastoria’daki Kleisoura’yı aydınlattı.
Hadi Allah önünde aracımız olan,
Mucizevî Sofia’ya bir ilahi söyleyelim.

6 Mayıs   Azize Trabzonlu Sofia