/ Azizlerimizin hayat hikayeleri / Manastır Hareketinin Tarihi (1)

Manastır Hareketinin Tarihi (1)

Manastır Hareketinin Tarihi

 

Büyük Antonius (251-356) ve Keşişlerin Ortaya Çıkması

251 senesinde dünyaya gelen Antonius zengin bir ailenin çocuğuydu. 18 yaşındayken babası ve annesi vefat etti, böylece kızkardeşine de bakmak zorunda kaldı. Hayatının bu erken evresinde bu tecrübeleri yaşmak onu Mesih’i aramaya yöneltti. Matta’yı okumaya başladı ve Mesih İsa’nın sözleri adeta yüreğine hançer gibi saplandı: “Eğer eksiksiz olmak istiyorsan, git, varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver; böylece göklerde hazinen olur. Sonra gel, beni izle.” Böylece Antonius ailesine ait olan arazileri ve mülkleri sattı ve gelirleri fakirlere dağıttı. Kız kardeşini daha sonraları tarihin ilk kadın manastırı olacak bir avuç Hristiyan kadının yaşadığı bir eve bıraktı. Antonius artık dünyanın zincirlerinden kendisini azat etmişti. İnzivaya çekilerek hayatını dua etmeye adadı. yaklaşık 200 sene öncesinde Mesih İsa’ya olduğu gibi, Kutsal Ruh tarafından çöle yönledirildiğini hissetti. İskenderiye’nin 95 km Batısında bulunan çöllerde 13 sene boyunca yaşadı. Çöl dönemi içersinde yine Mesih İsa’nın Şeytan tarafından denenmesi gibi kendisi de denendi. Antonius’un biyografisini yazan Atanasius, Antonius’un bu dönem içersinde adeta cinlerle ve iblislerle amansız bir mücadele ve ruhsal savaş içinde olduğunu kaydeder. Can sıkınıtısı, tembellik, şehvetli düşünceler adeta zehirli oklar gibi düşman tarafından savrulurken Antonius bütün bunları kendisini daha fazla duaya sevk ederek aştı. Bitmek bitmeyen ibadetini ve çileci alışkanlıklarını terk edilmiş bir mozole’de sürdüren Antonius’un sağlığı zamanla kötüye gitti. Yakınlardaki bir köyde yaşayan bir grup kişi erzak bırakmak için zaman zaman Antonius’u ziyaret edermiş. Bir gün Antonius’u bilinçsiz bulurlar, çabucak köyde’ki kiliseye götürüp sağlığı yerine gelene kadar ona bakarlar. Antonius toparladıktan sonra tekrar çöle dönmek ister. Bu sefer Der El Memun yakınlarında bulunan terk edilmiş bir Roma kalesine çekilir ve burada 20 sene boyunca yaşar. Bu süre içersinde ruhsal saldırılar devam eder. Yırtıcı hayvanlarla yüz yüze gelir ama kendisini Mesih’e adayan Antonius yine duayla bütün bu saldırılardan galip çıkar.

Kalede yaşadığı bu dönemde dış dünya ile bir duvarda olan bir çatlak aracılığıyla haberleşir ve erzak edinirdi. Yöre halkı zaman zaman Antonius’un hikmetini ve nasihatlarını dinlemek için onu ziyaret ederdi. Altı aylık haberleşmeden geçirdiği bir dönem sonrası Antonius kaleden çıkar. Aklını yitirmiş olmasını bekleyen halk Antonius’un dinç ve aydın yüzlü olmasına oldukça şaşırır. Bu tarihten itibaren Antonius’un ünü bütün Mısır’a yayılmaya başlar. İnsanlar Antonius’a akın eder ve öğretişlerini dinlemek ister. Fakat Antonius’un öğretişe adadığı zaman dua ve ibadete ayırdığı zamanı etkilemeye başlar. Böylece çölün daha ücra bir noktasına kaçar. Üç gün boyunca çölde gezen Antonius birkaç palmiye ağacı ve bir su kaynağı keşfettikten sonra hayatına burada devam eder. Dua dışındaki zamanlarını bir bahçe ekerek ve yabanıl otlardan paspaslar örmekle geçirir. Yüzlerce genç Antonius’un hayatına özenerek keşiş olmaya başlar ve Antonius’un yakınlarında yerleşir. Bu dönemden kalma bazı öğretişleri ve deyişleri 5.yy yazılmış olan “Apophthegmata Patrum” (Çöl Babalarının Deyişleri) eserinde kaydedilmiştir.

Antonius yanındaki gençleri yetiştirdi ve zamanla en önemli öğrencilerinden olan Makarius’a bazı sorumluluklarını devretti. Bu sorumluluklar arasında dış dünyadan akın eden insanların sorularına cevap verip onlar için dua etmek gibi yetkiler yer alıyordu. 338 senesinde bir müddet İskenderiyeyi ziyaret eden Antonius burada Ariusçu öğretişleri yayan kişilere karşı mücadele etti. Sonrasında çöle geri döndü. Ölüm döşeğinde Antonius asasını Makarius’a verdi ve öğrencilerine gizli bir mezarda gömülmesi için emir verdi.

Böylece Antonius hayata gözlerini yumdu. Geriye çileci bir hayat sürdüren bir grup keşiş bıraktı. Zamanla bu grup Makarius’un çabalarıyla ilk manastır cemiyeti oldu. Fakat bu manastır cemiyetlerinde günümüzde olduğu gibi keşişler merkezi bir bina içersinde kurallar denetiminde beraber yaşamıyorlardı. Keşişler halen kendi hücrelerinde yaşayıp sadece toplu ibadet için merkezi bir mekanda toplanıyorlardı. Bu sisteme zamanla “lavra” ismi bahşedilmiştir. Kurallara dayalı daha müşterek anlamdaki “kenobitik” manastır sistemi Antonius’un bir başka öğrencisi olan Pakomius’un çabalarıyla ortaya çıkacaktı.

Marc Madrigal

 

Manastır Hareketinin Tarihi (1)