/ Azizlerimizin hayat hikayeleri / 28 Eylül Aziz Hariton

28 Eylül Aziz Hariton

  28 Eylül Filistin’in İtirafçısı, Aziz Hariton                             

Önsöz

Kutsal Babamız Hariton Eşsiz  Hükümdarlık’a hizmetleri esnasında müthiş zulümlere katlanan ve zor mücadele veren bir Aziz’dir.

Korkunç  ve sert iskencelere maruz kaldı. Ölümün eşiğine bile vardı. Müthiş deneyimlerinin sonucu, öğrencilerine ve bize bıraktığı aynı  zamanda  manevi bir hazine olan  ünlü  Antlaşma’dır (Sözleşme). Ruhumuzun kurtuluşuna gerekli olan tavsiyeler ve yönergeler bulabiliriz.

Hiçbir hastalık taşımadan ve hiçbir fiziksel sancısı olmadan kutsal ruhunu Kurtarıcımıza teslim etti.

 

İMAN  İKRARCISI  KUTSAL BABAMIZ   HARİTON(CHARİTON)

 

Kutsal Babamız Hariton (Harry) Anadolu’nun Konya eyaletinde doğdu. Orada iyi eğitim gördü  ve Rab’bin ilkeleriyle büyüdü. Büyüdüğünde imanı ve erdemi sayesinde adı her yerde duyuldu. O şehrin başta geleni oldu. Herkes onu seviyor ve ona  saygı duyuyordu. O dönemde yani (270-276) yılları arasında Roma’da Avrilianus hüküm sürüyordu. Kendisi putperest olmasına rağmen, krallığının başlangıncında Hristiyanlara gerçek Tanrı’ya ibadet etmelerine engel olmadı. Fakat daha sonra, taptığı iblislerin etkisi altına kaldı ve Hristiyanlara karşı büyük  bir zulme başladı

 

                       Hristiyanlara karşı zulüm 

Krallığının tüm eyaletlerine riayetsiz ve sert komut verdi. Bu suretle yöneticilere mümkün olan her yöntemle, Hristiyanların kendi imanlarını  inkar etmeye  ve putperstleğin tertiplerine dönmelerini sağlamalarına emir verdi. Hatta kendisinin uygunsuz buyruklarına boyun eğmeyenlerin çeşitli yollarla cezalandırmalarına ve en niyahet en adi bir şekilde cezalandırmalarına emir verdi.

 

                       Hariton’un tutuklanması

Bu komut bildirisi Konya’ya ulaştığında Aziz Hariton’u hemen tutukladılar. Askerler onu Kral Yargıçlarının önüne çıkardılar. Aziz, yaverin önüne yani kraldan sonra ikinci gelenin önüne korkusuzca durdu. Yaver (hypatos) ona nasıl çağırıldığına ve neye inandığına sormaya başladı ve Hariton: ”Adım Hariton ve tek gerçek Tanrı  Mesih İsa’ya inanıyorum ” diye cevap verdi.

 

Ve  yaver ona neden kralın komutlarına  karşı çıktığına ve  ölümsüz tanrılara kurban vermeye  ikna olmadığına sordu ve Aziz: ”Ben sizin saygı duyduğunuz şeylere  saygı duymuyrum, çünkü onlar  gerçek tanrı değil. Onlar düzenbaz iblistirler ve iki sebepten dolayı tertiplerle kendilerinin tanrı  olduklarına inanmanıza sizi iyice ikna ediyorlar. İlkin, bu düzenbazlar tanrı olarak yüceltilmekten hoşnut oldukları için ilahın şanlı adıyla onurlandırılmak, ikincisi ise kendilerine tapanları beraberlerine cehenneme sürüklemek amacında.” diye cevap  verdi.

 

Yargıç bunları duyunca ona şöyle dedi: ”Ey Hariton, sana kızmam ve hemen sana en ağır cezayı vermem gerekiyordu, çünkü tanrılara hakaret ettin. Fakat kendileri de mağfiret sahibi ve sabırlı oldukları için ben de onları taklit edeceğim. Sana kral tarafından büyük onurun ve mutluluğun  tadını çıkarman için kendine en yararlı olanı bulmanı ve tanrılara kurban kesmeni tavsiye ediyorum.” Fakat Mesih İsa’nın cesur askeri: ”Ey,yargıç, şayet bu sağır ve dilsiz ve cansız tahta putlar tanrı iseler, bana onlara karşı sarf ettiğim hakaretlere sabır göstermekle hiç de iyi etmiyorsun. Şayet tanrı değillerse ki gerçekten değiller, benim uygunsuz şeyler yapmama telkin etmeye boş yere çaba harcıyorsun. Çünkü hiç bir suretle adi şeytanlara tapmam için yaşayan gerçek Tanrı’yı inkar etmeyeceğim. Ben İlk Din Şahidi olan müthiş Thekla’nın takipçisi ve taklitçisiyim. Kendisi Konya ilinin üzerine Azizlik ışınlarıyla bambaşka bir güneş gibi parlıyor. Sonrası ben, Thekla’yı  Mesih İsa’ya bağımlılığı yüzünden tüm ezalara katlanmasına derin Tanrı aşkıyla telkin eden imanın büyük vaizi Pavlos’un (Paul) öğrencisiyim. Bu yüzden bugün ben de Havari Aziz Pavlos’un (Paul) herkesin önünde zikrettiği gibi haykırıyorum, “Mesih İsa’nın sevgisinden hangi şey beni koparabilir? Keder mi, sıkıntı mı, zulüm mü, açlık mı, servetime el konulması mı, kılıç tehlikesi mi, yoksa insanlardan  gelen herhangi bir kötülük ve iyilik mi? Hayır! Tüm bunların hiçbirisi Mesih İsa’nın sevgisinden koparmayacak” diye beyan etti.”

 

Yönetici yine de kızmadı, çünkü kutsal Hariton’u kendine çekmek istiyordu ve sakin ve tatlı bir sesle ona şöyle dedi: ”Ey benim iyi Hariton’um, şayet fetişlerimiz senin ısrar ettiğin gibi tanrısal değillerse, o zaman nasıl oluyor da hürmetli krallarımız ve onlara tapan diğer kişiler ve biz yöneticiler dahi onlardan gelen her şerefin ve mutluluğun tadını çıkarıyoruz?” Aziz ise ”Siz putseverler, insan eli tarafından yaratılan ve ne söz anlayan, ne bilinçleri, ve ne de başka duyguları olan bu tahta heykellerin tanrısal oduklarını ikrar etmenizle çok yanılıyorsunuz. Bizim Kutsal Kitabımız şöyle der: ‘‘Milletlerin putları gümüş ve altından ibaret  ve görmüyorlar. Ağızları var ama konuşmuyorlar. Kulakları var ama duymuyorlar. Onları üretenler ve onlara tapanlar onlara dönüşecekler.” Ey Hakim, şayet söylediklerimin gerçek olmadıklarına dair şüphen varsa, onları ateşe ver, el ve ayaklarının kırılmasına emir ver, o zaman  bu deneyle onların tamamen bilinçsiz oduklarını ve kımıldamaya, konuşmaya veya onları yakıp yıkanlara zarar vermeye muktedir olmadıklarını göreceksin.” diye cevap verdi.

 

                         İskence başlıyor

Mantıksız yargıç Hariton’un bu sözlerine çok öfklendi ve onu çıplak bir halde dört uzvundan tutarak ekstremit cezasına çarptı, yani el ve ayaklarını germek süretiyle onu kamçılarla vurmalarına emir verdi. Kamçılar sığır derisinden kıvrımlı şeritlerdi. Böylece onu yere yatırdılar ve uzuvlarından çekmek süretiyle vurmaya başladılar. Ona iskence ettikleri sırada ise tiranı ona şöyle diyordu: ”Tanrılara kurban mı kesersin, yoksa daha fazla kırbaç darbesi mi istersin?” Yürekli Aziz ise: ” Değil kırbaç darbelerine bin kere ölüme yollasan bile Mesih’in tanrısallığını inkar etmeme ve putlara kurban kesmeme tenezzül edeceğime, O’nun sevgisi için herşeye katlanmaya razıyım.” diye cevap verdi. Tiran bunları duyunca ona daha fazla vurmalarına emir verdi. Ona o kadar çok dayak attılar ki derisi yüzüldü ve bağırsakları ortaya çıktı. Ulvi insana dayanılmaz darbeler yüzünden sesinin kısılmasına rağmen  vurmaya devam ediyorlardı. O zaman yargıç ona acıdığından değil, ancak çabuk ölmesin ve diğer iskencelerden kurtulmasın diye onu serbest bırakmalarına emir verdi. Bu yüzden onu yarı baygın bir halde omuzlarından tutup kaldırarak hapse attılar.

 

Onu orada kısa bir süre bıraktılar ve paralanmış derisi Rab tarafından anlaşılmaz bir şekilde iyileşmesinden sonra onu tekrar yargı organlarının önüne çıkarttılar. O anda da yönetici, ilkin yalan sözlerle yağ çekmek suretiyle sonradan korkunç tehditlerle onu kendisine çekmeye çalıştı ve tekrar boşuna zaman harcadı. Fakat Aziz, Mesih İsa’ya daha sağlam imanla bağlandığı için, yargıcın saçmalıklarına gülerek daha ağır iskencelere katlandı. Onun derisini tutuşmuş büyük yüksek mumlarla ateşe verdiler ve tekrar zincire vurarak hapse attılar.

 

                              Avrilianus’un (Aurelian) cezası

Fakat  aradan çok zaman geçmedi ve Tanrı düşmanı  kral İsa Mesih’e yaptığı kötülükler yüzünden haklı olarak Tanrı tarafından gelen ıstıraplara maruz kaldı ve o cani ve merhametsiz müthiş acılar içinde öldü.Kendisinden sonra tahta geçen Tacitus, Avrilianus’un  (Aurelian) başına gelenlerden ders aldı. Hristiyanlara karşı ezaların devam etmesi halinde, onunla aynı duruma düşmemesi için krallığının tüm eyelatlerinde Hristiyanlara karşı zulmü durdurdu. Bu Hariton’un hemen öldürülmemesi için Tanrı’nın iradesi tarafından geldi. Bir çok kişinin faydalanması için daha fazla yaşaması gerekiyordu. Bunun kamu yararına işlemesi için herşeye mutlak bilgelikle hükmeden Tanrı Takdiri, Hariton’un hapishanenin zincirlerinden azad edilmesine özen gösterdi. Kralın bu fermanı herkesi tamamen özgür kıldı.

 

                               Kutsal  Hariton Kudüs’te

Aziz Hariton İsa Mesih uğruna arzuladığı gibi din şehidi olmamasına rağmen İsa Mesih’e aşkı için  yanan bedeni üzerine zaferin tüm izlerini taşıdı. Bu geçici hayatta kendini ölmüş sayıyordu ve ondan sonra sadece İsa Mesih ile yalnız yaşamayı arzuluyordu. Sıkı ve katı bir inziva yaşamına başladı. İlkin Kudüs’e gitmeye karar verdi. Fakat yine felakete uğradı. Seyahati esnasında onu acımasız haydutlar yakaladı. Onlar katı oldukları gibi, onun ellerini bağladılar, boynuna zincir geçirdiler ve onu döverek inlerine götürdüler ve onu orada öylece bağlanmış olarak bırakıp uzaklaştılar. Başka  yolcu yakalamak amacıyla halka açık yolda pusu kurmaya gittiler. Kutsal Hariton mağaradayken bu dürtünün ruhunun iyiliği için Tanrı’nın iradesi üzerine oluştuğunu düşündü. Böylece Tanrı’ya teşekkür etti ve başına gelenlere mutlulukla katlandı. Sonradan düzenbaz iblisi düşündü ve onu: ”Ey berbat ve pis iblis beni neden bu haydutların eline düşürdün? Onların beni öldürmeleri yoksa beni amacımdan alıkoyman için mi? Eğer amacın beni öldürmek ise boşuna çaba harcıyorsun, çünkü kendin de gördün, ben İsa Mesih’in lutfü sayesinde ölüme bile meydan okudum. Eğer niyetin İsa Mesih’in iradesine uygun bir politika izlememem için beni yolumdan alıkoymak  ise hiç bir şey başaramazsın. Çünkü bana Tanrı yardım ediyor. Çünkü Tanrı öyle iyi ki, O’nun iradesine göre yaşamayı arzu edenlere nimetlerini zengin bir şekilde ihsan etme yolunu buluyor.diye yermeye başladı.

 

Aziz tek başına mağarada bunları düşündüğü esnada bir engerek yılanı, Aziz farketmeden haydutlara ait şarapla dolu kabın birine gidip tüm zehrini akıttı. Haydutlar susayıp geri döndüklerinde, zehirli şaraptan içerek  tek tek ölüyorlardı. İlahi Adalet’e göre o şekilde kötüler cezalandırdı ve kutsal Hariton (Chariton) zincirin bağlarından görünmez bir şekilde azad edildi.

 

                                        Aziz Hariton mağarada tek başına

Hariton beklenmedik bir şekilde  serbest kalınca, o yerin münzevilik için uygun olduğunu gördü ve orada kalmaya karar verdi. Haydutların topladıkları herşey ona miras kaldı. Bunlardan bazılarını fakirlere, bazılarını da çölde dağılmış bir halde münzevi bir hayat süren babalara dağıttı ve geride kalanlarla mağarada Kutsal olan Tanrı’nın tapınağını ve yakınında tapınak ile birlikte Pharan adını alan bir manastır kurdu. Herşey tamamlandıktan sonra açılış töreni Kudüs’teki Patrik ile yapıldı. O dönemde Patrik ilk Ekümenik Sinod’un(Konsey) üçyüz onsekiz babalarından biri olan kutsal Makarios idi.

 

                                        Aziz  Hariton’un mucizeleri

Hristiyan yaşamıyla Aziz  istemeyerek kendini açığa çıkardı. Mucizeleriyle Musevi ve Yunanlıları vaftiz olmaları için ikna ediyordu. Mücadelelerine ve erdemlerine hayranlık duyanların birçoğu onu mümkün olduğu kadar taklit etmek istedi ve keşiş olmalarından sonra ona tabi tutuldu. Çünkü takdire şayan Hariton’u Tanrı’nın Devleti için kıyaslanmaz bir istekle mücadele etmesini görmek gerçekten müthiş bir mucizeydi. Tutkuları yenmek onun için nasıl da bir mutluluktu. Mülk sahibi olmamayı nasıl da tükenmez zenginlik olarak kabul ediyordu. Yerde uyumaktan nasıl da hoşlanıyordu. Uykusuz gecelerinde, yumuşak yataklarında uyuyanlardan oranla daha fazla dinlendiğini  düşünüyordu. Yaralarının kazındığı üstendeki kıldan giysileriyle, parlak ve yumuşak kıyafet giyenlerden  kendini daha çok mutlu  hissediyordu. Ebedi huzurun umudu ruhuna herşeye, acılara da sıkıntılara da katlanmasına cesaret veriyordu. Hatta fakirlere karşı çok merhametliydi ve kabahat işleyenleri affediyordu. İbrahim gibi misafirperverdi, yumuşak, sade ve içi bir çocuğunki  gibi kötülük taşımıyordu, herkese karşı barışçıl, nazik ve öğretici bir tavrı vardı ve zengin konuşmasıyla ve bilgeliyle onu dinleyen herkesine sevinç saçıyordu. Bu yüzden her gün bir çok kişi ruhun  kurtuluşuna yönelik öğretilerini dinlemek amacıyla ona koşuyordu. Böylece, orada toplanan insan kalabalığıyla   çöl kente benzeşti ve Aziz çölün vatandaşı oldu.

 

                                          Hariton gitmeye karar veriyor

Fakat bu Aziz’in hoşuna gitmedi. İnsanlardan kopan gürültü onun huzurunu kaçırıyordu ve ilahi konuşmasına engel oluyordu. En çok insanlar tarafından yüceltilmekten kaçınıyordu, çünkü şöhretin her erdemi yok edeceğini biliyordu. Böylece oradan ayrılmaya karar verdi.

 

Böylece öğrencilerine keşiş yaşamı için gerekli olan herşeyi, yani onlara günde bir kez ve akşam duasından sonra yemek yemelerini buyurdu. Doyurucu  yemek yememeliydiler ve iştahları olsa dahi yemeği bırakmalıydılar. Esas yemekleri ekmekten ve ekledikleri biraz tuzdan oluşmalıydı. İçecek olarak sadece su ancak bunu da ölçülü olarak içmeliydiler. Onlara gündüz ve gece mezmur ve duaları için ayıracakları zamanı bile belirledi.

 

Her kötülüğün anası olan aylaklıktan nefret etmelerini ve her zaman ellerinde bir el işini tutmalarını tembih bile etti. Onlara Peygamber Davut’un şu mezmurunu hatırlattı: ‘‘Tüm gün boyunca kollarımı sana uzatıyorum.” yani ellerimi göğe kaldırarak Tanrı’ya dua ediyorum. Şayet keşişlerin ortak düşmanı olan dürtü, keşişlerin yüreklerine zararlı ot gibi kötü bir düşünce serperse onu oruç ve dualarla söküp atmalarını söylüyordu. Rab’bimiz ”Bu şeytani düşüncelerin soyu sadece oruç ve dualarla yok oluyor.” (Matta  17:21 ”diye zikrediyor. Onlara Manastır’ın kapısına gelen fakirleri boş elle geri göndermemelerini tembih etti. Çünkü bazen onları sınamak için üstünde fakir giysilerle gelen Mesih İsa’yı yanlışlıkla göz ardı  etme ihtimali vardı.

 

                                       Hariton’un  yeni keşiş adaması

Hariton (Charry-Harry) bu komutları ve tavsiyeleri verdikten sonra kardeşliğin ortak oylaması ve görüşüyle her şeyde en erdemli ve tecrübeli olanı seçerek yola çıkmaya hazırlanıyordu. Fakat onun yokluğuna dayanamayan kardeşler içten akan gözyaşları içinde onlardan ayrılmamasına yalvarıyorlardı. Ancak onları dinlemedi. Çünkü sadece kendi ruhunun çıkarına bakmıyordu onların çıkarına da bakıyordu. Böylece onları şu sözlerle teselli etti: ”Evlatlarım, ayrıldığımıza üzülmeyin  çünkü ben buradan uzaklaşırsam hiç kimse gelip beni aramayacak ve sizi rahatsız etmeyecek.   Çünkü siz de ben de artık sukünete kavuşacağız ve Tanrı’nın gücüyle erdem’in balını üreteceğiz.”

 

Onları bir bir öptükten sonra onları Despot Mesih İsa’ya teslim etti ve oradan ayrıldı.

 

                                       Aziz ‘in mağaradaki  yaşamı

Aziz tüm gün boyunca yol yürüdü. Jericho şehri (Eriha) yakınında kalmasına çok uygun bir mağara buldu çünkü etrafı sessizdi. Orada uzun süre tanınmadan ve gizli olarak yaşadı. Topraktan biten her otu yiyordu ve tek tesellisi Tanrı ile  konuşmasıydı. Ancak Merhametli Tanrı kulunu gizlemedi, onun vasıtasıyla yaptığı mucizeleriyle kulunu dünyaya gösterdi. Birçok bedensel ve ruhsal hastalığa  şifa  verdi.

 

 

                                    Hariton’un  yeni Lavra kurması

Tedavi  ettiği putperstlerin çoğu onun  Hristiyan yaşam tarzını görüyor ve ona imreniyorlardı. Kendi ruhlarına fayda veren onun konuşmalarını ve tavsiyelerini dinliyorlardı ve kendi iradeleriyle fani dünyayı ve onun tüm nimetlerini terkederek onun yanına keşiş olarak kalmaya gidiyorlardı. Bu yüzden ikinci Lavra’yı, yani ikinci yeni bir Manastır kurdu. Münzevi yaşamında büyük ilerleme kaydeden Elpidios (Umut) onu genişlettirdi ve bu yüzden adı Lukas olarak da anıldı. Bu adı Kutsal Lavra’yı koruyan ve Noeron (Novur) diye bilinen köyde yaşayan komşuları Yahudiler tarafından düzenlenen baskılara ve saldıralara engel olan Lukas adlı bir kişiden aldı. Yahudiler kıskandıkları için Manastırı yok etmek istiyorlardı. Tüm bunlara rağmen hergün  birçok kişi oraya varıyordu ve ne Aziz  ne de Keşişler rahat buluyordu.

 

 

                                 Aziz’in yeniden taşınması

Aziz suküneti ve mütevazi olmayı arzuladığı için herkesin ona hayranlık duymaya başladığını görünce  Lavra’yı terketmeyi  ve sakin yeni bir yer aramaya karar verdi. Bu sebepten dolayı keşişlere Hristiyan keşiş olarak sürmek zorunda oldukları yaşam için talimat verdi ve yerine layık bir sorumlu rehber seçerek görev verdi ve oradan ayrıldı.

 

Yürüye yürüye Thakos denilen çölün sakin bir yerine  ulaştı. Herkesin kurtuluşunu arayan Rab’bimiz Aziz’in mekanlarını değiştirmesine özen gösterdi. Bu şekilde Aziz’in erdemini daha görünür kılmak istedi. Böylece ona başkalarının hatta putperestlerin gitmesiyle birçok kişi fayda görüyordu. Çoğu iman ederek vaftiz oluyordu. Bazısı fani dünyayı ve dünyevi ihtiyaçları geriye bırakarak Aziz’i taklit etmeye çaba gösterdi ve münzevi bir hayat sürmeye başladı. Kalabalık yine yoğunlaştı. Orada birçok keşiş bir araya geldi ve Sukhan olarak bilinen yeni bir Lavra(Lorat) kurdu. Fakat derin huzur bulduğu sessizliği pek sevdiği ve erdemi yükseldiği için araştıra araştıra  bir dağın tepesinde daha doğrusu bir uçurumun üzerinde Lavra’dan (Lorat) pek uzak olmayan Semavi bir mağara buldu. Bu mağara Kremasto (Asılı Manastır) olarak adlandırıldı, çünkü yeryüzünden daha yüksekti ve yukarıya sadece merdiven ile çıkmak  mümkündü. Böylece  aslan yürekli Hariton oraya çıktı ve yerleşti.

 

Aziz orada uzun süre huzur buldu. Ancak yaşının fazla ilerlemesi ve münzevi hayatın zorlukları yüzünden  kendi kendine hizmet etmesi zordu. İhtiyacı olan suyu o kadar yükseğe taşıması mümkün değildi. Fakat herhangi bir öğrencisine yük olmasın diye ondan kendisine hizmet etmesine müsaade etmedi. Ve Tanrı’nın Hariton’u yeni bir yöntem buldu. İmkansız olanı muktedir ve zor olanı kolay kılan Tanrı’ya sığındı. Duasıyla da mücizevi bir şekilde hemen berrak su fışkırdı! Bu su günümüze dek mağaranın tek bir yanından geçiyor ve sadece bedensel susuzluğu gidermekle kalmıyor aynı zamanda her hastalığa da şifa veriyor. Bu da, Fazilet Sahibi Aziz Hariton’un Tanrı’nın önüne kutsallığını ve cesaretini kanıtlayan sarsılmaz bir tanıklıktır. Aziz sürdüğü Hristiyan yaşamı sayesinde   İlahi Vahiy’in gücüyle öleceği günü tahmin etti.

 

                                       Aziz’in mağaradan inişi

Hariton, bunun ifşa edilmesinden sonra Kremasto’dan (Asılı Manastır) indi ve Sukhan diye bilinen Lavra’ya ulaştı. Oradan Başrahip ve diğer kardeşlerle beraber Elpidius (Umut) diye bilinen başka bir Manastır’ a  geçti. Yine de, oradan sürüsünü alan iki Manastır çobanın eşliğinde Faran olarak bilinen Kutsal Lavra’ya ulaştı. Orada ilk kez keşiş olarak ter döktüğü konumda ileride tüm öğrencilerine tavsiyelerini ve emirlerini içeren  antlaşmasını (vasiyetname) miras olarak bırakmak istedi.

 

                                      Aziz’in Vasiyetnamesi

Tanrı’ya ulaşmamım zamanı yaklaştığı için, siz ey sevgili evlatlarım, Rab’bin çizgisinde, şimdi zamanınız varken özenle çalışın ve iyice hazırlanın çünkü ölümden sonra tövbenin hiçbir faydası yoktur. ”Hadeste tövbe etmek yoktur”veya”hadeste senin huzurunda kimse ikrar etmez.”(Mezmur 6:6). Çünkü bundan sonraki yaşam karşılık almanın zamanıdır, mevcut yaşam ise erdemin kazanılması için tövbenin ve mücadelenin zamanıdır. Fakat bu dünyada üzücü ve yorucu olan herşeyin kısa  zamanda  yok olduğu gibi aynen sevinçli ve zevkli olan herşey de yok  oluyor. Geleceğin mirasında hem nimetlerin tadı hem de cehennemin azabı ebedi ve sonsuzdur. Bu yüzden sizden ricam, Tanrı’nın teslimatı olan imanınıza hiç yılmadan veya güncel süreçlerin ve tehlikelerin karşısında  hiç sarsılmadan kesin olarak sadık kalın. Bunu size söylüyorum çünkü Rab’bin bana ifşa ettiği gibi kısa zamanda heretikler (tarikatçılar) Mesih İsa’nın Kutsal Kiliselerinde büyük çalkalanmaların doğmasına sebep olacaklar. Bunlar birçok kişiyi sapkın fikirlerine sürükleyecekler. Fakat siz Kilise’nin  doğru doktrinlerine sağlam durun. Şayet zamanı gelirse ve ihtiyaç varsa kanızın akma noktasına kadar gelseniz bile….

 

Üstelik yaşantınıza suçlamalardan ve her kötülükten uzak kalarak devam edin. Henüz buna ulaşmadıysanız, hergün büyük bir istekle kendinizi arındırmalısınız. Bedeninizin bekaretini ve temizliğini öyle iyi koruyun ki Ari Tapınak olsun. Tertemiz Tanrı, bu saf yaşantınızla, yüreklerinize yerleşmeyi ve ruhunuzu kutsallığı ve  tarifsiz  kokularıyla sarmayı arzu edecektir. Öfke ve şiddet çok büyük kötülüktür. Benim candan evlatlarım, birliği, barışı, Rab’bin yumuşaklığını ve hayırseverliğinizi büyük özenle koruyun. Fakat iyilikten nefret eden iblis’in teşvikiyle gün olur ki günaha sürüklenirseniz, mümkün olduğu kadar çabuk sevgi ve kardeşliğin üstün nimetlerini aramaya koyulun, öyle ki güneşin batışı sizi nefretin kötülüğünden gelen çelişkilerle ve  kara düşüncelerle terketmesin. Eğer o gece aniden ölürsek, Öğretmenimiz Mesih İsa’nın Kutsal İncil’de bahsettiği sevgi içimizde yoksa O’nu görmemiz mümkün olmayacaktır. ‘‘Birbirinize karşı sevgi besliyorsanız benim öğrencilerim olduğunuzu herkes anlayacak” (Yuhanna 13: 35). Şayet ruh kemirici tohumların sahibi iblis kem arzuların düşüncelerini ruhunuza ekerse büyük sebatla uzağa atmaya çalışın. Çünkü çabuk yetişirseniz onu kolay başınızdan savacaksınız. Şayet onu yüreğinizde uzun süre tutarsanız onu söküp atmanız çok zor olacaktır. Ustaca savaşmanız için silah olarak orucu, duayı, gözyaşını ve ölümün düşüncesini kullanın. Bu çok önemlidir, çünkü ölümün düşüncesi ve sönmeyen  cehennem ateşi her kötülüğün katilidir. Ancak tüm silahlardan en güçlü ve düşmanlar tarafından en korkunç sayılan ve herşeyin üstesinden gelen alçakgönüllülüktür. Bu alçakgönüllüğü  mutlaka öğrenmemiz için Kutsal İncil’in şu sözleriyle emir veriyor: ”Benden öğrenin ki ben yumuşak huylu ve  engin yürekliyim.” (Matta 11: 29)

 

Bizi Tanrı’dan ayıran hesaplara kapılmamızdan koruyan emin sığınak, düşüncelerimize ve tüm duyularımıza dikkat etmek ve hakim olmaktır. Herşeyden önce gözlerimize ve kulaklarımıza. Çünkü bu iki duyu organlarıyla yüreğimize hemen hemen arzuların tümü giriyor. Peygamber Heremya’nın dediği gibi ‘‘Çünkü ölüm bize, kapılarımızdan ulaşıyor.” (Heremya 9: 21) Kapılarımıza yani duyu  organlarımıza  dikkat etmediğimiz süre manevi ölüm bizi bulacaktır.

 

Bir keşişin en yüksek nimeti malk mülk sahibi olmaması ve gerçekten asil ve özgür olan insanın zenginliği, kendini dünyevi tutkulardan uzak tutmasıdır. Geçici şeylerin hiçbir arzusuna bağlı kalmaması ve Havari Aziz Pavlus’un dediği gibi Velinimetimiz’e yani Tanrı’ya karşı çıkmadan  bedeninin bakımına gerekli olanları ölçülü bir şekilde kullanmasıdır. ”Beslenmeyi ve giyeceği ve başımızı sokacak bir yer temin etmek yeterlidir.” (A.,Tim.6:8). Herşeyin en kötüsü, insanın içinde taşıdığı her iyiliği yok etmeye gücü yeten bencillik ve gururdur. Bu her ne kadar zenginleri başka erdemlerden izliyorsa bazen iyi işler yapan yalnız insanları da buluyor. Bu gurur, öyle bir insanın ruhuna büyük sarsıntı yaratıyor. Bu yüzden Kutsal Pavlus (Saint Paul) bize yardım etmek için ondan kurtulmamızın yolunu gösteriyor: ”Ayakta sağlam durduğunu sanan kayıp düşmemesine dikkat etsin.”  (A. Korint. 10:12)

 

Aynı zamanda kardeşimizi kınamamaya, ona acımaya fakat onu düzeltmemize özellikle dikkat  etmemiz  gerekiyor. Çünkü ”kınama” tüm insanları zihnen hor gören bencil bir insanın ruhunun doğurduğu bir kavramdır ve diğer insanları kınamasıyla Ferisilerin dediği gibi kendini haklı çıkarma ve yüceltme yolunu  arıyor: ”Ben ne diğer insanlar gibiyim …., ne de şurada duran gümrük memuru gibi..” (Luk.18:11) Kardeşim,şayet birini kınamak ve ölçmek hoşuna gidiyorsa, pek yakınına kendine bak. Üstelik hiç bir zaman içinde gizli kalan herşeyi yani düşüncelerini, sözlerini  ve hareketlerini eleştirmekten ve incelemekten vazgeçme. Bu şekilde hatalarını düzeltmiş olacaksın. Çünkü bu yaşamda kendimizi kınarsak ve düzeltirsek  hikmetli Pavlus’un dediği gibi öteki yaşamda Tanrı tarafından yargılanmayacağız ve Cehennem’e mahküm olmayacağız. ‘‘Eğer kendimizi doğrulukla yargılasaydık yargılanmazdık, Dünyayla birlikte mahküm olmayalım  diye Rab bizi yargılayıp terbiye ediyor.” (Korintiler’e A mektubu,11:31-32)

 

Karnına gereğinden fazla önem veren yani çok yiyen kolayca bedeni tutkulara kapılıyor ve bunun karşılığında zarar görüyor. Ancak acılar ve gece ayinleri bunları zayıf düşürüyor ve oruç mükemmel bir şekilde dizginliyor ve uygunsuz hareketlerine engel oluyor. Misafirperverliği sevin ve her zaman buna gönüllü olun çünkü bu Tanrı’yı hoşnut eden bir davranıştır. Konukları kabul ettiğiniz zaman onların ayaklarını yıkayın çünkü ayakları yıkamak bir görevdir ve öğrencilerinin ayaklarını ilk yıkayan İsa Mesih’in emridir. Üstelik bize de aynı şeyi yapmamızı buyurdu. Bu kutsal görev yorgun  düşmüşlerin rahatını sağlıyor ve ruhu her tür eyleminden hatta en zararlı hastalığı sayılan kibirden de tedavi edebiliyor. Ruhu günahın mikrobundan temizleyen bir çok laksatif çeşidi vardır. Bunlar gözyaşları, iç çekişler, kalbin burkulması, itiraf, oruç, dua, zeminde bir hasırın üstüne uyumak ve kendi kendine tövbe edenlerin empoze ettikleri tüm diğer ilaçlar. Bunlar büyük yarar sağlamalarına rağmen biraz yorucudur. Ben, çok az yorucu fakat ruhu, bulaşan mikroplardan temizleyecek çok daha da güçlü sadece tek bir ilacı tanıyorum. Bu da, her bireyin kendisine karşı hata işleyen kişiyi affetmesidir. Çünkü affedicilik, bize karşı suç işleyenin günahlarının bağışlanmasıyla  kalmıyor,  aynı zamanda şuçluyu cezadan daha iyi bir şekilde düzeltiyor ve onu özgür bir insandan bağışlayıcısının kulu kölesi ediyor. İncil’e göre: ”Siz başkalarının suçlarını bağışlarsanız, sizin günahlarınız da bağışlanacaktır.”(Matta 6:14). Eski Yunan yazarları  ”Özür, cezadan iyidir.” diye zikrediyorlardı.

 

Kutsal Hariton (Chariton) bunları ve buna benzer kavramları öğrencilerine öğrettirken ruhlarının ulvi  kurtuluşunu diledi. Sonradan,hiç bir hastalığa kapılmadan, bedeninin hiç bir uzvunda hiç bir sancı duymadan yatağına çıktı, ayaklarını uzadı, ellerini çapraz bir şekilde kenetledi ve mutlulukla dolup taşan aziz ruhunu Aziz Meleklere teslim etti ve böylece Rab’bin bağ bahçesinde ter dökenlerin ve erdemin dar ve yorucu yolunu izleyenlerin mutlu bir istirahata kavuştukları yere, sınırsız esenliğe erişti.

 

Böylece kardeşlerim, aziz Hariton’un eserlerinden ve mucizelerinden derlediklerimizi, mevcut biyografiyle birlikte heves duyanlara sunduk, Baba,Oğul ve Kutsal Ruh’a, Tek Krallığın Tek Tanrısı’na  övgüler olsun. Şimdi ve sonsuza dek yücelik, şan ve şeref  ve övgüler O’na aittir.

 

Mısra                                                  

Dünyevi tutkuları dizginleyen Hariton

Semaların esenliğine kavuşuyor

Yaşı ilerlemiş olarak ayrılıyor  Hariton

 

Apolitikion

Ses  4 :Hızlı

Kutsal Esin’in Hariton’u, Kutsal Hikmet’in Hariton’u, erdemli hayatın Kutlu Hariton’u Sabah yıldızını ışığınla aydınlattın, bilgeliğinle bizi zenginleştirdin,

Çünkü gerçek İkrarı bize benimsettin

Acılara katlanarak çölde parıldadın

Seni şereflendiren bizi kutsa Babamız! Niyaz ediyoruz.

 

Kontakion

Ses :4

Üstün meziyetin aşığı, imanınla lutfun naili, Mesih İsa’nın ikrarcısı, Baba Hariton. Kutsal Lutfün, kutsal kaftanı gibi münzevileri eğiterek korudun. Sana hitap edenlere ne Mutlu! Tanrı ile konuşan Baba.

 

Megalinaryum(Yüceltme)

Kutsal zaferin köprüsü, Azizlerin şanı, Tanrısal Elçi Hariton, hepimizin parıldayan ışığı oldun ve bu dünyayı  kutsal lutfunla aydınlatan sensin.

 

 

Yazar: HARALAMBOS VASİLOPOULOS, Archimandrit

”ORTODOKS BASKI” YAYIMLARI, KANIGOS 1O, 10677 ATHENES

 

Türkçeye çeviren: Evdokia Veriopulu

 

 

 

 

 

 

 

28 Eylül Aziz Hariton