/ Azizler ve din adamlarımız hakkında tanıklıklar / 5. Arabistan’dan tekrar Şam’a dönüş

5. Arabistan’dan tekrar Şam’a dönüş

                   5. Arabistan’dan tekrar Şam’a dönüş

 

 

                                           Müjde`yi yayıyorum diye övünmeye hakkım yok.

                                                    Çünkü bunu yapmakla yükümlüyüm.

                                                                    Müjde`yi yaymazsam vay halime!

                                                                                                                          (I.Kor.9:16)

    Dünya tarihinde ilk ve tek defa, bir insanın kendi yetenekleri, gücü ve Mesih İsa’nın Ruhu’nun lütfü sayesinde kendisini ve tüm dünyayı değişime uğrattığı ve asırlar boyu Tanrı’ya ulaşmak için derin bir sussuzluk hisseden insanları iki bin yıldan beri etrafında toplayan yeni veriler yarattığı Aziz Pavlos ile görülmüştür. Genel olarak, Doğu Bizans’ın ve Batılı Hristiyanların kültürü özünde, Mesih İsa’nın İncili’ne ve Havari Aziz Pavlos’un vaazlarına dayanıyordu.

 Havari Aziz Pavlos’un Arabistan’ın çöllerinde geçirdiği üç sene zarfında kendisini tanımaya sarffettiği çabanın ve Dirilmiş İsa’nın Ruh’u ile sürekli temaslarının sayesinde sadece kendi özel hayatına ve manevi dünyasına yeni ve sabit bir yön vermekle kalmadı aynı zamanda gelecekteki misyon gezilerini de yönlendirmiş oldu. Hananya Şam’daki daha ilk karşılaşmalarından kendisine neleri ifşa ettiğinin bilincindeydi ve bundan kesinlikle emindi, yani  İsa adına  ulusları ve onların liderlerini  ve İsrail halkını  imana davet etmek için İsa tarafından aracı olarak seçildiğinin farkındaydı (Elç.İşl.9:15). Taşıdığı bu mesuliyet ağır basmaya başlıyordu. Artık çölde kalamazdı. İleride Korintlilere yönelik mektuplarında, ”İçimde bu müjde hakkında vaaz vermem için büyük bir ihtiyaç duyuyordum” diye yazıyordu (I.Kor.9:16).

  Böylece günün birinde, çöllerin ve büyük kararların adamı Pavlos tekrar Şam’a geri döndü. Çöle çekildiği dönemde, Şam’ın politikasında değişiklikler olmuştu. Roma İmparatoru Caligula Roma’yı temsil etmesi için vali olarak tayin ettiği, Nabatçılar’ın kralı Areta’ya görevlisi aracılıyla şehri devretmişti. Şam’daki Yahudiler, yeni yönetim sayesinde yeterince özgürlüğe ve valinin doğrudan ve dolaysız desteğine sahip olmuşlardı.

  Havari Aziz Pavlos, geri döndüğünde, gördüğü vizyondan gözleri daha kör iken, kendisini büyük bir memnuniyetle misafir eden arkadaşı Yudas’ın evine tekrar kalmaya gitmişti. Hemen sonraki Cumartesi günü de Sinagog’a gitmesi için, içinde Tanrı’nın davetini duydu. Kutsal Metinlerin okunmasından sonra, kendisi Rav (Haham) ve Öğretmen olarak konuşmak için söz hakkı istedi. Eski Ahit’ten aldığı metni açıklamaya devam ederken, Mesih İsa’nın şahsında, beklenen Mesih hakkında tüm kehanetlerin gerçekleştiğini ve İsa’nın ölümünden sonra dirildiğini ve aralarında yaşadığını ıspata çalıştı. O zaman yüzlerce kişi tehditler savurarak büyük bir hışımla yumruklarını ona karşı çevirdi ve ”Ondan uzak durun! O bir hain” diye bağırmaya başladı. O andan itibaren birçok fanatik Yahudi onu atalarının geleneklerinin haini saydığından tutuklayıp öldürmeye and içmişti. Amaçlarına ulaşmaları için de, Arap Valisini para yoluyla ikna etmeleri pek kolay olmuştu. O da, Pavlos kaçmaya teşebbüs etttiği takdirde, kendisini tutuklamaları için kalenin tüm kapılarına muhafızlar yerleştirmişti.

  Şam’daki Hristiyanlar, İsa Mesih’in Elçisinin tehlikede bulunduğunu haber aldıklarında harekete geçtiler ve onun kaçış planını hazırladılar. Havari Aziz Pavlos’u gecenin geç saatlerinde, kalenin yanında bulunan ve üst kattaki pencereleri dışa dönük evlerin birine götürdüler. Pavlos’u, kendisi için hazırladıkları büyük bir sepetin içine yerleştikten sonra onu bir halatla kalenin dışına indirdiler. Kim bilir, gecenin geç saatlerinde sokağa çıktığında RAB İsa’ya rastladığı noktada duygulanarak nasıl yerlere kapanmış ve yüreğinin ta derinliklerinden Rab’bine nasıl teşekkür etmişti! Kaçışı oradan gerçekleşmişti ve Kudüs yolculuğu böylece başlamış oldu.

 

    Kudüs: Ana Kilise’de

 Hemen sonra içinde ilk Kiliseyle ve Oniki Havari ile temas etme ihtiyacını duydu ve onların ağzından İsa Mesih ile ilgili anılarını ve O’nun öğretilerini duymak istedi. Uzun süre yürüdükten sonra, kendisinde karışık duygular uyandıran Kutsal Şehre yaklaştı. Stefanos’ın taşlandığı yerden geçtiği anda nasıl sarsılmış olduğunu tahmin edebiliriz. Herhalde, ”Stefanos, ben burdayım! Sana yaptığım haksızlığı düzeltmek istiyorum” diye düşünmüştür. Zalim ve katil olarak gitmişti fakat geriye tövbekâr ve zulme maruz olarak dönüyordu.

  Pavlos’un, ne yazık ki Kudüs’e vardığı zaman, Musevilik’ten ayrıldığını haber alan kendi adamları Yahudiler’in ve eskiden Şam’daki Kilise’ye kötülük yaparak karşı geldiği için kendisinden şüphe eden kardeş Hristiyanlar’ın yüzünden durumu son derece zordu. Neyse ki, Kilisede herşey insanların takdirine göre değil, Tanrı’nın plandığı şekilde yürüyordu. Havranın okulundan, başkasının ruhunu okuma yeteğine sahip eski bir sınıf arkadaşı Barnabas (ismi tesellinin adamı anlamını taşıyor) onu alıp hala Kudüs’te kalan iki spesifik ünlü Havari Petrus ve Yakup’a götürmüştü. Her zaman nazik, sevecen, içi iyilik dolu Havari Petrus yeni geleni, Barnabas’ın yeğeni, İncil yazarı Markos’un annesi Meryem’in (Maria) misafirperver evinde kendisiyle beraber kalması için oraya davet etmişti. Birlikte geçirdikleri bu ondört günün anlamı pek büyüktü. Pavlos’un, Petrus’un (Saint Peter) ağzından Rab’bin faaliyetlerini ve öğretilerini her detayıyla dinlemekte olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Bu iki adamın teması, Pavlos’un Havariler’in geleneksel faaliyetlerini ve İlk Kilise’yi tanımasına ve tüm bunlara sıkıca bağlanmasına yardımcı oldu. İleride, tanık olduğu ifşa edici olaylara değinmeye ve misyon gezilerinde bunları açıklamaya devam ediyordu.

   Petrus’un ağzından Rab’bin hayatıyla ilgili detayları dinleyen Pavlos’un ondan Rab’bin fısıh yemeği esnasında Kutsal Komünyon’u (Efharistia Gizemi) verdiği yere gitmelerini istemesi kadar doğal ne olabilirdi ki? Veya İsa Mesih’in Çarmıha gerildiği esnada, kendi kanıyla sulanmış olan o korkunç Golgota Dağı’na çıkmak istemez miydi? Golgota Dağı’nın küçük tepesine Petrus’un eğilerek bir şeyler dilediğini hayal edebiliriz. Aniden diz çökerek ”O burada” diye fısıldıyor. Ve Pavlos Haçı dikmek için açılmış olan çukura titreyen eliyle dokunuyor. Gözleri yaşarıyor. O anda Petrus’a da şöyle dediğini hayal edebiliriz;

-”Ne yazık ki Rab’bi çarmıha gerenlerle ben de alakalıyım. Bedenini temsil eden Kilise’ye karşı çıktım. Bana göründüğü zaman, ”Bana neden zulmediyorsun?” diye sorarak belli etti. Tüm bunlara rağmen beni afetti, beni sevdi ve beni, kendi baş düşmanını esenliğe kavuşturmak istedi!”

  Petrus ‘un da O’na şöyle cevap vermiş olduğunu düşünebiliriz:

”Ah kardeşim Saul, Rab’bimiz her zaman öyleydi. Ben O’nun yanında üç sene değil miydim? O’nun öğretilerini duydum, O’nun mücizelerine tanık oldum, O’nun sevgisini gördüm, O benim ayaklarımı bile yıkadı ve ben ertesi gün O’nu tanımadığıma dair yemin ederek, O’nu üç kez inkâr ettim! Tüm bunlardan sonra O’nun yargılandığı esnada Kendisini tanımadığıma dair nasıl yemin edebildim? ”İşte o anda, eskisi gibi gözyaşlarına boğulmuş olduğunu ve şöyle devam ettiğini tahmin edebiliriz:

– Peki, dirilmesinden sonra, beni affetmesi ve hiç bir şey olmamış gibi beni yanında Havarisi olarak tutması olacak şey mi? Rab’bimizin hepimize hatta Kendisini inkâr edenlere veya kovuşturanlara karşı beslediği sonsuz sevgisi işte böyle.

  O günden sonra iki Havari tüm hayatları boyunca, Roma İmparatoru Neron’un Hristiyanları sürgüne yolladığı esnada feci ölüme mahkûm edildikleri güne kadar devam eden güçlü sevgi bağlarıyla kenetlenmiş oldu. Onların şahsında eskiye yönelik ”Petrik” ile yeni ve geleceğe yönelik ”Pavlik” olmak üzere iki geleneksel Kilise kurulmuştu. Bu iki kilise ise yakın zamanda Kutsal Ruh’un sayesinde birleşerek verimli çalışmalarını sürdürdü.

   Havari Aziz Pavlos Kudüs’te kaldığı müddet, paralel olarak misyon görevini yerine getirmeye çalıştı ve Yahudiler’e, Yunanlılar’a, etnik gruplara İsa Mesih hakkında ve beklenen Mesih’in Nasıralı İsa’nın şahsında kendini gösterdiğini büyük cesaretle yaymaya başladı. Bunun sonucu olarak Yahudiler onu yok etmek amacıyla ona karşı ayaklandılar. Bunu haber alan kardeş Hristiyanlar onu emniyetle Kayseri’ye götürdüler ve oradan Havari Aziz Pavlos memleketi Tarsus’a yönelmiş oldu (Elç.İşl. 9:28-30). Alınan bu karar onun iç dünyasını ilgilendiren bir konuydu çünkü Havari Aziz Pavlos duasından sonra Rab’bin kendisine, ”Çabuk, kalk ve Kudüs’ü terk et….çünkü ben seni uzak diyarlara yollayacağım” diye seslendiğini hissetmişti (Elç.İşl.22:17-18,21).

 

Ses kaydιnι dinleyiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=tweoA1xL9H4

Havari Aziz Pavlus’un Hayatı – Bölüm 5

 

SOTİRİOS TRAMPAS, PSİDYA METROPOLİTİ,  AZİZ PAVLOS, DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

 

5. Arabistan’dan tekrar Şam’a dönüş